Sibel Hürtaş
Hâkimin unuttuğu ayeti Selahattin Demirtaş tamamladı
HDP'nin önceki dönem eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, dün bir kez daha hâkim karşısındaydı.
Bu kez duruşmaya SEGBİS uygulamasıyla katılıyordu.
Zira tutuklu bulunduğu Edirne Cezaevi'nden yargılamanın yapıldığı Ankara'daki Sincan Cezaevi'ne ring aracıyla, jandarmalar eşliğinde getirilip götürüldüğü saatler süren yolculukların bıkkınlığı ve yorgunluğu vardı üzerinde. Bu kez duruşmaya tutuklu bulunduğu Edirne Cezaevi'nden katılmayı tercih etmişti.
Levhasına, tahta kalemiyle "Selahattin Demirtaş" notunun iliştirildiği kapıdan mahkeme salonuna alındığımızda şaşkınlığımızı gizleyemedik. 2 yıla yakın süredir Demirtaş'ın tüm duruşmalarını izledim. Demirtaş duruşmaya bizzat katılacak olduğunda verilen küçük salonlardan ziyade bu kez büyük bir salona adım atıyoruz. 500 kişilik salon bu kez tenha.
Milletvekilleri ve avukatların dışında az sayıda izleyici var. Üzülerek söylemem gerekirse, bir iki gazeteci de var. Ben de bu sıfatı taşıyorum ama izleyici sıralarında yerimi alanlardanım. Tabii not aldığımı gördükçe yanıma gelen polislerin "gazeteci misiniz" sorusuna, "Hayır sadece izleyiciyim" yanıtını vererek. Bu duruşmalara yönelik engellemelerin, kapıda bekletilmelerin, not kağıtlarına el koymaların, saçma kriterlere bağlanan akredite uygulamalarının bize öğrettiği yegane şey, yanlış bir iş yapıyormuşçasına, gazeteci kimliğimizi saklamak...
Mahkeme heyetinin yan tarafına konulan dev ekranda görünüyor Selahattin Demirtaş. Üzerinde gri boğazlı kazak, siyah süeter ve ceketiyle oturmuş; daracık SEGBİS odasından hakkındaki fezlekeleri dinliyor. Yanında yer alan iki kadın avukat da savunmaya eşlik ediyor.
İki, üç ayda bir üç gün süren duruşmaların büyük bir bölümü Mahkeme Başkanı'nın fezlekeleri okuması ile geçiyor. Bu duruşmada da manzara aynı. Bugün sıra 19 numaralı fezlekede...
Başkan'ın fezlekeyi okuması saatleri alabiliyor. Ne var derseniz sadece sayfalarca süren polis tutanaklarından bahsedebiliriz. Birbirinden bağımsız şekilde bir eylemin her anının birebir not alındığı polis tutanakları.
19 numaralı fezlekenin konusu ise HDP'nin 23-24 Mart 2011 tarihlerinde Diyarbakır'da düzenlediği eylem.
Tutanaklar eylem alanına ilk gelen grupları, milletvekillerini saymakla başlıyor. Dönemin milletvekilleri ile polis arasında eylemin yapılmasına ilişkin konuşmalar birebir not edilmiş. Nihayet Selahattin Demirtaş eylem alanına giriyor. Anadilde eğitim talebi ve yüzde 10 seçim barajına ilişkin itirazını içeren basın açıklaması tutanaklara geçirilmiş.
Tutanakları okumaya devam ediyor Mahkeme Başkanı. Basın açıklamasının ardından Cuma namazı başlıyor. Polis de Cuma'ya gidiyor.
Benim burada anladığım Emniyet'in hızını alamayıp Cuma hutbesini de tutanaklara geçirdiği. Hatta bununla kalmayıp Cuma hutbesini her nasıl oluyorsa fezlekeye konu ettiği.
Dahası da var
O da dün Mahkeme Başkanı'nın fezlekeyi birebir okurken birden kendini hutbe okurken bulması.
Hâkim kendini öyle kaptırdı ya...
Ne vakit sıra Hucurât Suresi'ne geldi, duraksadı.
Surenin yarısını okumuştu ki "...Sizi çeşit çeşit yarattık" deyip, sustu.
Duruşma salonunda sessizlik; büyük bir şaşkınlık.
O sırada Demirtaş, Edirne'den eğilip mikrofonunu açtı ve hâkimin bıraktığı yerden sureyi tamamladı:
"Birbirinizi tanıyın diye..."
Mahkeme Başkanı da yanıt verdi:
"Evet!"
Fezlekeler işte böyle birbirinin ardına konulmuş, kopyala/yapıştır polis tutanaklarından oluşuyor. Sanık sandalyesindeki Selahattin Demirtaş ve onlarca avukatı da yığıntının arasında el yordamıyla suçlama arıyor.
Sincan'da geçen her dakika bu manzara karşısında zaman kaybı gibi geliyor insana. Hele bir de toplamda 96 fezleke olduğu düşünüldüğünde...
Demirtaş'ın tüm savunmasından geriye de işte bu manzaranın yarattığı bıkkınlık kalıyor:
"Hukuka saygınız varsa ahlaklısınızdır; ahlaklı iseniz hukuka saygınız vardır. Burada yapılan ahlaksızlığın daniskasıdır. Madem beni örgüt üyesi olmakla, örgüte yardımla suçlayıp yasa dışı gösteri yaptığımı iddia edeceksiniz, ben tam olarak ne yapmışım neden bunu fezlekeye yazmıyorsunuz?"