hermés ve renault’nun ötesi…

adam en nihayetinde konuşmuş oysa olayın merkezinde kafa kesme var! önce o kınansın, o boykot edilsin. bu insanlık suçunun hesabının sorulacağı açıklansın. sonra boykotu konuşuruz.

bir zamanlar, yönetenlerin ciddi adamlar (hem ciddi hem adam) olması gerektiğine inanılırdı, o zamanlarda mizah muhalefete mahsustu. dünya değişirken yönetenler de karşının kıyafetine tamah edince mizah da elden ele gezdi. böylece ideolojik silahlardan biri haline geldi, güçlü bir silah. kimin elindeyse ona yarıyor. sağcılar biraz daha beceriksiz, biraz daha edepsiz ama zamanla öğrenirler, gülünç olan her şeyin doğru olduğuna dair yeni zamanlar zırvasına inananları kandıracak maharete ulaşırlar.

ama bugün esas derdim mizahın işlevini tartışmak değil.

türkçe bir mizah dergisi, hazreti isa ile, meryem ana ile, ermeni patrikhanesi ile dalga geçen bir yazı ya da karikatür yayınladığında ne düşünüp hissedeceksem, aynısını, charlie hebdo’nun islam’la ilgili karikatürleriyle ilgili düşünüp hissediyorum. mesele dini simgelerle ilgili değil, en azından sadece onunla ilgili değil. pussy riot adlı feminist punk grubunun, rus ortodoks kilisesinin putin’e desteğini protesto için, moskova’daki kurtarıcı isa katedrali’nde korsan bir konser vermesi aynı şeyleri düşündürmedi bana. feminist ve haklı oldukları için değil, egemen olana, ait olduklarına yöneldikleri için.

ifade özgürlüğü önemli, ifade özgürlüğünün sınırlarının nerede, nasıl çizileceği de önemli bir tartışma. ama meselemiz ifade özgürlüğüyle sınırlı değil. müslüman kökenli insanların en hafif terimle ayrımcılıkla karşı karşıya kaldığı bir avrupa ülkesinde islam’la uğraşmak, o avrupa ülkesinin sömürgeci geçmişi sebebiyle göçenleri, o avrupa ülkesinin bir zamanlar işgal ettiği bir başka ülkede çıkan ve yine o avrupa ülkesinin müdahil olduğu bir iç savaş sebebiyle yurdundan göçenleri bir kere daha yaralamak anlamına gelir. yanlış bir şeyi ifade etme özgürlüğü. yanlış bir şeyi ifade ederek islamofobiyi, ırkçılığı güçlendirme özgürlüğü.

kendi yaşadığımızdan biliyoruz, her ırkçı söylem ırkçılığı güçlendiriyor, canlandırıyor. ama yine de ırkçı söylemle ırkçı şiddeti bir tutmak mümkün değil. zaten söylemle eylemi bir tutmak mümkün değil.

o yüzden, sınıfta, ifade özgürlüğü üzerine ders anlatırken charlie hebdo’da yayınlanmış bir karikatürü gösteren öğretmen samuel paty’nin –üstelik de öğrencilerinin velileri tarafından organize edilen bir saldırıda- 18 yaşındaki bir çeçen tarafından başının kesilmesinin mazur görülecek hiçbir tarafı yok. kafa kesmeyi açıklayabilecek hiçbir şey yok; benim sebeplerini anlayabildiğim tek kafa kesme olayı, nevin yıldırım’ın kendisine düzenli olarak tecavüz etmekle kalmayıp köyün kahvesinde hakkında konuşan nurettin gider’i öldürdükten sonra kafasını kesip kahvenin önüne atmasıydı. o vakada da adam zaten ölmüştü, nevin adamdan hamileydi, çocuğu doğurmak zorunda kaldı ve ağır tahrik olmasına rağmen müebbet hapis cezası aldı!

konuyu daha fazla dağıtmadan devam edeyim. fransa devletinin, cihatçıların güçlenmesinde büyük rolü oldu. fransa’daki islamofobinin, yabancı düşmanlığının da birçok fransız vatandaşını cihatçı saflara ittiği biliniyor. hizbullah lideri nasrallah, charlie hebdo saldırısının ardından yaptığı açıklamada, "bu saldırganların, allah’ın resulü hazreti muhammed’i temsil ettiğini söyleyebilir miyiz? zalim ve vahşice suçlar işleyen, ırak’tan yemen’e, afganistan’a geniş coğrafyalara yayılan bu teröristler, şimdi de kendilerini bize gönderen batı ülkelerine döndüler. bunun böyle olması şaşırtıcı değil." demişti. benzer bir şeyi beşşar esad da birkaç kez tekrarladı; suriye’ye saldırmak üzere desteklenen, orada savaşmaya gitmelerine göz yumulan insanların dönüp kendilerini destekleyen ülkelerin halkına zarar verdiğini söyledi. bence iki ifadede de haklılık payı büyük. devletlerin suçlarının bedelini vatandaşları ödüyor!

emmanuel macron’un bu olayın ardından islam’la ilgili söyledikleri tartışılabilir tabii. bana soracak olursanız, ne kafa kesen çeçen’in, ne de örneğin yeni akit’in islam’ı temsil ettiğini düşünürüm ve ama bugün toplumsal bir mekanizma olarak geldiği noktada bunların hepsini içerdiğini görüyorum. ancak bu tartışmayı yapmaya, hristiyan ülkelerle, hristiyanlarla, yahudilerle ilgili her gün atıp tutanların hakkı var mı, orası şüpheli. fakat daha önemlisi şu, adam en nihayetinde konuşmuş oysa olayın merkezinde kafa kesme var!

önce o kınansın, o boykot edilsin. ama öyle lafla değil; "kafa kesenle hiçbir işimiz olamaz, kafa kesmenin hukukumuzda da, inancımızda da yeri yoktur!" denilsin, bunlara tek kuruş destek verilmeyeceği, tek bir hak tanınmayacağı, bu insanlık suçunun hesabının sorulacağı açıklansın ve bu açıklamaya uyulsun. sonra boykotu konuşuruz.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi