Ahmet Nesin
Faşizme karşı faşizmle omuz omuza!..
Nihayet bütün partilerin cumhurbaşkanıymış gibi seçilecek olan başkan adayları belli oldu. Bu seçimde en komiğime giden olay, cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başkan olmak için, diğer adayların da başkanlık seçimine cumhurbaşkanı olmak için girmeleri. Olan benim gibi yurt dışında gazetecilik yapan arkadaşlarıma oluyor, böyle durumları yabancılara anlatmakta zorlanıyoruz. Siz bu yazıyı okurken ben Hamburg'da bir konuşma yapıyor olacağım. Bu komik olayı onlara da anlatacağım, umarım Almanlar gelmez, yoksa onlara bu durumu açıklamakta zorlanırım. "Erdoğan seçilirse başkan, diğer adaylar seçilirse cumhurbaşkanı olacaklar"ın mantığını düşünmem lazım.
Sadece bununla kalsa iyi, dönem tam da gençliğimin en geçerli sloganı olan "Faşizme karşı omuz omuza"nın en çok söylenmesi gereken bir dönem. İşi ta başından beri aldığımızda, yani AKP'den Recep Tayyip Erdoğan ve HDP'den Selahattin Demirtaş'ın adaylıkları dışında aday belirleme dönemine baktığımızda bu slogan biraz değişiyor. "Faşizme karşı faşizmle omuz omuza".
Hızlı bir trafik yaşandı, bir tarafta Milli Görüş teşkilatından gelen ama o gömleği çıkardığını söyleyen Recep Tayyip Erdoğan ve karşısında olması istenilen ortak aday. İşte bu ortak aday tartışmalarını da yabacılara anlatmak oldukça zor, bir tarafta yine Milli Görüş gömleğini çıkartan ve AKP'yi kuran Erdoğan, karşısında tartışılanlar da Erdoğan ile aynı dönemde Milli Görüş gömleğini çıkartan AKP kurucusu Abdullah Gül ve Abdüllatif Şener ve aynı gömleği çıkartan Levent Gültekin, eski ülkücü İlhan Kesici, ülkücü ve asena Meral Akşener, Sıvas Madımak oteli katliamından sonra katillere "Kazanız mubarek olsun" diyen Temel Karamollaoğlu, Kemalist Yılmaz Büyükerşen ve Kemalist Muharrem İnce... Ben şimdi bu durumu Almanya ve Fransa'da gazeteci ve aydınlara Türkiye'de verilen demokrasi mücadelesi olarak anlatacağım.
Gerçi bu durumlara alışığım, ben 27 Mayıs 1960 darbesini radyoda okuyan ve sonra 2 darbe girişimine katıldığı için askerlikten uzaklaştırılan Alpaslan Türkeş'in başbakan yardımcısı olduğu, 12 Mart 1971 darbesini yapan ve 46 yıl önce bugün astırılan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının fermanını yazan Ali Elverdi, Baki Tuğ, Faik Türün ve Muhsin Batur'un meclise girdiği, birinin az daha cumhurbaşkanı birinin de mecliste partisi adına insan hakları komisyon başkanı olduğu, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra darbe hükümetinde ekonomiden sorumlu devlet bakanı ve başbakan yardımcısı olan Turgut Özal'ın seçimlere kendi kurduğu partiyle katılıp başbakan ve cumhurbaşkanı seçildiği bir ülkeden geliyorum. Bunlara benzer en az 10-20 örnek daha verebilirim ama bunları Avrupalı demokratlara anlatmak zor. Sosyalist bir partinin eski genel başkanının "Erdoğan diktatörlüğüne karşı tek alternatif Abdullah Gül" diye açıklama yapmasını ve televizyonlarda anlatmasını ben anlayabiliyorum ama demokrasi olmadığı için Türkiye'yi Avrupa Birliği'nden uzaklaştırmaya çalışan AB vekillerine anlatmak olanaksıza yakın.
Bütün bu tartışmalar yapılırken herkesin kurtulmak istediği AKP ve Erdoğan hükümetini 7 Haziran 2015 seçimlerinde % 13 küsur oy alıp 80 vekil çıkararak deviren HDP hapiste rehin tutulan Selahattin Demirtaş'ı aday yapacağını açıkladı. Sabah erkenden kalktım ve diğer sol partilerin demeçlerine göz attım. 2-3 tanesi hariç hepsi zamanın kısa olduğunu ve o yüzden aday tartışması yapamadıklarını söylüyordu. Köln'de bir konser arası konuştum birisiyle, 100 bin imzayla Selahattin Demirtaş haricinde bir aday çıkaracaklarını söylüyordu. Ağzım açık dinledim, seçimlerde aldıkları oy 100 bin yoktu ve sinirden içimden bağırmaya başladım, "Faşizme karşı faşizmle omuz omuza."
Kaç gündür düşünüyorum, demokrat olmak mı zor, Türkiye'de demokrat olmak mı zor?
Haydi bir daha, sesiniz yeteri kadar gür gelmiyor "FAŞİZME KARŞI FAŞİZMLE OMUZ OMUZA."