Hüseyin Çakır

Hüseyin Çakır

“Gerçekçi ol imkânsızı iste”*

Cumhuriyet öncesi ve sonrasında ümmet ve millet toplumunu aşamadık. Bu nedenle ne özgür birey oluştu, ne de özgürlük fikri. Mücadele etmeden, yalanla,  dolanla, kandırmaca ile  "hak" elde edenler elbette ki, özgürlüğün ne anlamını ne de değerini bilirler

Hüseyin ÇAKIR

Kandırma: İnandırmak, ikna etmek. Yalancı/Yalancılık: Vefasız, sözünde durmaz. Gündelik hayatın içine kulak kabartalım, bu iki kelimeyi, öfke içinde, gülerek, sempati duyarak hatta hayranlıkla söylendiğine şahit oluruz. Aynı zamanda kandırılma ve yalancılığın Allah göstermesin, cinayet sebebi olduğunun binlerce örneğini biliyoruz. Aynı zamanda bu iki kelime,  karı koca arasında ayrılmaya kanıt gösterilir.  Dostluklar bu iki kelime yüzünden biter, "seni defterden sildim" diye noktalanır.

Bir de yalancı olduğu biline biline sürdürülen ilişkiler vardır. Kabul görme nedeni tamamen "duygusal"dır. Kandırıldığını bile bile, öfke duyarak da olsa, "başka çare yok" gerekçesine sığınarak, kandırılmayı kabul edenler vardır. Maalesef gündelik, gerçek hayat böyle yaşanıyor. Kandırıldığını bile bile olmamış/yokmuş gibi farz edilerek, yalancılığını bildiğin halde, yüzüne gülümseyip, hatta methiye düzerek ve dahi, "adam müthiş becerikli" diye hayranlık duyup, eşe, dosta yalancılığı erdemmiş gibi anlatmak, birey, aile, iş ve toplum hayatımızın ayrılmaz bir parçası.  Yalanla o kadar iç içe geçmişiz ki, " tatlı yalan"  diye bir kavram bile üretmişiz.

Sonuçta yalanlarla dolu ama ne olduğunu bilerek  kabul ettiğimiz: Kandırıp kandırıldığımız bu hayatı huzur içinde, gayet memnun biçimde içimize sindirip kardeş kardeş, yaşıyoruz!  Ve de bunu nesilden nesile de aktarıyoruz.

YASALAR GÖRE HER HALDE BUNLAR SUÇTUR!

Ben de bunlar her halde yasalara göre suçtur diye düşünüyordum, yanılmışım.  Mini bir araştırma sonucunda:  "Yalan suç değildir. Kimse başkasının sözüne kolayca inanmamalıdır. İnanırsa kusur kendisindedir. Sadece yalan, hile sayılmaz. Yalana bir sahneye koyuş refakat etmelidir. Böylece ona doğru görüntüsü verilmiş olmalıdır. Bu da mağdurun tahkik etmesini imkânsızlaştırmalı veya güçleştirmek için gayret sarf edilmiş olması gerekir.  Soyut yalan, dolandırıcılığın karakteristik unsuru olan hileyi meydana getirmez. Cezanın bir haklı korumaya yardımcı olduğu ispat edilmedikçe meşru bir cezalandırmadan bahsedilemez." diyor. Yani, bol bol yalan söyleyebilirsiniz!

Peki, kandırma suç mu? " Kandırma, kandıran zor kullanmadığı sürece suç oluşturmaz." 

YALAN DÜNYA DA HER ŞEY YALAN

Ama öte yandan başka bir fiili durum var:  Dinlerimiz bunları günah saymış,  evde çocuklarımıza, "yalan kötü, sakın kimseyi kandırma"  nasihatlerinde bulunmuşuz, bulunmaya da devam ediyoruz. Öte yandan  akşam evde  aile  arasında   " O, Bu, Şu…yalancı, beni kandırdı"  sözcüklerini  bebelerin, çocukların yanında hoyratça, öfke veya sempati içinde konuşma ya devam ediyoruz. Bebe ve çocuk bunları duya duya aşılanıyor,  erkek ise,  ilk misket oyununa (hala var mı bilmiyorum)  yenilmeyi kabul etmemek için, "değdi, vurdum, vurdum" diye ilk yalanını söylemeye başlıyor. Sonra arkadaşına,  kendini üstün, önemli göstermek içim  "ben şöyle yaptım, böyle yaptım" diye bir hikaye uyduruyor, arkadaşı  ya üzülüyor ya da seviniyor, hikaye sonrasında   arkadaşının aptal olduğunu  kanıtlamak için  "kandırdım, kandırdım seni" ile başlayan ilk  yalan ve kandırma icraatını yapmış oluyor.

Büyüdükçe, yalan ve kandırmaca devam ediyor.  Öğretmene söylenen en klasik yalan: "Elektrikler kesikti ders çalışamadım" başlar,  harçlık yetmediği için anne babaya "okulun camı kırıldı, müdür  cam parası istiyor"  diye  yalancılık aile içinde devam.

Sonra herkes kendi zihin dünyasının geçmişine kısa bir yolculuk yaptığında, "bu yalan dünya da ne kadar yalan" şarkısını dinleyerek, ne kadar çok yalana inanarak veya inanmış gibi yaşadığını film şeridi gibi dakikalar, belki de saatlerce izlemiştir.

Yalan kelimesini bir de gelip geçici  kavramı olarak kullanıp teselli oluruz. Acaba o kadar çok yalan söylediğimiz için, yalanı meşrulaştırmak için mi "yalan dünya"  kavramını ürettik?

Sonuç olarak yalan masum ise, yalancı da bizim gözümüzde masum oluyor,  ona içimizde sıcak bir yuva açıp, sarıp sarmalıyoruz.  Neden? Yarın ben de onun durumunda olabilirim potansiyelini taşıdığımız için.

Atasözü olmuş bir laf var ya:  "Toplum her şeyin aynasıdır."  Siyaset, siyasetçi, siyasal sistemin niteliğini de toplum belirliyor. Toplum ve siyaset yalancılık ve kandırmaca da olduğu gibi çıkar ilişkisi kurmuşsa, olup biten her şeye lal oluyor, susuyor. Değerler, inançlar, ahlak… gibi ne kadar, soyut, metafizik dünyaya ait kavramlar varsa, çıkarların devamı için "araçsallaştırılıyor", "kullanılıyor", içiniz acısa da, öyle veya böyle çıkarlarınız için sus, pus olup, gülücükler savurarak memnun, mutlu görünme rolü oynuyorsunuz.  Çoluğunuza, çocuğunuza yedirdiğinizin, içirdiğinizin helal mi, haram mı, haklı mı, haksız mı olduğunu düşüncesin bir kenara atıyorsunuz.  Kendinizi ikna etmek için de " kim yapmıyor ki" yi suç ortağınız olarak meşrulaştırıyorsunuz.

Biz (çoğunluk) ne isek egemen siyaset de O

Hayat ne ise mesela siyasette bu hayata göre oluşuyor, Marx’ın söylediği gibi "alt yapı üst yapıyı belirlemeye" devam ediyor.

Bugünün dünyasında siyasal sistem böyle bu sosyolojiye kurulup, böyle işliyor.

Referanduma sunulan anayasa değişikliği bir anlamda bu toplum sosyolojisine, zihniyet dünyasına uygun olduğu düşünülerek, kabul görmesi kesin denilerek gündeme getirildi.

Teorik olarak karşılığı var mı?  Ne diyorlar: Tek parti adamlığını getirmiyor, Meclis yetkisi artırılıyor, kuvvetler ayrılığı tas tamam uygulanıyor, cumhurbaşkanı denetleniyor…

Külliyen yalan diyelim ve devam edelim.  Beştepe’de "devletin evi" denilen yerde bizim vergilerimizden ödenerek, onlar, bunlar çağrılıp, yedirilip, içirilip mesela hayır oyu verecek olan bana küfür, hakaret ediliyor…  Bana küfür edilirken, haram yiyen haramileri ise çılgınca alkışlıyorlar.

