Ergun Babahan
Hasan abi’ye mektup! Katranı kaynatsan olur mu şeker!
Senin de yakından izlediğin gibi, The New York Times bugünlerde Başkan Trump’la müthiş bir kavgaya tutuşmuş durumda. Ama ne yayın yönetmeni, ne de köşe yazarı pazarlığı yapıyor yönetimle. Gazeteyi elinde tutan ailenin kişisel serveti belki Aydın Doğan kadar değildir ama bir gazete patronu için bence paha biçilmez olan itibar kat sayısı kıyas bile kabul etmez.
Ergun BABAHAN
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘bedelini ödeyecekler’ çıkışı, Genelkurmay Başkanlığı’nın yazılı açıklamasından çok önce belirlenmişti Hürriyet Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni’nin kaderi. ‘Türk tipi’ patronlar, işler iktidarla sarpa sarınca genel yayın yönetmenini değiştirir. İktidarın sıcak baktığı, onay verdiği isimlere yönelir. Ta ki, yeni krize kadar.
Hürriyet’te tanıklık ettiğimiz bu. Şu an ki teslimiyetçi çizgisi bile yeterli gelmiyor Saray’a… Hedef, önce Milliyet’in, ardından Sabah’ın çizgisi belli ki.
Hasan Cemal abimiz bu gelişmeler yaşanınca efkarlanmış ve Aydın Doğan’a bir mektup yazmış. Şöyle demiş yazısında:
‘‘Aydın Bey;
Bu iktidar sizi günâhı kadar sevmiyor.
Baştan beri öyle.
Teslim de olsanız, bir padişaha biat eder gibi boyun da eğseniz, değişen bir şey olmayacak.
Gazetenizi, yayınlarınızı ne kadar Saray'ın buyruklarıyla uyumlu hâle getirirseniz getirin, Tayyip Erdoğan sizden daha fazlasını talep etmeye devam edecektir.
Siz de biliyorsunuz, bu açıdan bugüne kadar yaşadıklarınızda o kadar çok örnek var ki.
Bunlara bakınca, belki anahtarları Saray'a teslim etseniz bile değişen bir şey olmayacak, Erdoğan yine üstünüze gelmeyi sürdürecek.
Bir başka deyişle:
"Ben ettim, sen etme!" deseniz ve yayınlarınızı tek adam rejiminin propaganda bülteni hâline de getirseniz, emin olun, Erdoğan için bu yeterli olmayacaktır.
Yakın bir mesai arkadaşının Tayyip Erdoğan için yıllar önce bana söylediği bir sözü hatırlıyorum:
"Bizim patron kavgada yumruk saymayı bilmez. Rakibini yere düşürse bile yumruk atmaya devam eder."
Aydın Doğan’a uyarılar içeren geç ve eksik bir mektup bence…
Neden olduğunu anlatayım izninle Hasan abi… Türkiye medyasında Aydın Doğan’ın yol açtığı yıkımı, ülke medyasının bugün geldiği noktada Doğan Grubu’nun sorumluluğunu gündeme getirmeyen bir yazı olduğu için.
Aydın Doğan’ı iş adamı olarak değil de, bir medya patronu olarak ele aldığı için. Oysa, Doğan'ı Sirkeci’deki otomobil bayiliğinden önce Milliyet, ardından Hürriyet’in sahipliğine getiren itici güç, habercilik veya kaliteli köşe yazısı aşkı değildi. Medya gücü üzerinden zengin olmaktı. Bunu da başardı, çok zengin oldu. Medya gücünü hem rakipleri, hem de siyaset aktörleri üzerinde acımasızca kullanarak yaptı bu. Gerektiğinde de kendi çalışanları…
Hasan abi,
RTÜK yasası değişikliği sırasında Ecevit-Yılmaz ve Bahçeli’yi sabaha kadar Meclis’te oturtan, senin de çok iyi bildiğin gibi, demokrasi aşkları değildi maalesef. Doğan Grubu’nun eğreti duran koalisyonu iki-üç haberle yıkabileceği endişesiydi..
O Aydın Doğan bu yasa değişikliğine karşı duran bir grup yazarını bir gecede kapı önüne koymaktan da çekinmemişti. Ayrıca, Milliyet’in ombudsmanının bir yalan haberi açığa çıkardığı gerekçesiyle işten çıkarıvermişti. Gazetesini denetlemesi için işe aldığı ombudsmanını atan ilk gazete sahibi olarak tarihe geçti böylece.
Başka neler yapmıştı hatırlayalım kısaca:
-Mehmet Emin Karamehmet’in önce bankalarına, ardından medya kuruluşlarına el konulması için çırpınmış, tüm ekinini devreye sokmuştu.
-Sabah’ın sahibi Dinç Bilgin’in cezaevine girmesi için bütün ağırlığını koymuş, Sabah’ı ele geçirmek için her yola başvurmuştu. Türkiye 1 Kasım seçimlerine yaklaşırken Sabah’ın fiili yönetimi Doğan’ın elindeydi.
-Sabah’ı ele geçirme projesi suya düşünce içini boşaltmış, yönetim ekibi ve yazarlarına bir gecede Vatan Gazetesi’ni kurdurmuş; Sabah’ı yok etmek amacıyla kurduğu bu gazeteyi POAŞ’ın altın hissesini devire yanaşmayan İş Bankası Emekli Sandığı Başkanı’nı dövmek için sopa gibi kullanmıştı.
-İş Bankası ile ortak aldığı POAŞ’a gelen para cezası üzerine gazete yazarlarını POAŞ’ın halkla ilişkiler memuru seviyesini indirmiş, brifingler ardından şirketini savunucu yazılar yazdırmıştı.
Hürriyet bu güç ve etkiye sırtını askeri vesayet rejimine dayayarak ulaşmıştı. Bunun bedelini de onları memnun edecek manşetler atarak ödemişti. Bu manşetlerin hedefi bazen Ahmet Kaya, bazen Orhan Pamuk, bazen de Hrant Dink olmuştu ki, o manşetlerin acı sonuçları hala zihnimizdeki tazeliğini koruyor.
Hasan abi,
Senin de yakından izlediğin gibi, The New York Times bugünlerde Başkan Trump’la müthiş bir kavgaya tutuşmuş durumda. Ama ne yayın yönetmeni, ne de köşe yazarı pazarlığı yapıyor yönetimle. Gazeteyi elinde tutan ailenin kişisel serveti belki Aydın Doğan kadar değildir ama bir gazete patronu için bence paha biçilmez olan itibar kat sayısı kıyas bile kabul etmez.
Özetle sevgili Hasan abi, mektubun Aydın Doğan’a fazla ‘gazete patronu’ muamelesi yapıyor. Sahip olmadığı bir misyonu yüklüyor omuzlarına. O tüccarlığı tercih etmiş bir iş adamı. Onunla direnme, iktidara dik durma, çalışanlarına sahip çıkma, basın özgürlüğünü koruma kavramlarını bir cümlede kullanmam mümkün değil. Kullanman o kelimelerin içeriğini boşaltır, anlamsızlaştırır.
Aydın Doğan’ın yaptıkları yapacaklarının teminatıdır. Genel yayın yönetmenliği değişikliği, kesmezse bütün yazı işleri çalışanlarını kapının önüne koyma, Saray’ı rahatsız eden bir-iki yazarı susturma dahil her önlemi alacaktır. Gazetecilik adına değil, kendisinin ve ailesinin kişisel serveti, gücü adına. Bugüne kadar bunu yapmıştır, bundan sonra yapacağı da budur.