Koray Düzgören
İktidarı kurtaracak reformlara doğru uygun adım marş!
Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın şimdiye kadar görülmedik derecede ilginç, hatta garip istifası sonrası iki gün boyunca sessiz kalan Cumhurbaşkanı Erdoğan, salı günü çok farklı bir söylemle kamuoyunun karşısına çıktı.
Daha birkaç gün öncesinde, Batı ülkelerini, yabancı dış güçleri hedef göstererek onları, Türkiye ekonomisini çökertmeye çalışmakla suçlamıştı.
Hatta, "modern kapitülasyonlara karşı yeniden milli ekonomik kurtuluş savaşı verildiğini" öne süren ve içinde bulunulan ekonomik krizin sorumlusu olarak bu ‘dış güçler’i gösteren de oydu.
Bu sözler kuşkusuz yeni değil. Cumhurbaşkanı, yolunda gitmeyen her meselenin, iktidarın yanlış politikaları sonucu ortaya çıkan zararların faturasını daima adresi zaman zaman değişen dış güçlere kesmeyi iyi biliyor.
Özellikle Avrupa’da kavgalı olmadığı, suçlamadığı, belki Almanya hariç ülke yok gibi.
Şartlar ve sorunlar ağırlaşıp içinden çıkılmaz bir hal alınca, klasik tabiriyle, "makas değiştirme" politikasını da sıkça uygulayabiliyor. Bu açıdan çıkarları gerektirince oldukça esnek davranabiliyor.
Geçmişte de bu davranışlarına sıkça tanık olduk.
Bazı konularda herkesi şaşırtan beklenmedik ters adımlar attığı da oldu. Beklenmedik söylemler, beklenmedik kadro değişiklikleri, vitrin yenilemeleri vb.
Bu kez, özellikle de ABD’de güvendiği dağlara yağan karlar, yani Amerika ile politikasını tümüyle ikili özel ilişkilerine bağladığı Trump’ın seçimi kaybetmesi nedeniyle bu söylemler ve dönüş biraz keskin oldu o kadar...
TEMEL NEDEN BİDEN YÖNETİMİNDEN DUYULAN KORKU MU?
Yerli, yabancı birçok yorumcu, bu keskinliğin temel nedeni olarak, iktidarın başkanlık seçimini kazanan Biden ve ekibinin olası hamlelerinden ve kararlarından duyduğu korkuyu gösteriyor.
Cumhurbaşkanının, bazılarının ‘makas değiştirme’ olarak nitelendirdikleri bu son açıklamaları birçok kesim ve kişiyi şaşırtsa da bizi pek şaşırtmadı. Bir baktık 24 saat içinde reformcu, insan hakları ve hukuk devleti savunucusu olmuş.
Evet, Erdoğan bir yandan Berat Albayrak’ı tasfiye edip onun kadrolarının yerine daha önce pasifize ettiği, bir kenara attığı eski deneyimli kadroları getiriyor.
Bu politikacıların ve bürokratların ABD’nin yeni yöneticilerine, Batılı finans çevrelerine daha fazla güven vereceği düşünülmüş olmalı.
Bir yandan da Biden ve ekibi ile ABD’li, Avrupalı sermayenin duymak istediği açıklamaları yüksek sesle ve keskin bir şekilde dile getiriyor.
Haktan, hukuktan, sermaye ve yatırım güvencesinden hatta yargı reformundan söz ediyor. Adalet Bakanı da yine aynı endişe içinde inanılmaz şeyler söylüyor.
Sanki bu ülkede yaşamıyormuş gibi konuşabiliyor. Yargının kesinlikle bağımsız olması gerektiğinden, kimsenin keyfi olarak tutuklanamayacağından, olması gereken ideal uygulamalardan falan söz ediyor.
Keşke öyle bir şey olsa.
Tabii Erdoğan da onun Adalet Bakanı Abdulhamit Gül de bu açıklamaların ardındaki amacı da dile getiriyorlar zaten. Ülkeye gelecek sermayenin ve yatırımcının hakkını, hukukunu ve kârını güvence altına almaktan söz ediyorlar. Ulusal ve uluslararası sermayeye güvence veriyorlar. Çünkü ülkeye sermayenin gelmeyişi, hatta mevcutların hızla kaçışının temel nedeni sadece ekonomi değil, aynı zamanda hukuksuzluk.
