Eser Karakaş
İhale yolsuzlukları nasıl durdurulur (azaltılır)? - 2
Kamu alımları (kamu ihaleleri) konusunda dün başladığım yazıyı şimdilik kaydıyla bitiriyorum bugün.
Erdoğan sonrası için hazırlanmak gerektiğini belirttiğim dünkü yazımda kamu alımları konusunu gündeme aldım, konunun sadece "dürüst bürokratların" görevlendirilmesi ile çözülemeyeceğini, MUTLAKA KURUMSAL/YAPISAL önlemler gerektiğini belirttim.
Bugünkü yazımda da aklımdaki çözüm önerimi paylaşacağım.
Çözüm önerimin iki temel ayağı var, birincisi yasal bir düzenleme ile 21-b maddesinin SADECE bu maddedeki şartlar gerektiriyor ise uygulanmasını sağlamak.
İkincisi ise, başka alanlar için de bir zorunluluk galiba, ne yapıp yapıp AB müzakere sürecini fiilen hemen ve ivedi bir tam üyelik hedefi ile başlatmak.
Bu çerçeve sağlandıktan sonra yapılması gereken ilk şey belirli bir eşik değerin altında kalan kamu ihalelerinin tümünün, hırsızlık gerekçesi ile değil, gerçek istisnalar (21-b) dışında, rekabetçi açık ihale usulü (18-a) ile yapılması.
Aşağıda İhale Kanununun ilgili maddelerini biraz da kısaltarak aktarıyorum.
"MADDE 18: İdarelerce mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin ihalelerinde aşağıdaki usullerden biri uygulanır:
a) Açık ihale usulü.
b) Belli istekliler arasında ihale usulü.
c) Pazarlık usulü.
Pazarlık Usulü
MADDE 21. - Aşağıda belirtilen hallerde pazarlık usulü ile ihale yapılabilir:
a) Açık ihale usulü veya belli istekliler arasında ihale usulü ile yapılan ihale sonucunda teklif çıkmaması.
b) Doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya idare tarafından önceden öngörülemeyen olayların ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması."
Esas sorun belirli eşik değeri aşan büyük kamu ihaleleri.
Burada temel önerim bu tür ihaleleri doğrudan, tereddütsüz bir biçimde milli güvenliği ilgilendiren ihaleler dışında tüm AB üyelerinin rekabetine ek mükellefiyet getirmeden açmak.
Lütfen kimse bu milli güvenlik meselesini her iki yönde de abartmasın, dünyanın hiçbir ülkesinde bir milli istihbarat kurumunun ya da savunma bakanlığının binasının inşaatına yabancı firmalar giremez, hükümetler de Genelkurmay binasının beş yüz metre uzağındaki bir inşaatı kamu güvenliği kapsamında ele alamaz.
Açık ihale usulünde kamu alımları piyasalarının AB ülkeleri rekabetine tam açılımına (sınırlı, iyi belirlenmiş milli güvenlik konuları hariç) bir örnek vermek istiyorum, her vatandaşın bu soruyu düşünmesini ve bir yanıt üretmesini isterim doğrusu.
Bu konularda başka kriterler de dikkate alınabilir ama benim temel kriterim vergi mükellefinin gayretlerinin doğru kullanımıdır.
AB ülkelerine açık bir ihale tasavvur edin, bu ihaleye mesela iki firma giriyor ve teklif veriyorlar
Birinci firmanın adı Türkoğlu firması ve 150 TL teklif veriyor.
İkinci firmanın adı da Hansoğlu firması ve aynı iş için 100 TL teklif veriyor.
Bu ihale kime verilecek?
Benim temel kriterim vergi mükellefinin kaynağının doğru kullanımı olduğu için, tereddütsüz bu ihalenin Hansoğlu firmasında kalmasını tercih ederim.
Kimileri tercihini paranın içeride kalması için Türkoğlu firmasından yana koyabilirler ama bu tercihin çok yanlış bir tercih olacağını iddia ediyorum, iki nedenden.
Birincisi, aynı iş için vergi mükellefinin 50 TL daha fazla ödemesi kabul edilemez.
İkincisi ise Hansoğlu firması Türkiye’de ihaleye katılıyorsa, bunun anlamı Türkoğlu firmasının da Hansoğlu’nun ülkesinde ihalelere katılma hakkının olacağıdır, mütekabiliyet bunu gerektirir, AB müzakere sürecinde yolsuzluk yapmak için kamu alımları dosyasını müzakereye açmamak saçma gerekçelerle meşrulaştırılmamalıdır.
Türkiye özellikle inşaat konusunda çok rekabetçi bir ülkedir, bu dosyayı iğrenç yolsuzluklar nedeniyle müzakereye açmamanın maliyeti çok büyüktür.
Bu konuyu, yolsuzlukları ulusalcı tezlerle savunmak tam da "özrü kabahatinden büyük" deyimine örnektir.
Konuya ilişkin önerim nettir, Erdoğan sonrası yapılması gereken ilk işlerden biri AB müzakere sürecinin fiilen açılması için çalışmak ve öncelikle de kamu alımları dosyasını açmak, açtırmaktır.