Savaş Kılıç

Savaş Kılıç

“Ergen” diye kime denir?

Türkçenin hâlâ tam anlamıyla bir tarihsel sözlüğü yok. Bir de dilin tarihi ile toplumsal tarih arasında ilişki kurma, ikisini birbiri üzerinden okuma ihtiyacı duymak lazım.

Raymond Williams’ın Anahtar Sözcükler’ini ilk ne zaman elime alıp okuduğumu hatırlamıyorum – herhalde üniversiteyi bitirdikten kısa bir süre sonraydı. Önce birkaç maddeyi çevirip Varlık dergisinde yayınlamıştım, bunun üzerine İletişim benimle temasa geçip kitabın tamamını çevirtmek istemişti, 2005’te yayınlanmıştı.

Türkçede bir benzerinin yazılmasını çok isterdim. Fakat Türkçenin hâlâ tam anlamıyla bir tarihsel sözlüğü yok. Eh, tarihsel sözlüğünüz olmayınca Anahtar Sözcükler’i de yazamıyorsunuz. Williams’ın yaptığını Türkçede yapmanın önündeki tek engel de bu eksiklik değil. Bir de dilin tarihi ile toplumsal tarih arasında ilişki kurma, ikisini birbiri üzerinden okuma ihtiyacı duymak lazım.

Basit bir örnek olarak ergen kelimesinin tarihçesini ele almak istiyorum. Bu kelimeyi belki bir neolojizm (yani 1932’den sonra “uydurulmuş”) sananlar vardır, oysa değil. Ergen bugün büluğ çağını geçmiş gençleri (adoloscent) anlatmak için, zaman zaman daha da dar bir anlamda, İngilizce teen-ager’ı karşılamak için kullanılıyor, ama eskiden daha özgül anlamları vardı: Öncelikle “bekâr” demekti. Türkiye Türkçesinde bu anlamına dair ta 14. yüzyıldan tanıklara rastlanıyor: “Evli midir yoksa ergen midir?” denmiş bir metinde. Bu kullanıma ilişkin örnekler 19. yy sonuna kadar uzanıyor Tarama Sözlüğü’nde.

Ergenlik de bir yandan “bekârlık” demekti (15. yüzyıldan itibaren), öbür yandan, tıpkı ergençelik gibi, “kadının (özellikle dul bir kadının) evlenmek istediği genç erkeğe verdiği hediye ya da para” anlamına geliyordu. Ergenlik’in “sivilce” anlamının görebildiğim ilk kaydı 17. yüzyılda Bernardo da Parigi’nin Söz Kitabı’nda.

Ergen kelimesini Redhouse (1890) “bekâr (adam)” diye, ergenlik’i de birinci anlam olarak yine “bekârlık”, ikinci anlam olarak da “ergenlik sivilcesi” diye tanımlamış. O halde ergen kelimesi bünyesinde “bekârlık” anlamı ile “büluğ çağı” anlamının kesişmesinin, dolayısıyla da ayrışmasının ikinci açık kaydı sayabiliriz Redhouse’un tanımını. Aynı anlam kaydı ve kelimenin şimdiye dek gördüğümüz tüm anlamları Kamus-i Türkî’de (1901) karşımıza çıkıyor: “ergenlik: 1) Büluğa erip de evlenmemiş delikanlının hal ve sıfatı, bekârlık; 2) ekseriya 18 ile 20 yaş arasında kanın hararetinden delikanlıların yüzünde çıkan sivilce; 3) dul kadının bekâra vardığında bekârlık hakkı olarak verdiği hediye.”

BEKARDAN TEEN-AGER’A

20. yy başında Hüseyin Rahmi’de “bekâr” anlamındaki kullanımına rastlamaya devam ediyoruz: “Yirmi beşlik, ergen bir de kayınbiraderim var.” (1922, Evlere Şenlik) Ergenlik de “sivilce” anlamını korumaya devam etmiş (1927, Darülfünun Tıp Fakültesi Mecmuası c. 9, no. 7). Ergen’in anlamını 20. yüzyılın ortasına kadar koruduğu, hem 1935 tarihli Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu’nda “bekâr” (Fr. célibataire) karşılığı gösterilmiş olmasından, hem de Tietze’nin sözlüğünde aktarılan bir Sermet M. Alus cümlesinden anlaşılıyor: “Gümrükte müfettiş; sırmalar, nişanlar içinde. Hem de ergen. Evlenmek istiyormuş, amma helal süt etmişe düşemezsem diye korkuyor” (1941).

Söz konusu iki kelimeye 20. yüzyılın ortalarında psikoloji alanında ihtiyaç duyulduğu için bugünkü anlamları yüklenmiş olmalı. Ama acaba tam olarak ne zaman?