Eee normal, Mahmutpaşa esnaf kültürü bu. Bu memlekette Cuma namazı Müslümanları olarak bilinen Müslümanlar var.  Cuma günü dükkanını kapatıp ve da cama " Cuma namazındayım" diye yazı asmaz isen adın çıkar, adını da  saf tuttuğun komşu rakiplerin çıkartır.

Bu işler iyi bilenler siyasette çok, çok başarılı oluyorlar. Yalanın, ikiyüzlülüğün,  kandırmanın bu toplumun her alanında her zaman çıkar temelinde sürekli karşılığı var. En tipik örnek Jet Fadıl.

NEDEN HEP KANDIRILIYORUZ?

Çünkü birey toplumu olamadık. Özgürlük, gündelik hayatımızda mücadele ettiğimiz şeyler ve kazanımlar. Mücadele etmeden, yalanla,  dolanla, kandırmaca ile  "hak" elde edenler elbette ki, özgürlüğün ne anlamını ne de değerini bilirler

Genel olarak toplum çoğunluğu düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü için mücadele vermedi.  Özgürlük mücadelesi verenlere de haydi yeterince diyeyim, gereken desteği vermedi. 12 Eylül sabahı, toplumsal suskunluk bunu tipik örneği. Devlet düdük çalınca, çoğunluk hazır ola geçiyor.

Bu cemaatçi ve toplumcu zihniyet dünyasından batılı anlamda demokrasi üremiyor. Çünkü demokrasi, birey olma bilincine ulaşarak, özgürlüğünü savunma noktasına geldiğinde talep haline geliyor.

Cumhuriyet öncesi ve cumhuriyet olma projesi bağlamında ümmet ve millet (ulus kimlik) toplumunu aşamadık. Bu nedenle de ne özgür birey oluştu, ne de özgürlük fikri. Mağdur olanlar özgürlük diye çığlık atarken, iktidar olduklarında siyasal olarak, geriye dönüp, geçmişi yeni diye yutturmaya çalışıyorlar, çünkü başka bildikleri yok.

Bu anayasa değişikliği de özü itibariyle geçmişin bir zamanına rücu etmekte ve o hakkı meşrulaştırmaktadır.

Evet diyen muktedirler ve onların hempaları ve  akıllarının yatacağı başka seçenek göremeyenler  öyle şeyler söylüyor ki, yalan, yalancılık,  kandırma ve kandırılmayı neredeyse  erdem, ahlak ve  Allahın kelamı (ideolojik doğru) olarak  savunuyorlar.

Oysa epeyce bir zamandır yeni bir şey söylemeyenler yalan ve demagojiyi, "vatan, millet, dünya bize düşman"  dolgu, ana malzemesi olarak kullanıyorlar.
O ya da bu nedenle buna inanan ve inanmış gibi yapan epeyce bir kişi ve toplumsal kesim var.

Oysa soru sorarak hakikate ulaşılabilir.  Böylesi kritik zamanlarda soru sorup karar vermek lazım. Ama  nasıl soru sorulacağı da önemli.

GERÇEKÇİ OL İMKÂNSIZI İSTE

Yalancılık ve kandırmaca sözlerinin karşıtı, "Gerçekçi ol imkânsızı iste"  olmalı. Che Guvera’ya ait bu söz aynı zamanda onun yaşam tarzı ve amacı için eğilip bükülmeden, içinde yalan, dolan, kandırmacılık olmayan, inandığı hakikatin peşinde koşmasının da özlü anlatımı.

Allah bütün insanlığa ( Meclis Başkanı Kahraman hariç)   amaçlarına eğilip, bükülmeden, doğru yolunda yol yürüme nasip eylesin.

 

* Che Guvera’nın sözü

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hüseyin Çakır Arşivi