Yetvart Danzikyan
Her gece HDP konuşmanın lüzumu, cazibesi, mecburiyeti…
Bilhassa son zamanlarda tuhaf bir uygulama oluştu merkez haber kanallarında. Merkez haber kanalı derken, büyük sermayeye ait, sermayedarlarının organik olarak AKP sermayesi ya da partisi ile bağlantısının olmadığı, aslında seküler burjuvaziden gelen, ama şartlar gereği iktidarın sözünden çıkamayan, bir zaman sonra da bunu içselleştiren medya gruplarının haber kanallarını kastediyorum. Aslında bunların tümünü de kastetmiyorum. Sadece CNN Türk ve Habertürk’ü kastediyorum.
Tuhaf uygulama şu: İktidar yanlısı olmak şartıyla bir grup muhafazakâr İslamcı, bir grup MHP’ye yakın milliyetçi, bir grup da ulusalcılığa yakın milliyetçi konuk havuzundan aşağı yukarı aynı isimleri seçip HDP konuşmaç. (Konuşmaç lafını bilerek kullandım)
Bu konuşmalarda tahmin edileceği üzere HDP’li yok. Olamıyor. Onun yerine bu bahsettiğim gruptan konuklara HDP soruluyor. Biraz da kışkırtıcı soru başlıklarıyla: HDP ne yapmak istiyor? HDP’nin amacı ne? HDP kapatılsın mı? Sorular genellikle böyle. Yine tahmin edilebileceği üzere bu programlarda HDP hakkında pek de olumlu konuşulmuyor.
İnsan tabii düşünüyor: Neden? Yani neden her akşam aynı isimlerle HDP konuşuyorsunuz? Kesin yanıtım yok ama bazı tahminlerim var.
Öncelikle bir ihtimal, iktidar kanadından böyle bir telkin geliyor. "Akşamları HDP’yi enine boyuna, ince ince, kalın kalın, kafanıza göre doğrayın…"
Bu mümkün mü, mümkün. Hatta gayet mümkün. Ama ben yine de meselenin bu kadar basit olduğunu düşünmüyorum. Daha doğrusu "Bu kadar basit değildir belki de" ihtimalini kafamda evirip çeviriyorum.
Bir ihtimal de şu: İktidarın HDP konusundaki tutumu belli. Kimi ortamlarda iktidardan az evvel bahsettiğim şekilde bir telkin de gelmiş olabilir. Ama bu kanallar vur deyince öldürmeyi de seçmiş olabilir. Yani evet genel bir telkin olmuştur ama ‘Her akşam saat saat HDP konuşun işin cılkını çıkarın’ diye değil belki de. Bu genel telkin kulaktan kulağa 'vur deyince öldür'e dönüşmüş, 'haydi her akşam HDP konuşalım' haline bürünmüş olabilir. Belki de bir süre sonra "yukarıdan" fırça gelir "Ne yapıyorsunuz, artık bu iş HDP propagandasına giriyor" gibisinden. Bu espri tabii, böyle olmasındansa "HDP kapatılsın mı?" yayını yapmak daha işlevsel o mantık açısından.
Bir üçüncü ihtimal de şu olabilir. Hiç böyle genel ya da özel telkin yoktur. Kanal yöneticileri siyasi havayı koklayıp böyle yapmanın daha işlevsel, iktidarın hoşuna gidecek, aferin alınacak bir yol olduğunu düşünmüşlerdir.
Öyle ya, çözüm süreci zamanında HDP’lileri konuk etmek için -mecazi olarak- birbirlerini bıçaklayacak hale gelenler de aynı kişiler, kanallar değil miydi? Şimdi de siyasi atmosfere bakıp her akşam Doğu Perinçek ya da MHP’ye yakın gazeteci ya da hem AKP’ye hem de ulusalcılara yakın gazeteci çıkarmak da aynı "habercilik" anlayışının ürünü olabilir. Baktılar ki ulusalcı-milliyetçi-faşizan fikriyat iktidar cephesinde makbul, bu yoldan gidelim denmiş de olabilir.
Bu da mümkün. Ama ne kadar mümkün bilemiyorum. Diğerleri arasında en az ihtimal verdiğim bu. Böylesi sistematik yayınların bir müşavere olmadan cereyan etmesi pek de mümkün değilmiş gibi görünüyor.
Son ihtimal de şu: Bunların hepsi de mümkün olabilir. Yani kimi örnekte birinci ihtimal, kimi örnekte ikinci ihtimal, kimi örnekte de üçüncü ihtimal. Hayat bazen böyle karmaşık olabiliyor.
Hangisi gerçek olursa olsun, yapılan, hiç şüphesiz totaliter rejimlere has, faşizan bir uygulamadır. Toplumsal, etnik, siyasi bir karşılığı olan, 6 milyon oya sahip (ki bu da olmayabilirdi, bir ‘kalabalık’ sahibi olmak şart değil böyle konularda, ama bir de bu yönü var işin) bir partiyi, siyasi çizgiyi, her akşam bu şekilde kriminalize etmek, hedef göstermek, bildiğin nefret suçu aslında. 1930’ların totaliter rejimleri, bütün icraatlarını böylesi "kriminalize etme kampanyaları" sonrasında gerçekleştirdiler. Bunu derken sonrasında gelen kitlesel kıyımları ima etmiyor ve bu anlamda bir kıyaslama yapmıyorum. Ancak belli grupların "suçlu" konumuna sokulmak, öyle gösterilmek istenmesi, çok benzer bir mekanizma eşliğinde cereyan ediyordu.
Bütün bu tablodan çıkaracağımız bir başka sonuç ise şu: Belli ki iktidar HDP’yi ciddi bir rakip, ciddi bir siyasi güç olarak görüyor. Yani, muhtemelen Erdoğan, sadece iktidar koalisyonunu oluşturan milliyetçi, eski derin devletçi güçleri memnun etmek için böyle yapmıyor. Kendi iktidarı açısından da HDP’yi "aşındırılması" gereken bir parti olarak görüyor.
Görüyor da, bütün bu olanlar da demokrasi ve basın bilançomuzun utanılası sayfaları olarak tarihe geçiyor.