1942 tarihli Felsefe ve Gramer Terimleri sözlüğü, Fransızca adolescent karşılığı Osmanlıca murahik, Türkçe yeniyetme’yi kullanmış. Büluğ (ve Fr. puberté) karşılığı olarak erinlik gösterilmiş. Tanpınar’ın Huzur’unda (1949) “büluğ” anlamında kullanıldığına dair bir tanık var: “Mümtaz, çocukluğunun bu miraslarını (…) ergenlik çağında ve bütün gençliği boyunca tâ Nûran’ı tanıdığı aylara kadar kendi isteğiyle derinleştirmişti” (akt. Kubbealtı Lugati). MEB’in 1952 tarihli Orta Öğretim Psikoloji, Sosyoloji, Mantık, Felsefe ve Pedagoji Terimleri’nde Fransızca adolescence maddesinde "eski şekil" yok, "yeni kabul edilen şekil" ise ergenlik olarak verilmiş. Hemen altında adolescent’ın "eski şekli" yeniyetme, "yeni kabul edilen şekli" ise ergen.

Yaşar Nabi’nin hazırladığı Osmanlıca-Türkçe Kılavuz Sözlük (1961, 1968) büluğ’a karşılık erinlik’i göstermiş, ama Türkçe-Osmanlıca kısmında da ergen “âkil baliğ”, ergenlik de “büluğ” diye tanımlanmış. Aynı anlamlar erin ve erinlik maddelerinde de kullanılmış. Diyebiliriz ki 60’lar itibariyle henüz kafalar karışıktır, tam tercih yapılmamış, ergen-ergenlik ve erin-erinlik çiftlerinin ikisi de kullanılıyordur.

Mithat Enç'in TDK için hazırladığı Ruhbilim Terimleri Sözlüğü'nde (1980) “ergenlik” adolescence ve Osmanlıca mürahiklik karşılığı gösterilmiş. 1980’lerde basılmış Büyük Sözlük ve Oxford Resimli Ansiklopedik Sözlük gibi kaynaklarda ergen ilk sırada olmasa da adolescent ve ergenlik, adolescence karşılığı olarak verilmiş. Aynı şekilde Orhan Hançerlioğlu’nun Ruhbilim Sözlüğü’nde (1988) ergenlik’in adolescence karşılığı olduğu belirtilmiş, erinlik ise “Osmanlıca” büluğ’a ve Fr. puberté’ye karşılık kullanılmış.

1945-50 arasında ergen’in sıklık oranı 1 milyonda 1’miş (ergenlik geçmiyor), 1995-2000 arasında ergen’in sıklık sayısı 7, ergenlik’in 15 olmuş. Kişisel bir gözlem olarak şunu ekleyebilirim: 2013’teki Gezi Parkı protestolarından sonra (ki bu olaylarda “ergenler”in, yani onlu yaşlarındaki gençlerin yoğun katılımından söz ediliyordu), o güne dek bilimsel ya da pedagojik kullanıma özgü olan ergen isminin kullanım sıklığı muhtemelen arttı ve bilimsel söylem düzeyine ait adolescent yerine günlük dile ait teen-ager (onlu yaşlarındaki kimse) karşılığı kullanılır oldu, bu arada yerici (pejoratif) bir tını kazandı.

UZATMALI ERGENLİK

Ergen kelimesinin ermek fiilinden -gen ekiyle kalıcı bir isim yapmak üzere türediği anlaşılıyor: Kökeni bakımından “genital gelişimini tamamlamış ve bu nedenle evlenmeye uygun” anlamı taşıdığı belli. Bu anlamının “büluğ çağı” anlambirimini içerdiği de açık olmakla birlikte, birim kendini ancak 17. yy’da ergenlik kelimesinin “sivilce”yi de ifade etmesiyle göstermiş.

Ergen’in “bekâr” anlamının tarihe karışmasında adolescent kelimesine karşılık arama çabasının rolü olmuş olabilir ama toplumsal gelişmelerin de ergen ile bekâr’ı ayırt etmeye katkıda bulunduğu söylenebilir: 20. yüzyılın ortasından itibaren evlenmek için büluğa ermiş olmak artık yeterli olmaktan iyiden iyiye uzaklaşmış olmalı.

Kız çocukları için zorunlu eğitim, okul süresinin uzaması, erkekler için zorunlu askerlik hizmeti, iş bulup ev geçindirecek gelire ulaşma zorunluluğu giderek evlenme yaşını ileri atıp geciktirdi.

Bekârlık ergenlikten, onlu yaşlardan çok daha uzun bir süreye yayılabiliyor artık, ergenlikten bütünüyle bağımsız bir durum haline geldi. Buna karşılık ortalama eğitim süresinin uzaması, yükseköğrenime nüfus içinde daha büyük bir yüzdenin erişmesi, okulun çocuksulaştırma etkisiyle, ergenliğin biyolojik değilse de psikolojik belirtilerinin yirmili (ve belki daha da ileri) yaşlara ötelenmesi sonucunu doğurmuş gibi görünüyor. Bu da ergenlik ile bekârlığın yeniden birbirine yaklaşması demek olabilir.


Savaş Kılıç: 1975'te doğdu. Türk Dili ve Edebiyatı ve dilbilim eğitimi gördü. İngilizce ve Fransızcadan çevirileri, çeşitli dergi ve kitaplarda yayımlanmış yazıları var. Metis Yayınları'nda editör olarak çalışıyor.

.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Savaş Kılıç Arşivi