Gelir vergisi ödemeyen bir toplumda demokrasi olur mu?

Bir ülkede KDV geliri, gelir vergisi gelirinin iki katından bile çok fazla ise ortada başka bir sorun var demektir. Böyle bir tablodan yolsuzlukları kendi cebinden çalınan para olarak algılayan bilinçli bir seçmen çıkma ihtimali çok yüksek değil.

Gelir vergisi ödemek derken işçilerin, beyaz yakalıların, memurların gelir vergisi ödeme yöntemini, kaynakta vergi kesilmesini kastetmiyorum.

Gelir vergisi ödemek demek gelir beyannamesi verip vergi matrahına tekabül eden oranda gelir vergisi ödemek demektir, mevcut durum ise devletin vatandaşı aldatmasıdır yani hem vergi alması hem de çaktırmama çabasıdır.

Vergi demokrasi ilişkisi az konuşulan ama en önemli ilişkidir.

18 yaş üzeri tüm vatandaşların, evet tümünün, işçisinin, köylüsünün, emeklisinin, askerinin, esnafının, işsizinin tüm gelir unsurlarından elde ettikleri gelirlerini, bizim gelir vergisi kanununda yedi unsur mevcuttur, birleştirerek gelir beyanı yapmadıkları bir sistem düzgün bir kamu maliyesi sistemi olamaz ve orada demokrasi de hiç olamaz.

Bizim devlet ise buna asla yanaşmamaktadır.

Yanaşmamaktadır çünkü devlet vergi konusunu “çaktırmadan” çözmenin peşindedir.

Çok KDV alır, çok ÖTV alır, az gelir vergisi toplar ve topladığının önemli bir bölümünü kaynakta keserek alır ve buna da sonra devlet maliyesi der.

2023 bütçesinin vergi gelirleri hedeflerine bir bakın, gelir vergisi hedefi 495 milyar TL, kurumlar vergisi hedefi 619 milyar TL, KDV hedefi 204 milyar TL, ÖTV hedefi 511 milyar TL, ithalde alınan KDV hedefi 931 milyar TL, damga vergisi, harçlar ve diğerleri toplamı 360 milyar TL, vergi dışı gelirler 554 milyar TL.

Sizce bu tabloda bir tuhaflık yok mu?

Burada itirazım dolaylı vergilerin yüksekliği üzerinden vergi sisteminin yarattığı adaletsizlik de değil, konum vergileme ve demokrasi ilişkisi bugün.

Bir ülkede dahilde ve ithalde alınan KDV geliri. gelir vergisi gelirinin iki katından bile çok fazla ise ortada başka bir sorun var demektir.

ÖTV hedefi tek başına gelir vergisinin üzerinde duruyor.

Vergi dışı gelirler de gelir vergisinin üzerinde.

Böyle bir vergileme tablosundan gerçek bir demokrasiye destek verecek, yolsuzlukları kendi cebinden çalınan para olarak algılayacak bilinçli bir vatandaş, bilinçli bir seçmen çıkma ihtimali çok yüksek değil.

Aslında yapılması gereken çok basit.

18 yaşından büyük her vatandaş her sene bir önceki senenin gelirini, tüm gelir unsurları birlikte, tek bir gelir beyannamesinde deklare edecek.

Sosyal olarak saptanacak bir matrah eşiğinin üzerinde kalan vatandaşlar matraha tekabül eden oranda vergilerini ödeyecekler.

Farklı gelir unsurları farklı oranlarda da vergilendirilebilir ama bendenizin kanaati buna da şiddetle ihtiyaç olmadığıdır.

Belirli bir eşiğin altında kalan vatandaşlar da mutlaka vergi mükellefi olacaklardır ama sıfır oranında vergi ödeyeceklerdir.

Gelir vergisi tarifelerinde hiç sıfır oranını gördünüz mü?

Sıfır vergi oranı da bir orandır, vatandaşın vergi mükellefi olduğunu gösterir, mükellefi vergi sistemi içinde tutar ama geliri düşük olduğu için pozitif bir yük yüklemez kendisine.

Pozitif vergi ödeyecekleri için de iki, maksimum üç dilim ve oranın yeterli olacağı kanısındayım, sert bir progresiviteyi savunanların enflasyon ortamlarında savlarının hiçbir anlamı zaten kalmamaktadır.

Burada her vatandaş vergi mükellefidir, vatandaş ve mükellef kavramları örtüşmektedir.

Bir kişi memur olabilir ama kira geliri elde ediyordur, bir menkul kıymet geliri vardır, hatta belki de bir zirai geliri de vardır, tüm bu gelirleri tek bir gelir beyannamesinde deklare eder, maaşını da koyar ama şayet pozitif bir vergi ödeyecekse maaşına vergi güvenlik önlemi olarak uygulanan kaynakta ödediğini vergisinden düşer.

Sistemi karıştırmaya, komplike etmeye yönelik her türlü mekanizmayı da engellemek lazım.

Bu mekanizmaların bazı adalet getirileri de olabilir ama sistemi komplike ettiği ölçüde maliyeti yararını aşacaktır.

Bu kadar basit.

Bizde neden bu sistem uygulanmaz, belli değildir.

Aslında bellidir de, çok konuşulmaz.


Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi