Metin Boran
Hülya Koçyiğit’in vizöründen Türkiye
Son yıllarda, ülkemiz entelektüel ortamını şekillendiren bilim adamından akademisyenine, yazarından çizerine, gazetecisinden program yapımcısına, sanatçısından magazincisine, editöründen yayıncısına, radyo sunucusundan şarkıcısına, oyuncusundan yönetmenine, sporcusundan spikerine hemen herkes Türkiye’nin içinde bulunduğu sorun ve sıkıntılara dair yorum yaparlar…
Meşgul oldukları alanların sorumluluğunu üstlenen bu çokbilmiş, kerameti kendinden menkul şahıslar gündemde öne çıkmış toplumsal meselelere ilişkin ileri geri konuşur, yorum yapar, derin analizlerde bulunur ve görüş beyan ederler…
Bu insanlar işin uzmanı olsun olmasın ya da konuştuğu alanla ilgili bilimsel, nesnel sistematik bir bilgiye sahip olmadan mikrofon gördüğünde konuşmaktan çekinmezler… Konuşan ya da görüş beyan eden şahısların çoğu da söylem ve yorumlarıyla nesnel olamaz ve gerçeği çarpıtarak sulu sepken sözlerle iktidarın değirmenine su taşırlar. Bilerek ya da bilmeyerek…
Bazıları da sırf manşette yer almak, gündem olmak ve iktidarın yanında görünerek, onların politikalarını beğendiğini ispatlamak için gerçeği çarpıtırlar… Bu kategoride yer alan kimselerin mesleği ne olursa olsun genel olarak bir ahlak ve etik sorunları olduğu belirir… Yaptığı yorumlarla doğruyu söylemez, gerçeği çarpıtarak konuşur… Bu tehlikeli tipler ideolojik değillerdir rüzgâra göre rota belirleyen, menfaat peşinde koşan ve dünyevi beklentisi olan politik simsarlardır…
Hülya Koçyiğit mesela; sorsan hanımefendiye 100’den fazla filme yer almıştır oyuncu olarak, çoğu da toplumsal içerikli! Oyunculuk hayatı boyunca çeşitli meseleleri tartışan, sorgulayan, eleştiren belki beş yüzden fazla senaryo okumuştur… Oyunculuk yaşamında kendini örnek alan belki onlarca oyuncu adayı da vardır… Sanat yaşamında 50 yılı aşkın bir süreyi geride bırakmış olan Hülya Hanım geçtiğimiz hafta bir gazeteye verdiği mülakatta tam tamına şunları söylüyor; "…Söylenildiği kadar baskı olduğunu düşünmüyorum. Bundan daha açık bir toplum görmedim ben. Bir kere böylesine bir iletişim çağında yaşarken, sosyal medya hayatımızın bu kadar içindeyken kim kendini baskı altında hissedebilir ki? Kimse baskı altında değil, bilakis herkes fazla özgür. Çok fazla atıp tutuyorlar…"
Evet, Hülya Koçyiğit’in bugün içinde yaşadığımız günlere dair söyledikleri bunlar… Kendisine yaşanan baskı ve şiddet siyasetini, sanatta getirilen sansür ve yasaklamaları, daraltılan özgürlük ortamlarını toplumsal yaşamın sıkıştırılmış gidişatını ve top yekun yaşadığımız ızdırapları hatırlatmak gereksiz bu cümlelerden sonra…
Hayatın her alanında her gün farklı bir baskı ve sansür yaşanıyor artık ve bu durum ürkütücü bir biçimde rutinleşti. Belki de yaşadığı hayattan ve çevresinde bulunan insanların yaşam biçimlerinden dolayı iktidarın baskısını hissetmiyor olabilir. Biraz da yandaş olmayan medyaları takip etmesi önerilir kendisine.
Hülya Koçyiğit bir kadın, bir sanatçı ve bir anne olarak ülkesinde yaşananlara nesnel olarak yaklaşmalı ve sahici bir yaklaşımla doğruları ortaya koymakla yükümlü olduğunu unutmamalı…
Hülya Hanım, şimdi Türkiye’de gündelik hayatın panoraması üzerine bir film senaryosu yazılsa ve içinde kadınların katledildiği, gazetecilerin hapse atıldığı, çocukların tecavüze uğradığı, sanatın sansürlendiği, insan hak ve özgürlüklerinin askıya alındığı, insanların ihbar ve haksız suçlamalarla içeri tıkıldığı, muhalif grupların çeşitli bahanelerle susturulduğu, iktidarın politikalarına karşı çıkan ve aykırı cümleler kuran sanatçıların itibarsız kılındığı gerçeğini anlatsa ve size de bu rollerden biri teklif edilse ‘bu senaryo geçek değil’ mi diyeceksiniz ve size önerilen rolü ret mi edeceksiniz?!
Bu iktidarın toplumumuza yaptığı en büyük kötülük yalanı meşrulaştırması ve faşizmi kitleselleştirerek gündelik hayatın her alanında yaşama kültürü haline getirmesi oldu…