Eşit vatandaşlık lafta kalıyor

Anayasa 66’yı sorgulamadan Kürt meselesini, kardeşlik hukukunu tartışmak ne kadar anlamsız ise DİB konusunu gündeme getirmeden Alevilik konusunu, laikliği tartışmak da o kadar anlamsızdır.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun yayınladığı iki video sonrası zaten hep konuşulan eşit vatandaşlık konusu bir kez daha ve daha güçlü olarak gündeme geldi.

Kılıçdaroğlu’nun yayınladığı birincisi Kürt konusunu, ikincisi de Alevilik konusunu gündeme taşıyan videoları çok beğendiğimi söyleyerek başlayayım yazıya ama bu tartışmalarda daima eksik kalan ve özenle, evet özenle girilmeyen alanlar oluyor, tam da bu nedenden yazının başlığına eşit vatandaşlık konusunun lafta kalışını taşıdım.

Bu iki konu, eşit vatandaşlık ve bağlantılı olarak gerçek, evrensel standartlarda bir laiklik çok önemli konular, Türkiye’nin asırlık meseleleri.

Bu iki konu da, eşit vatandaşlık ve laiklik konuları aslında özünde aynı konular, isterseniz aynı madalyonun iki yüzü de diyebilirsiniz.

Bir türlü bırakın çözümü, tanımlaması bile doğru dürüst yapılamayan bu konuların siyaseten konuşulması önemli ama eksik kalan temel nokta bu sorunların çözümü için kaçınılmaz anayasal ve kurumsal dönüşümlerin tartışmalarda bile hep ertelenmesi, bilerek atlanması.

İsterseniz Kılıçdaroğlu’nun video yayınlama sırasına uyarak iki konuyu ele alalım; ilk video Kürt meselesine ilişkin idi ve eşit vatandaşlık konusu gündeme geldi.

Ancak, eşit vatandaşlık dendiği zaman Kürt meselesine çok soğuk bakan kesimler bile “ülkede zaten vatandaşlık kavramı eşit vatandaşlığa dayalıdır, her vatandaş anayasada, yasalarda eşittir” diyorlar, hatta bir adım daha ileri gidip, Kürt kökenli olup da cumhurbaşkanı ya da genelkurmay başkanı olmuş isimleri tek tek saymaya başlıyorlar.

Daha bu aşamada bile kullanılan dilde bir tuhaflık seziliyor, bu satırların yazarının anadili Türkçedir, tam da bu nedenden kendini özel alanında Türk olarak tanımlar, benim Türklüğümün kamu hukuku ile ilişkisinin olmaması lazımdır ama kimse benden bahsederken “Türk asıllı vatandaşımız” demez ancak mesela Kürtler ve Ermenilerden bahsedilirken “Kürt asıllı”, “Ermeni asıllı” deniyor, buradan da anlaşılıyor ki bu ülkede Türk olmak esastır, başka kültürel aidiyetler teferruattır.

ANAYASANIN 66.MADDESİ

Bu konunun Anayasada da maalesef bir karşılığı mevcuttur.

Evet, kardeşlik, kardeşlik hukuku, eşit vatandaşlık kavramlarını savunanlar bile Anayasanın 66. maddesine ısrarla ve kararlı bir biçimde girmiyorlar.

Bu maddenin özü şöyledir: “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür”.

Önce şunu belirteyim, burada açıklanması gereken bir nokta var, Anayasanın birinci maddesinde “Türkiye devleti bir Cumhuriyettir” iken nedense 66. maddede bu “Türkiye devleti” ifadesi “Türk devletine” dönüşmüştür, nedendir, benim aklım yetmez bunu anlamaya, iyi bir anayasacının anlatması lazımdır.

Kardeşlik hukuku sözünü dillerinden düşürmeyen kesimlerin büyük bölümü nedense bu 66. maddedeki ifadeye hiç değinmeden bu konuyu es geçmektedirler.

Formülleri de şöyledir: “Bu ülkede, Türkler, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Araplar, Süryaniler, Lazlar, Boşnaklar, Yahudiler, ve başkaları birlikte yaşarlar ve eşit vatandaştırlar”.

Özetle durum şudur: “Bu ülkede Türkler, Kürtler, Ermeniler ve diğerleri vardır ama ortak vatandaşlık sıfatı Türk’tür”.

Bu duruma, bu soruna hiç değinmeden, Anayasa 66’yı görmezden gelerek eşit vatandaşlık tartışmaları kanımca tamamen havada kalmaktadır.

Türkiye devleti vatandaşına bir sıfat, mesela “Türk”, tanımlamak gereksizdir, herkes, Türkü, Kürdü, Ermenisi başkası hepimiz Türkiye devleti vatandaşıyız, nokta.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun “ben aleviyim” çıkışı ile gündeme oturan açıklamasında da benzer bir sorun mevcuttur.

Yazının başında bu açıklamayı ve önceki videoyu çok olumlu karşıladığımı belirtmiş idim, bu görüşümü tekrarlıyorum ama bu çok pozitif açıklama da şayet Anayasa 136 yani Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) konusu gündeme gelmez ise hukuki ve kurumsal dayanaktan yoksun kalmaktadır.

Evet, zaten herkesin malumu, bu ülkede Sünniler, aleviler, Hristiyanlar, Museviler ve başka inançlar ve pratikler beraber yaşamaktadır, Anayasanın ikinci maddesinde de devletin laiklik ilkesi vardır ama aynı zamanda da Anayasa 136’da sadece Sünni Müslümanlara hizmet götüren bir DİB mevcuttur.

Lütfen kimse Diyanet İşleri meselesi ile mevcut başkan Ali Erbaş sorununu, gerçek bir sorundur bu ama yine de karıştırmasın çünkü mesele Ali Erbaş değildir, konu tamamen anayasal ve kurumsal bir sorundur.

Bugün ya da yarın DİB’in başına Atatürk’ün Diyanet Reisi Rıfat Börekçi profilinde bir kişi gelse DİB meselesi bitecek midir?

Asla, çünkü konu isim konusu değildir, anayasal ve kurumsal bir konudur.

Dikkat edebilirsiniz bu konuya, laiklik konusunda farklı da olsa pozisyon alanlar DİB meselesine hiç girmemektedirler ama DİB meselesi konuşulmadan laiklik tartışması yapmak kanımca tamamen yanlış ve saçmadır.

Siyasal islamcılar DİB meselesini vahdet ilkesinin bir gereği olarak, seküler kesim ise Atatürk’ün kurduğu bir kurum diye bu çok ciddi meseleyi teşrih masasına yatırmamaktadırlar.

Anayasa 66’yı sorgulamadan Kürt meselesini, kardeşlik hukukunu tartışmak ne kadar anlamsız ise DİB konusunu gündeme getirmeden Alevilik konusunu, laikliği tartışmak da o kadar anlamsızdır.

Devlet-vatandaş ilişkisinde evrensel bir standart tanımlanmadan, Anayasa 66 ve 136 düzeltilmeden ya da tamamen kaldırılmadan ne Kürt ne de laiklik sorunu çözülemez.


Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi