İşxan Miroyev
Erdogaz operasyonu
Rusya Avrupa’ya gaz transitinin büyük kısmını "Kuzey akımı" ve Ukrayna üzeriden yapıyor. Bu bölgedeki hatların arasında rekabet çok azdır. Rus gazının % 66’sı Ukrayna üzerinden geçiyor ve bu hat Avrupa’ya gaz aktarımında önemli bir rol oynuyor.
"Türkiye akımı" fikri Avrupa’nın "Güney akımını" (Karadeniz altından Rusya’nın Anapa bölgesinden Bulgaristan’ın Varna şehrine ondan sonra da güneyden Yunanistan-İtalya ve kuzeyden Sırbistan-Macaristan-Avusturya’ya kadar) kabul etmemesinden sonra ortaya çıktı. Tabi ki Bulgarlar bu tür gaz hattına karşı değillerdi ama Brüksel Rusya’ya karşı yaptırımların deniz altı borulara kadar uygulanması gerektiğine karar verdi.
Gazprom çok çabuk çare buldu ve BOTAŞ şahsında Türkiye yönetimiyle yeni hat konusunda anlaştı, hattın denizden çıkma noktası Bulgaristan’dan alınarak Türkiye’ye kaydırıldı. Oradan da yer üstünden Yunanistan üzeri devam edilecek. Buradaki Güney Avrupa gaz rezervlerin deposuna aktarıldıktan sonraki kısım ise Avrupa’ya ait.
Tabi ki bu hat Güney akım hattından biraz daha elverişsiz ama yine de çok iyi. Bu hat ileride Bulgaristan etrafından dönerek Kuzeye kadar uzatılabilir. Rusya’nın esas hedefi Ukrayna’ya muhtaç kalmamak, böylelikle iki hedefe ulaşmış olacak:
Birincisi gereksiz risklerden kaçınacak ve Ukrayna yönetimini transit gelirlerinden (2013 kadar bu gelir Ukrayna hazinesinin 9% oluşturuyordu) mahrum bırakmak.
İkincisi ise Türkiye’nin buna karşılık fazla bir şey istememesi. Rus tarafının bu projenin tüm finansmanını üstüne alması ve satın alacağı gazda iyi bir indirim yapması. (Rus ve Azerbaycan gazının arasındaki fark 2015'de yüzde 10,25 idi, şimdi ise yüzde 10.)
Hattın inşat maliyeti 32 milyar dolar olarak değerlendirildi. Bunun 15 milyarı tamamlamakta olan Rusya tarafındaki bölüm, 15 milyarı da deniz altındaki bölüm ve 2 milyarı da Türkiye kısmı. Ama Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkilerin bozulmasından (Rus askeri uçağının düşürülme krizi) dolayı bu 4 borulu hat önce iki boruya sonra bir boruya indi.
Gazprom Başkanı Aleksei Miller "Kuzey akımından" ek olarak iki boru eklenmesinin daha pratik olacağını söyleyerek, dost ve tarafsız olan Türkiye yerine Rusya karşıtı olan AB üyesi Almanya’ya daha çok güvendiğini ortaya koymuş oldu. Ki bu Rusya devlet şirketinin görüşüdür. Çelişkilidir, ama doğrudur.
Tabi ki bu arada bilinen olaylar yaşandı: Rusya uçağı düşürüldü, devletler nezdinde düşmanlık güdüldü, turizm ve ihracata yasak getirildi. Sonrasında Türkiye’nin zoraki özür dilemeleriyle, stratejik ortaklık söylemleri ve tekrar kriz, domates tartışması ve yine barışma... Tüm gelişmeler yaşanırken her gün bu ilişkilerin seyrine göre "Türkiye akımına" ilişkin planlar da değişiyordu. Ve her seferinde de değişiklikleri yapan taraf Ankara oluyor, Moskova sözüne sadık kalıyordu.
İlişkilerin normalleştiği bir dönemde Rusya, Türkiye’ye anlaşmaya ilişkin yasayı onaylattı ve 7 Mayıs 2017 gaz boru hattın deniz altı kısmının inşaatı başlatıldı. Rusya tarafında olan kısmında Rus şirketleri tarafından başlatıldı. Aynı dönemde Stockholm’deki mahkemede BOTAŞ’ın Gazprom’a karşı açtığı "adil gaz fiyatı" davası devam etmekteydi.
Yani Rusya Türkiye için gaz boru hattını inşaatına başladığı zaman Ankara, Rusya’dan ek indirim hakkını koparmak için mahkemeye başvurmuştu bile. Tabi ki Rusya içi boş borularla baş başa kalmak istemez çünkü Yunanistan ve İtalya bu hattan gelen gazı seve-seve gaz alacaklardır. Türkiye bu tavrı ile transit hattına ilişkin Ukrayna’dan bile kötü şantaja başvurabileceğini göstermiş oldu.
Bu durumda akıllara şu soru geliyor: Moskova neden böyle ülkeden gelen bu onur kırıcı yaklaşıma dayanmaktadır? Daha da önemlisi Moskova neden Türkiye’yi çok fazla abartarak, ciddiye alınması gereken bir ülke olarak görmektedir. Oysa Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şimdiye kadar küçük kral psikolojisini taşıdığını ve çıkarı hangi tarafta ise yönünü o tarafa döneceğini defalarca göstermiş durumdadır.
Rusya’nın bu güney-batı komşusunun herhangi bir dış politikası yok, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın tek derdi kendi ülkesinde iktidarını korumak. Yani Rusya rüzgârın değişimine göre hareket eden rüzgar gülünün yönüne göre yatırım yapmış olacak.
Rusya ve Türkiye arasında ekonomik ve askeri işbirliği bile gerçekleşebilir. Ama durum ancak ve ancak sadece iki koşul gerçekleştiği takdirde olur. Birincisi, eğer Türkiye tartışmasız olarak kendini Rusya’nın savunmasında olan küçük ortak olarak kabul ederse. Bunun örnekleri var, mesela İngiltere-ABD, Beyaz Rusya-Rusya.
İkincisi ise Türkiye eşit bir ortak olacak, indirimler için mahkeme ve şantajlara başvurmayacak. Uzun vadeli stratejik ortaklık için gereken budur. Örneğin Almanya-Fransa gibi, Avustralya-Yeni Zelanda gibi.
Bu durumda ise çok ilginç bir yaklaşımla karşı-karşıyayız, Türkiye’nin istekleri çok büyük davranışları ise çocukça. Ankara alenen Rusya’yı kullanarak daha fazla kazanç elde etmeye çalışıyor görünmekte.
Her altı ayda bir, Türkiye’de iç politikaya göre Rusya politikası değişiyor. Bu da Erdoğan’ın istediğine göre oluyor. Erdoğan Rusya’yla iyi ilişkileri değil de ucuz gaz istiyor ki bunun sayesinde vatandaşına gazı ucuza vererek halkın nezdinde kendi popülaritesini yükseltebilsin. Türkiye cumhurbaşkanı için bu doğru ve yurtsever bir yaklaşımdır.
Peki; bunun bedelini Rusya neden ödüyor sorusunu sorduğumuzda ise yanıt şudur: Kremlin bu güne kadar kendisine ortak gözüken herkese para ödeyen biri olarak itibar kazanmıştır.
Maalesef her şeyi parayla satın almaya alışmış bir Rusya’nın çıkarsız, gerçek ve içtenlikli bir dost edinmenin şansı kalmamış görünüyor. 1990 yılarından kalma her şeyin parayla satın alınabileceği düşüncesi Moskova’ya çok pahalıya mal oluyor.
"Erdogaz" başardı!