Haritaların da vardır aklı ve yüreği

‘’Haritalarla Ortadoğu’’ derlemesi farklı zamanlardaki mekanları betimliyor çizgilerle, renklerle. Denizler, nehirler, sınırlar, kentler, göçler çok şey anlatıyor aslında.

Atlasları getirin! Tarih atlaslarını!
En geniş zamanlı bir şiir yazacağız

Yort Savul- Ece Ayhan

En arka sırada çift dikişliler, sınavda en öne
İntihara ve denizde nasıl boğulmaya çalışırlar
Yalnız Orta Doğu'da el altında satılan bir atlas
Kim demiş on sekiz yaşından küçükler okuyamaz

Açık Atlas- Ece Ayhan

Coğrafya kaderdir derler. Türkiye için kederdir aynı zamanda. Çünkü Balkanlar gibi parçalanmanın eşanlamlısı bir bölge, Kafkasya gibi küçücük birimlerin çatıştığı bir alan ile Ortadoğu adlı dinamit kuyusunun ortasında sıkışıp kalmışsan vay haline…

Coğrafyanın en somut ifadesi harita olsa gerek. Derinliği olmasa da eni ve boyu ile, çizgi ve renkleriyle harita, coğrafyanın bazen ta kendisi değil midir?

Le Monde gazetesi ile aynı grubun bir başka yayın organı, Hristiyan-Demokratların ya da laik Katoliklerin haftalık dergisi Le Vie’nin ortaklaşa yayınladığı haritalar dizisinin son sayısı ‘’Haritalarla Orta Doğu’’ başlığını taşıyor. 122 sayfalık, orta boy, dört renkli, kaliteli baskılı derlemede onlarca harita var, her biri için de kısa ama anlamlı açıklamalar. Beş ana başlıkta toplamışlar konuyu:

Kimlik cüzdanı

Eski Dünyalar

Bir İslamiyet Toprağı

Avrupa’nın Müdahalesi

Ulus-Devletlerin Gelişimi ve Çırpınışları

Google’da çeşitli dillerde ‘’Türkiye’’ diye yazdığınızda karşınıza çıkan sayfada bir süredir ‘’Ortadoğu’da bir Ülke’’ ibaresi beliriveriyor, temel nitelik olarak.

Derlemenin sayfalarını çevirirken, içinde yaşadığımız coğrafya konusunda ne kadar cahil olduğumuz ortaya çıkıyor. Kimilerinin iddia ettiği gibi, bu durum, Kemalizm’le birlikte Türkiye’nin yüzünü Batı’ya çevirmesinin bir sonucu değil. Çünkü aynı cehalet Batı dünyası konusunda da sırıtıyor.

Dil, düşünce ve ifadenin temel aracı/temel aktarıcısı olduğuna göre, egemen dili değiştirmeden egemen anlayışı kırmak mümkün olmasa gerek. Çünkü dili değiştirmeden paradigmayı değiştirmek neredeyse imkansız.

Semiyoloji birinci sınıf dersine geçiyoruz buradan: Ortadoğu. Ne? What? Quoi? Çi? ماذا ?

Nerenin ortası nerenin doğusu? Nerenin ortadoğusu? Buranın kendine has bir adı yok mu? Burası neden başka bir yerin Orta ya da Yakın Doğusu?

Daha başlangıçta, kelimede, yöreye verilen isimde bir sorun var. Buraya Ortadoğu diyenler, Avrupalılar, yani Batılılar. Çünkü burası Avrupa’nın Orta Doğusu.

Çin filan da Uzak Doğu oluyor, merkez Avrupa olunca.

Konstantinopolis: YENİ ROMA - Siyasi ve Hristiyan Bir Başkent (330-1453)

Le Monde-La Vie’nin özel sayısında bu terim her ne kadar geçerli kılınmışsa da, uzmanlar, akademisyenler, yazarlar ‘’Avrupa’nın Müdahalesi’’ diye bir ara başlık ayırarak betimlemişler bölgeyi.

Binlerce yıllık medeniyetlerin yuvası bugün ağır ve orta sıklet devletlerin egemenlik için kapışma alanı. Petrol, su, Yeni İpek Yolu, jeo-stratejik çıkarlar…egemenler açısından savaşmak için o kadar çok bahane var ki.

Tek tanrılı üç büyük dinin başkenti, tarihte ilk insani yerleşim merkezi, bitmez tükenmez savaşların diyarı, göçler, İmparatorlukların tahtı, İslamiyetin kalesi…O kadar çok kartviziti var ki bölgenin, milli, etnik, kültürel zenginliği yansıtıyor.

Mısır’da Firavunlar döneminden Arap Baharına kadar olan süreci gösteriyor haritalar ve açıklamalar. Mezopotamya, Fenikeliler, Asuriler, Farslar, Helenler, Romalılar, Bizans, Osmanlılar hepsi burada.

‘’Constantinople’’ başlıklı bölümde çok eski kentin çok güzel bir haritası var. Siyonizm ve Ermeni Soykırımından sonra ‘’Türkiye’nin Kuruluşu/Mustafa Kemal’in Savaşı’’ makalesi de önemli.  Sonra Kudüs’e gidiyoruz, Filistin meselesi anlatılıyor. Körfez Savaşlarına geldik. İran İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile Siyasal İslam çıkıyor sahneye.  Suriye’de İç Savaş ve Kürtlerden sonra sıra geldi bugünkü Türkiye’ye.

Bölgedeki yurttaş ayaklanmaları, İran ABD’ye Karşı ve Libya İç Savaşından önce, güzide memleketimiz söz alıyor: ‘’Yeni-Osmanlılar Tam Fetihçi’’ başlıklı yazıda Ankara’nın dış politikası ele alınıyor. Bir portenin başlığı da şöyle: Recep Tayyip Erdoğan: Kemalizmin Mezar Kazıcısı. Sonra da Osmangazi Üniversitesinden bir akademisyen, ‘’İran ile Türkiye arasındaki pragmatik rekabet’’ başlıklı kısa bir makale yayınlamış.

Kısacası anlayacağınız, Le Monde-La Vie, derlemesi aHaber ve Akit’ten çok farklı bir Türkiye manzarası sunuyor okura. Çünkü…Batı bizi kıskanıyor!

Konstantinopolis: YENİ ROMA - Siyasi ve Hristiyan Bir Başkent (330-1453)

Haritaları doğru okuyarak bir çok siyasi-ideolojik-kültürel gerçeği daha iyi anlıyor insan. Göç yollarından, cephe savaşlarından ya da modern çağdaki silahlı çatışmalardan sonra değişen sınırlara, hangi kentin nehir ya da deniz kenarında belki de dağ başında olmasından, hangi başkentin düşman başkentten ne kadar uzak olduğuna kadar bir çok coğrafi unsur ve boyut belirliyor aslında stratejiyi. İletişim ve ulaşımın önemi de gündemde. Haritalarda petrol kuyularının ya da buğday tarlalarının yerini saptayınca, nüfus yoğunluklarını da bilince, bu teknik bilgilerin çok ötesinde şeyler öğreniyor insan. Keza hangi bölgede hangi dinden hangi mezhepten ne kadar insan yaşadığını bilirse meraklı yurttaş, din-siyaset ilişkilerini de kavrayabiliyor. Kim kime ne kadar yakın, kim kimden ne kadar uzak sorularının cevabı da siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel gelişmeleri değerlendirmek açısından gerekli ve önemli.

Ortadoğu ile Avrupa arasında bir Köprü - Istanbul ve Çanakkale Boğazı

Daha önce bir yerde söylemiş ya da yazmıştım: Ben lise 3. sınıfı Paris’te okumuştum. İlk gün, ‘’İlk ders ne dersi?’’ diye sormuştum İdare’deki yetkiliye. ‘’Tarih Coğrafya’’ demişti. Türk tedrisatında yetişmiş bir genç olarak, ‘’Tarih mi? Coğrafya mı?’’ diye sorduğumu hatırlıyorum. Kadın, sorumu duymamış ya da anlamamış gibi tekrar etti: Tarih Coğrafya! Israr edememiştim. Girdim sınıfa. 10 dakika sonra anladım. Ders hakikaten Tarih-Coğrafya dersi idi. Çünkü zamanla mekan birbirinden ayrılamazdı. Oysa bizde okulda Tarih dersinde Osmanlı’nın Yükseliş Dönemi anlatılırken, aynı gün 2 saat sonra Coğrafya dersinde Arjantin pampaları okutulur.

Yeni-Osmanlı Fetihleri - Recep Tayyip Erdoğan: Kemalizmin Mezar Kazıcısı

Pardon? Ne? What? Quoi? Çi? ماذا ?

Hamiş

''Charlie Hebdo web sitesinin Türkiye’den 5 yılı aşkın bir süredir erişime engelli ve sansürlü olduğunu, Anayasa Mahkemesi’nin de bu konu hakkında yaptığımız başvuruya 5 senedir bir türlü bakmadığını hatırlatmak isterim.'' Prof. Yaman Akdeniz 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi