Armağan Kargılı
‘First Damat’tan Trump ve Netanyahu’ya seçim ikramı
Bazı kalemler onu "First Lady" tanımından yola çıkarak "First Son in Law - First Damat" diye tanımlıyor. O da bu tanıma layık olmak için elinden geleni ardına koymuyor.
ABD Başkanı Donald Trump, damadı Jared Kushner’in "Yüzyılın anlaşması" diye pazarladığı paketi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu da yanına alarak sonunda açıkladı.
Paketin yüzyılın anlaşması olması zor. Zaten ortada bir anlaşma falan da yok.
Ama paketi açıklayanlar bu paketten bağımsız olarak çoktan tarihe geçtiler bile.
Bugüne dek görevdeyken Senato tarafından yargılanan 3. ABD başkanı ve görevdeyken yargılanan ilk İsrail Başbakanı sıfatını çoktan isimlerinin önüne eklediler.
Söz konusu olan bu isimler olunca barış yerine paketten olsa olsa "para, yatırım ve yeni rant alanları"nın çıkacağını tahmin etmek zor değildi, öyle de oldu.
Paketin en azından anlaşılan ayrıntıları çok yazıldı. Yine de en temel noktalarına kısaca göz atmakta yarar var.
- Kudüs bölünmemiş bir şekilde İsrail'in başkenti olacak.
ABD Başkanı Trump göreve geldikten hemen sonra zaten ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşımış ve Kudüs’ü başkent olarak fiilen tanımıştı. Bu madde ile Filistin’e Kudüs’ün ilhakını tanımayı dayatıyor.
- Hiçbir İsrailli ya da Filistinli yerlerinden edilmeyecek.
Bu da Birleşmiş Milletler tarafından bile yasa dışı ilan edilen İsrail’in Batı Şeria’da kurduğu eski ve yeni bütün yerleşim birimlerini resmen tanıması anlamına geliyor. Filistin işgali her geçen yıl bu yolla ilerleyerek sürüyor. Dolayısıyla bu madde yasadışı işgalin resmen tanınması anlamı taşıyor.
- Plandaki haritada Filistinlilere verilen topraklara 4 yıl boyunca dokunulmayacak.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) tarafından bu maddeye yapılan itiraz oldukça net. Haritada Filistinlilere verileceği söylenen bölge, "tarihi Filistin" olarak bilinen bölgenin sadece yüzde 15’i.
- 4 yıllık bu süreçte Filistinliler, İsrail ile müzakere edecek ve bağımsız devlet olmak için planda koşulan şartları yerine getirecek.
Oysa Filistin tarafındaki her grup, açıklanan planın bir parçası olmayacaklarını şimdiden duyurdular.
Bu ana hatlar dışında planda en önemli nokta olarak sunulan 50 milyar dolarlık yardım ve 179 adet de altyapı ve ticari proje başlığı.
10 yıllık bir süreçte yapılması öngörülen bu yatırımların 28 milyar doları; Filistin, Gazze ve Batı Şeria’ya yapılacak. Geri kalanı da Ürdün, Mısır ve Lübnan’daki Filistinli göçmenlere yönelik yatırımlara ayrılacak.
Hayaller, "1 milyona yakın Filistinli için istihdam... Yeni kurulacak Filistin devletinin ekonomisini tesis etmek. İkiye, hatta üçe katlanacak Gayri Safi Yurtiçi Hasılaları... Otoyollar, hatta belki de tren yolları... Böylelikle Filistinliler de dünyaya açılacak. Uslu çocuk olur, İsrail’in sözünden çıkmazlarsa bir devlet bile kurabilirler."
Gerçekler ise bu tablonun tam tersini işaret ediyor.
Birinci soru, 50 milyar doları kim ödeyecek? Anlaşılan bu konuda bir plan olmasa da beklenti var: Körfez ülkeleri ve özel yatırımcılar… Onlara soran oldu mu henüz belli değil.
İsrail’in işgalinin yanı sıra ablukası altındaki Filistin, çok uzun yıllardır uluslararası yardımlarla ayakta duruyor. Dünya Bankası’nın son raporuna göre işsizlik yüzde 50’nin üzerinde ve büyüme oranı da sıfır.
Filistin’e uluslararası yardımların dağıtımı özel olarak kurulan Filistin Donör Koordinasyon grubu tarafından yürütülüyor. Grubu, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, IMF, Dünya Bankası ile ABD, Rusya, Norveç, Japonya, Suudi Arabistan, Kanada, Filistin yönetimi, İsrail, Ürdün, Mısır ve Tunus oluşturuyor. Yardımlar da Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu bünyesinde toplanıyor. Bu kurum, en büyük yardımı tahmin edileceği gibi ABD’den alıyordu.
2010 yılında 248 milyon dolar, 2011 yılında 239 milyon dolar aralıklarında süren ABD yardımları, 2017 yılında 350 milyon dolara çıkmıştı. Ancak 2018 yılında ABD, yardımları önce üçte bir oranında azalttı, sonra vaat ettiği rakamı bile ödemedi ve Ağustos 2018’de de tamamen durdurdu.
Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi kurumları da tamamen devre dışı ve etkisiz hale getirmeyi amaçlayan plana, bazı Körfez ülkeleri ve Ürdün ile AB’den resmen ayrılan İngiltere de destek veriyor.
İsrail Hükümeti ile Filistin arasındaki vergi ilişkisi zaten sorunlu. Orada da işler, yerel yönetimler ve merkezi idare arasındaki sorunlu ilişkilere benzeyen bir çerçevede ilerliyor. Filistin’den toplanan vergilere İsrail devleti kimi zaman borçlarına karşılık kimi zaman da getirdiği keyfi düzenlemelerle el koyuyor.
Trump’ın açıkladığı plan aslında, "İsrail’in kurallarına uymazsanız sizi açlığa mahkûm ederiz" anlamı taşıyor. Bunu da planı açıkladığı toplantıda açıkça ilan etti: "Filistinlileri uluslararası yardımla hayatta kalabildikleri bu kısır döngüden kurtaracağız. Kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlayacağız."
Trump’ın planı açıkladığı toplantıda kullandığı şu sözler ise size de "ne istediniz de vermedim" konuşmasını anımsatmıyor mu?
"Ben İsrail için çok şey yaptım. ABD Büyükelçiliği'ni Kudüs'e taşıdım. Golan Tepeleri'ni İsrail toprağı olarak tanıdım. Belki de en önemlisi İran'la yapılan korkunç anlaşmadan ABD'nin çıkmasını sağladım."
İşgali meşrulaştırma ya da Filistin topraklarını yağmaya açma planı diye özetlenebilecek "anlaşma" belli ki çatışmayı körükleyecek. Filistin halkı lehine tek bir madde bile yok bu planda.
Ama yaklaşan İsrail ve ABD seçimleri için ise açık mesajlar taşıyor.
Hükümet kurulamadığı için İsrail, 2 Mart’ta üçüncü kez seçime gidecek. İsrail muhalefeti, planın seçimden sonra açıklanmasını istiyordu.
Öyle olmadı.
Hakkında yolsuzluk davası bu hafta resmen başlayan Netanyahu’ya verilen açık bir çek oldu bu anlaşma. Karşılığında da Trump’ın ABD seçimlerinde Yahudi oyları beklentisinde olduğunu görmemek için kör olmak lazım.
Her ne kadar Netanyahu’nun en yakın rakibi Mavi-Beyaz İttifakı’nın lideri Gantz ile de planı açıklamadan önce bir görüşme yapması Trump’ın tarafsız davranma çabası diye yansıtılmaya çalışılsa da "First Damat"ın planını tanıtma toplantısında Trump ve Netanyahu’nun el ele verdiği pozlar bunun tam tersini söylüyordu.