Ülkede yasaların, uluslararası hukukun değil tek adamın emirlerine bağlı bir sözde yargının oluşu ürkütüyor sermaye çevrelerini.
Bu lafları ederken hala cezaevlerinde 83 gazetecinin bulunduğundan, birçok yazarın, politikacının, sivil toplum liderinin sorgusuz sualsiz yıllardır zindanlarda ömür tükettiğinden söz etmiyorlar.
Konuşanın, basın açıklaması yapanın, Anayasal hakkını kullanarak toplantı ve gösterilere katılanların nasıl hemen gözaltına alınıp tutuklandığını bilmez görünüyorlar.
BU REFORM SÖYLEMLERİNİN GERÇEK AMACI NE OLABİLİR?
Bu söylemlerle Biden göreve başlamadan önce özellikle Batılı finans çevrelerine şirin görünmeye çalışıyorlar. Çünkü bırakalım dış yatırımları, ülkenin günlük işlerini çevirecek dövizin bile kalmadığı, hazinenin tamtakır olduğu Saray’ın broşürleri ve halkla ilişkiler mecralarında dile getirilmiyor ama Batı medyası yazıyor, söylüyor.
Durum çok vahim ve ekonomik kriz derinleştikçe kamuoyu yoklamalarında iktidar koalisyonuna destek de hızla azalıyor.
Bunun üzerine bir de Trump’ın korumasından yoksun kalmak ve Ankara’ya karşı farklı politikalar izleyeceği hemen hemen kesin gibi görünen Biden yönetimine muhatap olmak iktidarı bu reformcu söyleme yöneltmiş görünüyor.
Kimileri amacı belli bu söylemleri ‘makas değiştirme’ olarak görüp ‘hayırlı’ anlamlar çıkarmak istiyor.
Keşke olsa. Hatta bu açıklamaların söylemde, lafta kalmaması adına bazı adımların atılacağına ilişkin gelişmelerden söz ediliyor.
Kanunsuz, hukuksuz bir şekilde sadece iktidarın keyfi için yıllardır zindanlarda olan bazı sembol isimlerin salıverileceğinden söz edenler var.
Osman Kavala, Ahmet Altan, Selahattin Demirtaş ve belki ABD İstanbul konsolosluğu çalışanı iki TC vatandaşının bir iyi niyet gösteri adına serbest bırakılabileceği yazılıp çiziliyor.
Dileriz olur.
Ama bu gösteri bir yargı reformunun gerçekleşeceği anlamına gelmez.
Bu reform söylemlerinin maalesef arkası boş, karşılığı olmayan afaki sözler bunlar.
Reforma niyeti olan bir Adalet Bakanlığı yüzlerce ölümcül hasta tutuklu ve hükümlüyü serbest bırakmak yerine ısrar ve inatla onların zindanlarda ölmesini bekler mi?
Şimdi kalkmışlar HSK’dan (Hakimler ve Savcılar Kurulu) Osman Kavala’yı tutuklatan, tutuklayan savcıların yargıçların listesini istemişler!
Osman Kavala üç yıldır yasa dışı bir şekilde zindanda tutuluyor. Hakkında AYM’nin (Anayasa Mahkemesi) ve AİHM’in (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) verdiği kararlar alt mahkemeler tarafından uygulanmıyor.
İktidar bu duruma sessiz kalıyor.
Alt mahkeme kararları destekleniyor.
Düne kadar bunları yapanların 24 saat içinde reformcu kesilmeleri kimi inandırır?
Reform yapacağız derken bile yargının emir komuta sistemi içinde Saray’a nasıl bağlı olduğunu gösteriyorlar.
‘Makas değiştirmek’miş!
Bunu sadece çıkarlarını düşünen uluslararası para babalarına ve kârdan başka bir şeyi gözetmeyen sermaye çevrelerine bile zor anlatabilirler.
Ama bize?