İnci Hekimoğlu
Halk düşmanlarına özel af
MHP'nin "kader mahkumlarına af" teklifi malumunuz birkaç aydır iktidar ortaklarının gündeminde. Henüz ne diğer partilerin ne de muhalif kamuoyunun gündeminde aynı yoğunlukta yer alabildi.
Bir de üstüne ‘milli ve yerli’ ABD’li şirket McKinsey ekonomi yönetimine kayyum olarak atanınca, doğal olarak gündemi işgal ediverdi.
Aslında ekonomik krizle af konusu birbirinden bağlantısız gibi görünse de hiç öyle değil.
İflasların arttığı, iş dünyasının finans sıkıntısına düştüğü ve de yargıya güvenin sıfırlandığı dönemlerde oluşan boşluk hep mafya tarafından doldurulmuş; tefecilerin kucağına düşenler, alacaklarını tahsil edemeyenler arttıkça çek-senet tahsilatçılarına da ballı alanlar açılmıştır.
Yalnız özel işletmeler değil, devlet de nakit akışını sağlamak için hukuk dışı yapılanmalardan medet ummuş, bizzat kendi eliyle uyuşturucudan silaha pek çok kârlı alana müdahil olmuştur.
90’lı yıllar bu ‘müdahale’nin tarih yazdığı dönemdir.
Mesela 1997 yılının Eylül ayında Hürriyet gazetesi şu haberi vermişti:
"Merkezi Paris'te bulunan Uyuşturucu Jeopolitiği Gözlemevi'nin bugün Paris, Washington ve Madrid'de aynı anda yayınlayacağı raporda, Tansu Çiller, Mehmet Ağar, Sedat Bucak, Abdullah Çatlı ve Hüseyin Kocadağ'ın da isimleri yer aldı. ‘Dünya Uyuşturucu Jeopolitiği’ adlı raporda Tansu Çiller, uyuşturucu kaçıran, haraç alan ve adam kaçıran sağcı bir çeteyi yönetmekle suçlandı."
Tabii bir de Tansu Çiller’in danışmanı, Özer Uçuran Çillerin de iş ortağı olan Memduh Bayraktaroğlu yazdığı kitapta inanılmaz ayrıntılar vermişti.
Tek bir cümle aktarayım, yeter: "Devlet kontrolünde yapılan uyuşturucu işi ekibin üyelerini ve elbette ekibi koruyanları zengin etmişti…"
Susurluk Skandalı’nın kısmen kamuya açık edilen kısmı bile iddiayı doğrulamaya yetmişti.
İşte, o günlerin Başbakanı Çiller’in "devlet için kurşun atan da yiyen de" diye kahraman ilan ettiği çetecilere anlaşılan yeniden ihtiyaç doğdu.
Ki, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin özel olarak ziyaret ettiği ve adlarını telaffuz ettiği Alaaddin Çakıcı ve Kürşat Yılmaz, o yılların önemli ‘kahramanlarındandır’!
MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın "Devletler vatandaşlarına alicenap olur, müsamahalı davranır. Medeniyet demek af ve müsamaha demektir" türünden ‘naif’ sözlerine bakarak, iki tıvit attığı için, bir gerçeği haber yaptığı için, iktidarı eleştiren açıklamalar yaptığı için kimsenin ‘terör örgütü üyesi" ya da "terör örgütü üyesi olmamakla birlikte…" gibi suçlardan hapis yatmaması gerektiğini söylüyor zannedebilir insan.
Ya da 402’si çok ağır, bin 154 hasta tutuklunun hemen bırakılmasının istendiği, cezaevlerinde şiddete son verileceği, tutukluların yasalarda var olan bütün haklarından yararlandırılacağı falan da zannedilebilir, devletin alicenaplığından kast edilenin.
Hiç biri değilmiş meğer…
Devletin şefkatli kollarını açtığı kesimler, Alaaddin Çakıcı gibi Kürşat Yılmaz gibi isimlerin sembolize ettiği kesimlermiş.
Hukukçu Ercan Kanar Duvar’a gayet ayrıntılı anlatmış, aftan yararlanacakları.
