Koray Düzgören

Koray Düzgören

Esad’dan Erdoğan’a Suriye daveti

Erdoğan’ın sınır ötesi harekat nutukları giderek iç politika tribünlerine yönelik tehlikeli bir söyleme dönüştü. Suriye sınırının tümüne yönelik işgal hevesi, topyekûn savaş demektir.

Esad’dan eski dostu Erdoğan’a taahhütlü bir Suriye davetiyesi geldi.

İadeli tahhüttlü demiyorum, çünkü bu davet, Erdoğan’ın iade edeceği türden değil. Yakındır, bu iki eski dostun yanyana fotoğraflarını görürüz yeniden.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın "Sadece Kürtler’den bahsetmiyoruz. Başta ABD olmak üzere yabancı bir ülkenin çıkarına hizmet edenler vatan hainidir" açıklamasının başka bir izahı yok. Esad bu konuşmayı, Hmeymim Askeri Üssü’nde Rusya Başbakan Yardımcısı Dimitri Rogozin ile görüşmesinin ardından yaptı. Daha geçtiğimiz günlerde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile de aynı yerde buluşan Esad, muhtemelen onun aracılığıyla da bu daveti Erdoğan’a yollamıştı. Bu kez aracıya da ihtiyaç duymadan Kürtleri hain ilan ederek Erdoğan’a davetini açıktan göndermiş oldu.

Tabii Suriye Kürtleri bu suçlamayı hemen yanıtladılar. "Asıl hainin Esad olduğunu" söylediler. Gerekçesini de açıkladılar:

"Beşar Esad ve onun egemenliğinden arta kalanlar, ihanetten söz etmeye hakkı olan en son kesimdir. Suriye’de şiddet ve terörün taban bulmasının sorumlusu Esad rejimidir."

Serinkanlı bazı değerlendirme yapanlar ise, "Söze değil, uygulamaya bakmak gerekir. Önümüzdeki günlerde bu söyleme ilişkin politikaları sahada görecek miyiz, bakalım" dediler.

Bu belirtiler ne olur, nasıl kendini gösterir şimdilik bilemeyiz.

Yalnız Esad’ın Kürtleri de hedef alıp ‘Hainler’den söz etmesi üzerine Türkiye’den de bir ses çıktı. Daha doğrusu ‘tek ses’ çıktı. Farklı seslerin çıkması çıksa bile duyulması söz konusu olamayacağına göre bu tek ses tabii ki Erdoğan’a aitti.

İki gündür meydanlarda nutuk çekti. Irak sınırından başlayıp Hatay sınırına kadar bütün bölgenin teröristlerden temizleneceğini anlattı. Ülkesi "teröristlerin", "Batılı büyük güçlerin güdümündeki" muhalif adı verilen  silahlı çetelerin işgaline uğramış bir lider havasında şunları söyledi:  

"Afrin'i teröristlerden temizleyeceğiz, Minbiç'i teröristlerden temizleyeceğiz, Tel Abyad'ı, Rasulayn'ı, Kamışlı'yı teröristlerden temizleyeceğiz, Şemdinli'den Yayla Dağı'na kadar tüm sınırlarımızı teröristlerden temizleyeceğiz. Sınırlarımızın dibinde terör yuvaları kurulmasına izin vermeyeceğiz."

Sanki Türkçeyi sular seller gibi konuşan bir Esad vardı karşımızda.

Adeta Erdoğan, Esad olmuş konuşuyordu.

İKİ LİDERİ BULUŞTURAN PUTİN

Şimdilik küsmüş, kavgalıymış gibi duran iki lider, söz konusu toprakların Kürtlerden temizlenmesi konusunda hemfikirler.

Kanlı bıçaklı iki lideri ortak noktada birleştiren, ya da buluşturan gücün Rusya, daha doğrusu Putin olduğu muhakkak.

Resmi söylemlere baksanız bugünlerde Kürtlerin en büyük destekçisi Putin. YPG’yi, dostu Erdoğan’ın baskılarına rağmen terörist örgüt saymıyor. Soçi’de Kürtleri masaya oturtmak için de Erdoğan’ı iknaya çalışıyor. En son Deyr el Zor’da YPG ile birlikte bayrakların eşliğinde verilen fotoğraf Kürtlerle işbirliğinin açık bir göstergesi sayılıyor.

Ancak Putin, Türkiye’yi de avucunun içinde tutmaya ve Suriye’deki kirli işleri Erdoğan’a yaptırmaya çalışıyor. Bunun için Esad’ın da mutabakatını almayı ihmal etmiyor.

Madalyonun öbür yüzüne baktığımızda ise farklı bir tablo var. Esad’ın Kürtlere yönelik ‘vatan hainliği’ suçlaması ve aynı zamana denk gelen Erdoğan’ın son çıkışları sanki bir Rus manevrasıymış gibi duruyor. Putin’in bu sayede Esadla Erdoğan’ı daha da yakınlaştırarak aralarındaki meseleleri bir şekilde çözebilmelerini sağlamaya çalıştığı görülüyor.

