Ergun Babahan
Hayır ama bitti!
Yüzde 49’luk Hayır oyu sonrası yaşanan gelişmeler yakın gelecek için umutlu olmaya imkan vermiyor ne yazık ki. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun referandum sonrası yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği uyum yasalarının Meclis’te ele alınıp alınmayacağını gündeme getirip referanduma meşruiyet sağlaması önemliydi.
İlk günden beri söylediğim üzere, CHP bu referandum sürecinin utangaç Evet’çisidir. Bugün kuruluş yıl dönümü kutlanan Meclis’in fiili bir biçimde iğdiş edilmesine seyirci kalan CHP, keyfi bir yönetim biçiminin yoluna açıkça taş döşemektedir.
Bu haliyle muhalefet parçalı, dağınık ve lidersiz konumdadır. Bu tabloda 2019’dan umutlu olmak için geçerli hiçbir neden yoktur. Çünkü Hayır cephesinin üzerinde uzlaşacağı bir isim bulmak imkansız iken, Evet cephesi oy oranı nereye gelmiş olursa olsun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın arkasında kenetlenecektir.
Evet, Türkiye’nin ekonomik durumu giderek kötüleşmektedir. Bu konunun uzmanı Mahfi Eğilmez, üst üste yazdığı iki yazıyla tablonun ne kadar karanlık olduğunu rakamlarla ortaya koydu. Turizm geliri dibe vurmuş, başta THY’nin işletmesi olmak üzere dev projeleri Hazine üzerinden finanse eden, Katar’dan alacağı borçlar için kamunun değerli varlıklarını rehin vermek zorunda kalan Türkiye’nin zenginlik yaratmayı sağlayacak reformları gerçekleştirmesi artık imkansızdır. Bütçe diye bir terimin Türkiye’de anlamı kalmamıştır artık.
Zaten hukuk sistemi tamamen çökmüş, keyfileşmiş bir ülkenin Rusya, Azerbaycan gibi doğal enerji kaynakları yoksa zenginlik yaratması mümkün değildir. Türkiye ekonomide ve adalet sisteminde baş aşağı bir yola girmiştir. Bunun bedelini sokaktaki insan her geçen gün daha da fakirleşerek ödeyecektir. Hissedilen fakirleşmenin etkisi, referandum sonuçlarında açıkça görülmüştü zaten. İstanbul, Ankara gibi MHP destekli AKP’nin fark atması beklenen merkezlerde ve turizmdeki çöküşün sonuçlarının hissedildiği Antalya gibi merkezlerde Hayır oyu ağır basmıştı.
Önümüzdeki iki yıl içinde bu tablonun daha da ağırlaşması ve halkın ekonomik durumunun daha da kötüleşmesi kaçınılmazdır. Bu tablo, AKP’nin tabanının giderek daralması, Kayseri, Konya, Yozgat ve Karadeniz şeridi gibi geleneksel alana sıkışması anlamına gelecektir.
Buna rağmen, 2019’daki seçimi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kazanması kuvvetle muhtemeldir.
Bunda devlet imkanlarının hukuk dışı yollarla zorlanması kadar, muhalefetin dağınıklığı ve çaresizliğinin payı büyük olacaktır.
CHP iki cami arasında beynamaz bir tavır sergilemektedir. Meşru kabul etmediği bir referandumun sonuçlarına uyum sağlamakta hiçbir sıkıntı yaşamıyor ana muhalefet partisi.
Ülke rejimin baştan aşağı değiştiren, Meclisi devre dışı bırakan, adaleti fiili durumundan ardından yasal olarak da bir kişinin iki dudağının arasına bırakan bir sistem darbesine, anlaşılmayan bir çaresizlikte muhalefet etmektedir.
CHP, Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kapılarında dolaşırken halk, AKP’li bir yöneticinin söylediği gibi, yeni sisteme alışacak; bu arada Erdoğan sistemini tahkim edecektir.
Başbakan Binali Yıldırım’ın muhalefete yaptığı uzlaşma çağrısı bu yolda atılmış bir adımdır. Türkiye’nin girdiği, geri dönüşü olmayan anti-demokratik yolun ardından CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Avrupa Birliği uyum yasalarını gündeme getirmesi traji-komik bir durumdur. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile uyum sağlayacak hiçbir yanı kalmamıştır. Fiiliyatta kesilmiş müzakerelerin yasal olarak kesilmesi de artık an meselesidir. Hukuka ve şeffaflığa bu kadar sırtını dönmüş bir ülkenin; şu an içinde bulunduğu durum ne olursa olsun, Avrupa Birliği değerler sistemi içinde yeri yoktur, olmayacaktır.
Meşru muhalefet cephesinin tek şansı, Kürt Siyasi Hareketi ile ittifak içinde hareket etmesi olacaktır ancak ana eksenini CHP ve MHP’nin oluşturduğu bir hareketin bunu yapması mümkün değildir.
Yüksek Seçim Kurulu’nun son kararı, muhalefetin birlik olamama gerçeği, ekonomik gidişat ne olursa olsun, yakın gelecekte Türkiye için fazla ümit verici bir tablo oluşturmuyor ne yazık ki. Böylesi karamsar bir tablonun en ürkütücü yanı ise, demokrasi dışı yöntem arayışlarını güçlendirme ihtimalidir. Gidişat kötüleştikçe ve demokratik çözüm umudu azaldıkça, hukuk, demokrasi, barışçıl yöntemlerle mücadele söylemlerini dinleyenlerin sayısı da azalacaktır ki, Türkiye için en karanlık senaryo budur. Umarım ben yanılıyorumdur ve ‘Geleceğe bakalım’ diyenler haklıdır.