"Öneriye göre zimmet, rüşvet, ihaleye fesat, irtikap, suç delillerini yok etme, tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma, inşaat ve yıkımla ilgili emniyet kurallarına uymama, trafik güvenliğini tehlikeye sokma, çevrenin kirletilmesi, içecek-yiyeceklere zehir katma, bozulmuş gıda-ilaç ticareti, sağlığı tehlikeye sokacak ilaç yapma-satma, parada sahtecilik, kıymetli damgada sahtecilik, resmi belgede sahtecilik, suç işlemeye tahrik, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, din hizmetlerini kötüye kullanma, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, ulaşım araçlarına karşı suçlar, kumar, müstehcenlik, hileli evlenme, kötü muamele, çocuğun soybağını değiştirme, iftira, suç uydurma, görevi kötüye kullanma, göçmen kaçakçılığı, insan ticareti, kasten öldürme, intihara yönlendirme, taksirle öldürme, kasten yaralama, insan üzerinde deney, organ veya doku ticareti, işkence, çocuk düşürtme, cinsel saldırı, reşit olmayanla cinsel ilişki, tehdit, şantaj, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi, inanç-düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme, konut dokunulmazlığını ihlal, iş ve çalışma hürriyetinin engellenmesi, sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi, ayrımcılık, kişilerin huzur ve sükununu bozma, haberleşmenin engellenmesi, hakaret, kişinin hatırasına hakaret, haberleşmenin gizliliğini ihlal, kişiler arasındaki konuşmanın dinlenmesi, özel hayatın gizliliğini ihlal, hırsızlık, gasp, mala zarar verme, ibadethane ve mezarlara zarar verme, hakkı olmayan yere tecavüz, dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma, genel güvenliğin tehlikeye sokulması, radyasyon yayma, ses ve görüntüleri kayda alma, genital muayene gibi suçlar af kapsamına alınmış olacak."
Birkaçını somutlarsak; çocuk tecavüzcüleri, kadına ve çocuğa şiddet uygulayanlar, HDP’lilere ve parti binalarına saldıranlar, din, dil, cinsiyet, mezhep ayrımcılığı yapanlar, hırsız müteahhitler, ‘itibarlı’ dolandırıcılar, rüşvetçi yetkililer, sahte üreticiler, işçi haklarına yasa dışı olarak saldıran işverenler ve tetikçileri, uyuşturucu satıcıları, işkenceci görevliler…
Bu arada bilmem farkındalar mı ama, CHP’li Bülent Tezcan’ı vuran, Kemal Kılıçdaroğlu’na mermi gösterenler falan da yararlanacak.
Yani Erdoğan’ın "Devlet ancak kendisine karşı işlenmiş suçları affedebilir" açıklamasının tersine, devlete karşı suç işlediği iddiasıyla tutuklanmış ve ceza yemiş çok geniş bir kesim af kapsamına alınmıyor.
Af talep eden siyasiler cezaevlerinin kapasitesinin üstünde tutuklu olmasını da bir gerekçe olarak öne sürüyor.
Doğru, 16 yılda tutuklu sayısı 4 kat artmış. 31 Aralık 2002 tarihinde hükümlü sayısı 34 bin 808 iken, 15 Mayıs 2018 tarihi itibariyle yüzde 416’lık artış ile 179 bin 514’e yükselmiş. Yine aynı tarihlerde tutuklu sayısı yüzde 172’lik artış ile 24 bin 621’den, 66 bin 902’ye yükselmiş.
Madem derdiniz bu sayıyı azaltmak o zaman niye yeni cezaevleri inşa etmekte bu kadar heveslisiniz diye sormazlar mı…
Aslında duruma af değil de bir tür "doldur-boşalt" da denebilir.
Toplum için açık tehdit olanları bırakıp, yerlerini muhaliflerle doldurmaya hazırlanıyorlar.
Bir bakıma toplumun yüzde 50’sinin canının, malının doğrudan, diğer yüzde 50’sinin de dolaylı hedef olacağı bütün halk düşmanlarının serbest kalmasını istiyorlar.
Niye özellikle MHP’nin ve iktidar ortaklarının böyle bir affa ihtiyaç duyduğu, çok spekülasyon götürür ama tek nedenin oy toplamak olduğunu söylemek bu ülkedeki devlet geleneklerini hâlâ anlamamış olmak demektir.