Gazeteciliğin de, hukukun da cılkı çıktı!...

Dava bittiğinde birileri dosyanın ıcığını-cıcığını inceleyip bir "Cumhuriyet Gazetesi Dava Belgeseli" hazırlamalı.

Pazartesi günü hepimiz yine tetikteyiz, Irak Kürdistanı'nda Kürtlerin halk oylaması var, Türkiye devleti ve ulusalcıları ayağa kalkmış durumda, Hollanda ve Almanya seçimlerine karıştıktan sonra, orada da söz sahibi olduğunu sanıyor. Neyse ki Barzani Pazar günü son basın açıklamasını yaptı ve son noktayı da koydu. Saddam zamanında gaz atılarak onca Kürt öldürülürken sesi çıkmayanların, neden Kürt halkının kaderini belirlemesine bu kadar karşı çıktığına va karışma hakkı olduğunu sanmasına şaşırdığını söyledi.

Aynı gün Cumhuriyet Gazetesi yazarlarının ve çalışanlarının duruşması vardı. Sabah ajanslara düşen bir haber umutlarımızı söndürdü. En azından ben bu duruşmadan tahliye beklemediğimi söyledim arkadaşlara. Çünkü bir önceki duruşmada Kadri Gürsel'in tahliyesi konusunda olumlu oy veren hakim rapor almış ve yerine başka hakim katılacaktı.

Oysa rapora gerek yoktu, 3 kişi karar verdiği için yine muhalefette kalabilir, duruşma birilerinin istediği şekilde sonuçlanabilirdi. Ancak korktukları bişey vardı, o da rapor alan hakim tahliye isteminde haklıydı ve diğer 2 hakimi de etkileyebilirdi. Bu etkileşimi önlemenin tek yolu, o hakimi duruşmadan uzak tutmaktı. Sonuçta öyle de oldu, yine duruşmada tahliye kararı verip hapse girmek ya da başka bir bölgeye sürülmek riskinden uzak kalmak için rapor alıp kendine göre gönlünü ferah tutma yolunu seçti hakim.

Tutukluluğu ve davayı uzatmanın başka yolları da vardı, o duruşmada 3 tanık dinlenecekti ama tanıklardan Mehmet Faraç gelmedi ve mahkeme "Tanıkların tamamının dinlemediği ve tüm delillerin toplanmadığı" gerekçesiyle sanıkların tutukluluk hali devam kararı verecekti. Yani bu işi biraz bilenler tahliye beklemiyorlardı. Zaten Kadri Gürsel'in tahliyesi haricinde karar da aynen düşündüğümüz gibi çıktı.

Mahkeme devam ediyordu, işte ne olduysa o an oldu, mahkeme henüz karar vermek üzere çekilmeden, önce Star Gazetesi'nin, sırasıyla da Akşam ve Sabah Gazeteleri'nin internet sitelerine bütün sanıkların tutukluluk hallerinin devamına kararı çıktığı haberleri düştü. Ve işte olan o an oldu, bu gazetelerde ya da gazetecilerde Fethullah Gülen ekibinin becerisi yoktu, haberi mahkeme heyeti çekilmeden yazmışlardı ve bir çuval inciri yok etmişlerdi.

Beceriksizliği fark eden gazeteci ve avukatlar hemen mahkemeye sundular haberi. Evet 3 gazete karar verilmeden kararı yazmışlardı ve mahkeme çok zor durumdaydı. Mahkeme 3 gazete hakkında soruşturma başlatılmasına karar verdi. Bunun üzerine Ahmet Şık söz alarak, yine bir gazetecilik dersi verdi: "Ben gazeteci olarak bana da gelse böyle bir haberi hemen kullanırım. Gazete ya da gazeteciler hakkında soruşturma açacağınıza bu haberi vereni bulup onun hakkında soruşturma açın..." dedi.

Neyse, bunlar daha olmadan Celal Başlangıç, ben ve Ragıp Duran yemek için biyere oturduk. Celal son haberlere baktı ve bize bütün sanıkların tutukluluk hallerinin devam ettiğini söyledi. 2-3 saat sohbet ettik ve aramıza Ayşe Yıldırım da katıldı. Ayşe'nin yüzünde buruk bir tebessüm vardı. Meğer biz herkesin tutukluluk halinin devam ettiğini sanırken Kadri Gürsel tahliye edilmiş. Celal'in baktığı haber bu 3 gazeteden birinin haberiymiş. Biz duruşma bitti diye hüzne kaplanırken meğer duruşma devam ediyormuş.

Ve sonrası bildiğimiz gibi, mahkeme heyeti bulunduğu zor durumdan kurtulmak için 3 gazetenin önceden bildiği kararı değiştirip Kadri Gürsel hakkında tahliye kararı vermiş. Üçümüz birbirimize baktık, hepimiz de 40 yıllık mesleklerimizin deneyiminin bu üçkağıtçı kasteciler karşısında işe yaramadığını hissederek Kadri'ye sevinip, diğer arkadaşlarımıza üzüldük.

Cumhuriyet Gazetesi davası bence filme çekilecek bir dava, mutlaka bir belgeseli hazırlanmalı. CHP'nin Kültür ve Turizm eski bakanının nasıl rezil edildiği, gazetenin eski Ankara temsilcisi ve CHP milletvekili Mustafa Balbay'ın nasıl ihbarcılık yaptığı, diğer tanıkların bence utanmazlıkları, demokrat geçinenlerin söz konusu ulusalcılık olunce esas demokratları nasıl anında sattıkları ve yıllarca kendilerini demokrat diye bu halka yutturdukları ortaya konulmalı. Dava bittiğinde birileri dosyanın ıcığını-cıcığını inceleyip bir "Cumhuriyet Gazetesi Dava Belgeseli" hazırlamalı. Neden mi, gazeteciliğin ve hukukun o kadar cılkı çıktı ki, belegeselci bir arkadaşımız bunu tarihe sunmalı...

Bayburtlunun İstanbul'daki 3. köprüye sevindiği, devletlumun başka ülkelerdeki seçim ve halk oylamalarına karıştığı ve savaş ilan edeceğini söylediği ve gazetecilerin karar çıkmadan karar yazdığı bir ülkenin düzlüğe çıkması için bu belgeseller mutlaka yapılmalı. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Nesin Arşivi