Esad’ın Kürtlere ilişkin sözlerinin Erdoğan’ı, Erdoğan’ın son savaş söylemlerinin de Esad’ı memnun etmemesi olanaksız.

Şimdi soru şu: Erdoğan’ın sözlerine ve Saray broşürlerinin güdümlü yayınlarına bakarsak Suriye sınırının öte tarafına, Efrin’e, Kobane’ye ve Demokratik Suriye Güçleri’nin denetimi altındaki bölgelere yönelik bir istila girişimi başlamak üzere.

Erdoğan bütün sınırların "teröristlerden" temizleneceğini söylüyor.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu, Esad’ın da ekmeğine yağ sürecek bir gelişme olur..  

Peki gerçekleşebilir mi?

Bilindiği gibi Efrin’de çatışma ve cihatçı istilası yok. Savaşın başından beri ülkenin diğer taraflarından kaçan değişik halklardan, gruplardan yüzbinlerce Suriyeli Efrin’de barış içinde yaşıyor. 

Buna karşılık İdlib, El Kaide yanlısı cihatçıların istilası altında. Rejim ve Rusya, Suriye’nin siyasi olarak yeniden yapılanması için İdlib meselesinin halledilmesi gerektiğini biliyor. Astana ve Soçi süreçlerinde Türkiye’ye verilen rol de bu temelde verildi.

İDLİB’DE TÜRKİYE’YE VERİLEN ROL

Şimdi Türkiye’nin bu meseleyi halledebilmesi için bir an önce harekete geçmesi gerekiyor.

Zaman daraldıkça, Erdoğan’ın, "Efrin’i teröristlerden temizleyeceğiz" söylemi de yoğunlaşıyor.

Halbuki teröristlerden temizlenmesi gereken bölge İdlib. Ve Erdoğan bu bölgeyi savaşsız, çatışmasız cihatçılardan temizleyebileceğini söyleyerek Putin ve Esad’ın izni, İran’ın mutabakatıyla İdlib’e asker gönderebildi.

Oysa esas hedefinin Kürtler olduğunu cümle alem biliyor.

Denilebilir ki böyle bir ortamda Esad’ın Erdoğan’a yaptığı davet, aslında Erdoğan’ın Esad adına saha temizliği yaparak sonra o bölgeleri Şam yönetimine teslim etmesi ile sonuçlanabilir. Rusya, böyle bir operasyonun koordinatörü ve denetleyicisi olabilir.

Bu hizmetlerine karşılık Erdoğan’ın istediği Kürtleri ezmektir. Suriye Kürtlerinin örgütlenmesini dağıtmak, kazanımlarını yok etmektir.

Lafı uzatmadan, böyle bir anlaşmanın şartları var mı ve gerçekçi mi diye sormak gerekir.

Esad belki böyle bir şeyi azru edebilir ama Türkiye’nin girdiği bölgelerden çıkartılmasının çok zor olacağını iyi bildiği için bunu kabul etmeyebilir.

Böyle bir müdahale, Rusya’nın da İran’ın da hesabına gelmeyecektir. Çünkü bu durumda ABD, Suriye’deki kalıcılığını güçlendirmek isteyecektir.

Ayrıca, Türkiye’nin müdahalesi bölgedeki denklemleri daha da karıştırarak İdlib operasyonunu da tehlikeye atacaktır. Hatta Rusya’nın ABD ile mutabakata vardığı Suriye’de siyasi çözüme yönelik girişimleri de tehlikeye sokup savaşı yeniden şiddetlendirebilir.

Görüldüğü gibi son söylemler ve olaylar Esad ile Erdoğan’ı biraz daha birbirine yaklaştırmış bulunuyor. Ama bu yaklaşım, Suriye Kürtlerini ezmek için Erdoğan’a yeterli hareket imkanı sağlayabilir mi? Bu tartışmalı.

Ayrıca Erdoğan’ın Kürtleri ezmeye yönelik tutkusu Rusların işine gelir mi?

Bu da kuşkulu.

Erdoğan’ın sınır ötesi harekat nutukları giderek iç politika tribünlerine yönelik savaşçı, popülist ama çok tehlikeli bir söyleme dönüşüyor.

Suriye sınırının tümüne yönelik işgal hevesi, topyekûn savaş anlamına gelir.

Kürtler’in gücünü artık kimsenin yabana atmaması gerekir.

Dolayısıyla böyle bir savaşın galibi olmaz. Ve savaş kıyım, yıkım ve çöküş getirir.

Bundan da önemlisi, Türkiye’nin sınırlarını tartışılır hale sokar.

Savaş isteyenler şunu da unutmamalı:

Savaşla her zaman kahraman olunmaz. Hatta çoğu zaman savaş suçlusu olunur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi