Pelin Cengiz
İklim değişiyor, biz değişmiyoruz
Yapılan sayısız çalışma artık gösteriyor ki, mevcut üretim modelleri doğa üzerinde ciddi tahribatlar yaratıyor, insan eliyle doğaya yönelik müdahaleler yıkıcı hatta geri dönüşü olmayan bir şekilde yok etmeye yönelik olabiliyor. Mevcut üretim ve tüketim alışkanlıkları tüm dünyayı iklim değişikliği ve beraberinde getirdiği felaketlerle, maliyetlerle, göçlerle mücadele etme gerekliliğine yöneltti, dünyayı çoktan 1 derece ısıtmış durumdayız. Peki, bundan sonra ne olacak?
Gelinen noktada, insanlığın aynı tercihlerle, aynı üretim ve tüketim metodlarıyla sürdürülebilir bir dünya hedefine ulaşabilmesi, herkes için sağlıklı, eşit ve adil bir yaşamın sağlanması, herkesin yeterli gıdaya erişim hakkının tesis edilmesi mümkün değil.
Bunun için de daha fazla tarım alanlarının ve su havzalarının yanlış ve amacı dışında kullanılmasının acilen önüne geçmek gerekli. Uzun vadeli, bilimsel verilerin ışığında tarım alanlarıyla su havzalarını entegre edecek, iklim değişikliği gerçeğiyle uyumlu bir arazi kullanım planlamasının yapılması gerekiyor.
Çünkü, yakın bir gelecekte,
- En yüksek sıcaklık artışları Güneydoğu, Ege ve Akdeniz bölgelerinde meydana gelecek şekilde Türkiye'de hava sıcaklıkları en kötü iklim senaryosuna göre 2100 yılına kadar yaz aylarında 4-7 °C aralığında artacak.
- Karla kaplı alanlarda, kar yağışlı gün sayısında ve kar yağışı miktarlarında da önemli azalmalar olacak, kıyılarımızda deniz su seviyesi yükselecek.
- Kurak dönemler, sıcak hava dalgaları, orman yangınları, boranlar, ani seller, hortum ve dolu yağışı gibi meteorolojik afetler Türkiye'nin güneyinden kuzeyine doğru sayı ve şiddet bakımından artış̧ gösterecek.
- Artan nüfus, iklim değişikliği ve azalan su kaynakları nedeniyle Türkiye'de kişi başına kullanılabilir yıllık su miktarının 1000 metreküpün altına inmesi ile "su fakiri" olması bekleniyor.
Bu sebeplerle tarım ve gıda Türkiye'de küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ve en savunmasız olan sektörler...
Mesele, tarımı ve gıdayı doğrudan etkilediği için Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) 1,5 yıl süren bir çalışmanın sonunda İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu başkanlığındaki bir ekip tarafından hazırlanan "Türkiye'de İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik" başlıklı bir rapor ortaya koydu.
Raporun tanıtım toplantısında Kadıoğlu, önemli birkaç tespitte bulundu. Bunlardan biri iklim değişikliğinin sebep olduğu felaketlerin aslında bir kalkınma problemi olarak ele alınması gerektiği... Kadıoğlu, yatırımlarda, teşviklerde ve kalkınma hedeflerinde Türkiye'nin iklim değişikliğini ne kadar dikkate aldığının bilinmediğini söylüyor ki, aslınan görünen o ki hemen hiç dikkate alınmıyor.
Türkiye'nin şu anda net kullanılabilir tatlı su kaynağı 112 milyar metreküp/yıl. Şu anda Türkiye'de kullanılan su miktarı ise 44 milyar metreküp/yıl. DSİ'ye göre, 2023 yılında beklenen su tüketim miktarı ise şu andaki mevcut su kaynağı kadar, yani 112 milyar metreküp/yıl.
Artan nüfus, iklim değişikliği ve azalan su kaynakları nedeniyle Türkiye'de kişi başına su miktarının 1000 metreküpün altına inmesi bekleniyor. Şu anda zaten "su stresi"nde olan Türkiye'nin 2030'da "su sıkıntısı" yaşamaya ve 2050'de de "su fakiri" olmaya aday.
Kadıoğlu, bu tahminlerle ilgili şunlara dikkat çekiyor:
"En kurak aylarda herkes kurak bölgelere gidiyor. Buralarda aşırı su kullanımı nedeniyle turizm ve tarım rekabet içine giriyor. Artık, suyu nasıl hasat ederiz diye düşünmek gerekiyor. Yağmur durumuna ve mevcut suya göre yatırım kararlarını almak gerekiyor. Örneğin, Konya'da mevcudun beş katı yağmur yağıyormuş gibi şeker pancarı ekiliyor. Bu nasıl sürdürülebilir olacak?
Tarım havzalarının çok iyi belirlenmesi, daha sonra iklim değişikliğine göre her bir havza bazında uyum politikaları hazırlanmalı.
Su yoksa tarım da yok. Su havzalarının mutlak şekilde korunması, doğru yerde doğru bitkinin yetiştirilmesi gerekiyor. Hangi bitki ne kadar su tüketiyor? Bu ürünün katma değeri nedir? Suyu katma değeri en düşük ürünlerde kullanıyoruz. 1 kg. pamuk için 11 ton su harcanıyor. Avrupa'ya sattığımız pamukla 803 milyon metreküp suyu da bedava verdik. Türkiye'nin dış ticarette su açığı giderek artıyor.
Yağmur hasadı yapılmıyor, geleneksel yöntemler unutuluyor. Su sarnıçlarına geri dönülmesi lazım. Bütün yağmur suyunu kanalizasyona veriyoruz, kirlenen suyu ya tekrar arıtıyoruz ya da denize veriyoruz, böyle bir lüksümüz yok. Suyu hasat etmezsek, 112 milyar metreküp suyumuz olmayacak. İklim değişirken biz değişmiyoruz."
Raporda yer verilen öneriler ise şöyle sıralanıyor:
1. Türkiye'de Tarım Üretim Havzaları, değişen iklim şartları dikkate alınarak belirlenmeli. İklim değişikliğinin tarım havzalarına etkileri balıkçılık dahil tüm tarım ürünleri için araştırılmalı ve iklim değişikliğine uyum politikaları bilimsel çalışmalara göre geliştirilip uygulanmalıdır.
2. İklim değişikliğine göre acilen Ulusal Arazi Kullanımı Planlaması yapılarak gelecekte öne çıkacak olan tarım alanları ve su havzaları gecikmeden ve tam anlamda koruma altına alınmalıdır.
3. Hem değişen iklim şartlarına hem de bitkilerin su ayak izine göre doğru yerde, doğru bitki türünün seçilmesi ve doğru zamanda ekilmesi teşvik edilmeli, iyi tarım ve hayvancılık uygulamaları yaygınlaştırılmalıdır.
4. Suya olan talebin azaltılması ve suyun tasarruflu kullanımı için akılcı su kullanımına gidilmeli, su havzaları ile tarım havzalarındaki su kullanımı ve yönetimi entegre edilerek suyun teknik ve idari yönleri de birlikte ele alınmalıdır.
5. Yağmur suyunu tümüyle toplayıp kullanabilmek için su sarnıçları gibi geleneksel su hasadı yöntemleri tekrar yaygınlaştırılmalıdır.
6. Buharlaşma ile birlikte su şebekelerinden olan ve yanlış sulamadan kaynaklanan kayıp kaçaklardan kaynaklanan su kayıpları mümkün olduğunca doğru bir alt yapı, eğitim ve teknoloji kullanımı ile azaltılmalıdır.
7. Katma değeri çok küçük fakat su ayak izi çok büyük olan tarım ürünlerinin ihracatına kısıtlama getirilmeli, su ayak izi yüksek olan ürünlerin ithalatının sürdürülebilir olması için de geldikleri ülkelerin iklim ve su kaynaklarına dikkate alınarak uzun vadeli bağlantılar yapılmalıdır.
8. Sayısı ve şiddeti artan meteorolojik afetlerden korunmak için tarıma yönelik erken uyarı ve kapsamlı sigorta uygulamaları geliştirilip çeşitlendirilerek yaygınlaştırılmalıdır.
9. Yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak tarımda damıtılmış deniz suyunun ve/veya arıtılmış olan (gri) kirli/tuzlu sulama suyunun tekrar tekrar kullanımı yoluna gidilmelidir.
10. Tarım ve gıda sektörü ile ilgili yatırım ve teşviklere mutlaka o bölgenin değişen iklimine göre karar verilmelidir. İklim değişikliğine uyum sağlayamayacak ve artık tarımla kalkınamayacak olan bölgelerimizin kalkınma stratejileri değiştirilip daha fazla geç kalınmadan tarım dışı yatırımlar ile başka sektörlere kaydırılarak Marmara Bölgesi'ne sıkışan sanayinin yükü azaltılmalıdır.