Çetin Gürer
Hayır için on sekiz neden
Böyle bir sistemin oylandığı referandumda kararsız olmayı gerektiren tek bir neden yok, fakat hayır demek için çokça neden var.
Çetin GÜRER
16 Nisan’da yapılacak anayasa değişikliği oylaması ve dayatılan başkanlık sistemi ne bugün yaşadığımız sorunları bitirecek ne de Türkiye’yi daha ileri bir seviyeye taşıyacak. Öyle ki Halkı buna inandırmak için tek bir neden bile gösteremiyorlar. Bu anayasa değişikliği ile Türkiye bugün yaşadığından daha derin bir karanlığa gömülecek. Çünkü bu sistem değişikliği, ülkenin sorunlarını çözmek için değil, tek bir adamın otoriter yönetimini ve mutlak hakimiyetini tesis etmek için isteniyor. Yapılan demokratik bir başkanlık sistemi değil, örneklerini Nazi Almanya’sında, Suriye’de, Azerbaycan’da, Rusya’da, Latin Amerika’da gördüğümüz baskıcı, yıkıcı, tek adam veya bir aile diktatoryasına dayalı anti demokratik başkanlık modelidir. Böyle bir sistemin oylandığı referandumda kararsız olmayı gerektiren tek bir neden yok, fakat hayır demek için çokça neden var.
- Anayasaya "tarafsızlık" kelimesi eklemekle Türkiye yargısı tarafsız hale gelmiş olmayacak.
- Milletvekili sayısı elli kişi artırılınca siyasal temsiliyette adalet ve eşitlik sağlanmış olmayacak. Başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere tüm "Türklük Sözleşmesi" dairesi dışında kalan kesimler parlamentoda temsil edilmiş olmayacak. Toplumun siyasal karar süreçlerinde söz hakkı garanti altına alınmış olmayacak.
- Seçilme yaşı on sekize indirilince, gençlerin siyasette önü açılmış olmayacak. Çünkü siyasi partilerin teammülleri, gelenekleri buna izin vermeyecek.
- TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini aynı günde yaparak, Türkiye’de seçimlerin adil, eşit, demokratik ve güvenli bir biçimde yapılması sağlanmış olmayacak. Her seçim dönemi, bir kaos dönemi olacak.
- Yürütme yetki ve görevlerinin, tek bir kişiye devredilmesi ile Türkiye’nin yıllardır çözülemeyen en temel sorunları çözülmüş olmayacak. Başta ne Türkiye’deki savaş ve şiddet sorunu ne de demokrasi, adalet ve eşitlik sorunları çözülmüş olmayacak.
- Cumhurbaşkanını doğrudan halk seçince millet iradesi tecelli etmiş olmayacak. Çünkü o millet bakanları kendisi seçemeyecek. O millet bir de parlamento üyelerini seçecek. Bunlardan hangisi millet iradesini temsil etmiş olacak?
- Tek bir kişiye kararname ve yönetmelik çıkarma yetkisi ile hukuk devleti, yönetimde adalet, karar süreçlerine katılım güçlenmiş olmayacak; istikrar ve güçlü yürütüme sağlanmış olmayacak bilakis keyfiyete dayalı OHAL yönetimi tesis edilmiş olacak.
- Cumhurbaşkanı, meclisin çıkardığı kanunları uygulayan bir yürütme gücü olmayacak, kendi istediği kanunlarla ülke yönetecek. Meclis, notere dönüşecek.
- On üç kişiden oluşan HSYK üyelerinin altısını Cumhurbaşkanı, diğer kalanları da Cumhurbaşkanının atadığı milletvekilleri ve bürokratların atamasıyla, yargı bağımsız olmayacak. Zaten AKP’nin arka bahçesine dönüşmüş olan yargı, AKP’nin tarlasına dönüşecek.
- Yasama, yürütme ve yargı güçleri arasındaki sınırlar, işleyiş bu kadar belirsiz kılınarak kurumlar ve güçler arasındaki yetki karmaşası ve yetki çatışması engellenmiş olmayacak. Kurumlar arası yetki ve güç çatışması gittikçe artarak toplum kutuplaşmaya, kamplaşmaya devam edip ortadan ikiye ayrılacak.
- Cumhurbaşkanı, Bakanlar ve yardımcılarına bu kadar güç verip ardından imkansız hale getirilen yargılama prosedürü ile yönetime istikrar değil, suça, suçluya istikrar sağlanmış olacak.
- Meclise ve Cumhurbaşkanına karşılıklı fesih yetkisi vererek, yasama ve yürütmede arasında check-balance (denge-denetleme) dengesi sağlanmış olmayacak.
- Cumhurbaşkanı tek başına meclisi fesih etme gücüne sahipken meclis bu yetkiyi ancak beşte üç çoğunluk ile yapacak. Pratikte meclisin Cumhurbaşkanını azletmesi hiçbir zaman mümkün olmayacak.
- Cumhurbaşkanını, Bakanları ve yardımcılarını görevleri bittikten sonra bile yargılamadan muaf tutarak, görevleri başındayken rahatlıkla suç işlemeleri kolaylaşmış olacak.
- OHAL yetkisini Bakanlar Kurulundan alıp, tek bir kişiye devrederek OHAL’in tek bir kişinin keyfi, kanunsuz, yönetim anlayışı haline gelmesi engellenmiş olmayacak.
- Üst düzey kamu görevlilerini tek bir kişi atayıp belirleyince, kamuda liyakat sağlanmış olmayacak. Bilakis AKP ve Erdoğan’ın belirlediği kriterleri sağlamayan kişiler kamuda bir daha görev alamayacak, mevcut olanlar da kamu görevinden uzaklaştırılacak.
- Devlet bütçesinin hazırlanmasını TBMM’den alıp tek bir kişiye devredince, bütçe kalemleri kamu kurumlarına eşit dağıtılmış olmayacak. Cumhurbaşkanı, sevmediği, beğenmediği kamu kurumlarına istediği kadar az bütçe ayıracak ya da hiç ayırmayacak.
- Karanlığa, tek adam diktatörlüğüne, keyfiyete, hukuksuzluğa, ülkeyi teslim ederek, halklarımızın, çocuklarımızın, gençlerimizin ve kendimizin geleceğini kurtarmış olmayacağız.