İktidarın İstanbul’a vurduğu kelepçeler

İBB’ye yapılanın özeti: Seçmen bizi seçti seçti, seçmedi kendi bilir. Hadise, gelecek yaz yapılacak seçimlerin ve sonrasının neye benzeyeceğini gösterme kapasitesine de sahip.

Kaderde, zam yapmak için çırpınan belediyenin haklı olduğunu, hakkının yendiğini dile getirmek de varmış. Hak yeme hafif kaldı: Belediye, hemşerileriyle beraber cezalandırılıyor. Sonda söylenecek olan baştan söyleyebiliriz: Merkezi idare, İstanbul Büyükşehir Belediyesini çalıştırmıyor, her fırsatta bir yerine kelepçe vuruyor, hedef felç etmek.

Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu öfkeli, dertli ve fakat derdine derman olacak bir yol bulamıyor. İşin teorisine bakarsak, idare mahkemeleri var gidip derdini anlatabileceği fakat o ünlü çay toplama partisinden beri ne idare mahkemelerinden ne de başkalarından kamunun derdine derman, sıkıntısına çare bulmak pek mümkün değil.

YOL TIKAMA ŞAMPİYONLUĞU

Yol yapma şampiyonu, yol bulma şampiyonu iktidar aynı zamanda yol kesme, yol tıkama şampiyonu da olduğunu gösteriyor İmamoğlu’na ve onun nezdinde herkese. Yapılanın tek bir özeti var: Seçmen bizi seçti seçti, seçmedi kendi bilir; ne seçtiğini çalıştırırız ne de seçmenin gözünün yaşına bakarız. Hadise, gelecek yaz yapılması beklenen seçimlerin ve sonrasının neye benzeyeceğini gösterme kapasitesine de sahip.

Olay herkesçe malum ama kaba bir özetle başlayalım: Belediye, ulaşımda düzenleme yapmak, örneğin yeni taksi plakaları ihdas etmek istiyor, olmuyor. Belediye, ulaşım ücretlerine (hem doğrudan kendi işlettiği ulaşım hatlarına hem esnafın işlettiklerine) zam yapmak istiyor, olmuyor. Niye? Çünkü ulaşımla ilgili kararların Ulaştırma Koordinasyon Merkezi (UKOME) tarafından onaylanması gerekli.

UKOME’nin yapısına geçmeden önce, bir hatırlatma: UKOME’de belediye 20 Şubat 2020 tarihinden önce arzuladığı kimi kararları alma imkanına sahipti, bu tarihten itibaren değil. Ne oldu o tarihte? Türkiye’de daima bırakın yasaları, anayasaları hiçe sayması ile ünlü yönetmeliklerden birinde bir değişiklik yapıldı. O tarihe kadar UKOME’de İBB ve bağlı kuruluşların üye sayısı 11, merkezi idarenin üye sayısı 10 idi; bir üye de Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonundan geliyordu. O tarihte merkezi idare kuruluşlarından gelen üye sayısı 14’e çıktı. Yani? Merkezi idare ne derse o. "Merkezi idare" teknik bir idare hukuku lafı gibi duruyor ya aslında pek öyle değil, işte İçişleri Bakanı ile Cumhurbaşkanı ne derse o.

KOMUTAN-MÜDÜR KARAR VERECEKSE SEÇİM NİYE VAR?

Peki kimler var merkezi idare adına UKOME’de? Jandarma komutanı, emniyet müdür, sahil güvenlik komutanı, liman başkanlığı, DHMİ filan.

Askerin ve polisin, hatların güvenliği, yolcu güvenliği filan gibi meselelerde söz sahibi olmasını anladık diyelim, peki taksi plakaları için veya hat ücretleri için yahut servis ve dolmuş ücretleri için söz sahibi olmaları neden? Taksileri mi var? Otobüs mü çalıştırıyorlar? Dolmuşları mı var? Hem, su fiyatı, taksi sayısı, dolmuş ücreti için son söz onlarda ve diğer (hepsinin de altında makam arabası olan) merkezi yönetim memurlarındaysa belediye seçimi niye yapılıyor? Komutanı, müdürü filan atasak olmaz mı?

Ne günlere kaldık, oturmuş ulaşım ücretlerine zam yaptırmayan merkezi idareyi eleştiriyoruz! Fakat mesele zam değil elbette, mesele demokrasi ve hukuk esasen. İktidardan olmayan belediyeler böyle kelepçelenecekse gerçekten seçimin ne anlamı var? Kararlar idare mahkemelerine götürüldü elbette fakat sonuç yok. Hasılı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, şu an Türkiye’de zam yapma yetki, güç ve imkanına sahip olmayan tek kurumu niteliğinde. Mesele zam değil dedik ya zaten yapamadığı sadece zam değil. Hatırlayacaksınız, pandemi başladığında belediyelerin kamuya yardım yolları da tıkanmıştı, bir emirname ile. En son, İBB’nin Sultanahmet Meydanı’nda Ramazan etkinlikleri düzenlemesini de valilik, topu "Koruma Kurulu"na atarak reddetmişti. Yani belediye hangi yöne dönse o tarafa bir engel, bir kelepçe.

KAYYIM KAPISI DA AÇILDI ŞÜKÜR

Merkezi idare belediyeyi çalıştırmıyor dedik diye mesele sadece devletin merkezi ile bir yerel idaresi arasındaki uyuşmazlık gibi anlaşılmamalı. Burayı biraz açalım:

Belediye yönetimleri seçimle geliyor. Yani yapmak istediklerine seçmenin rızası var en baştan.

Elbette belediyeler her aklına eseni değil, hukuka, kanuna nizama filan uygun olanları yapabilir. Hukuk, kanun, nizam dışına çıkarsa zaten mahkemeler var ama ondan önce belediyeler üzerinde kanuni vesayeti olan valilikler, yani İçişleri Bakanlığı var. İçişleri, 2015’ten bu yana belediyeler üzerindeki otoritesini olabilecek en üst düzeyde kullanıyor zaten, malum, işte, Kürt illerindeki belediye başkanları görevden alınarak yerlerine kayyım atanıyor. Yani İçişleri Bakanlığına, merkezi yönetime göre Kürt seçmen yeterince seçmen değil, kimi seçmişse o görevden alınabilir.

İstanbul Belediyesine yapılan da aynı mantığın daha hafif bir uygulaması esasen: İstanbul seçmeni, yeterince seçmen değil ki oy verdiği belediyeyi çalıştırmamak için her yol mübah görülüyor. Zaten, "teröristler istihdam edildi" velvelesi koparılarak İstanbul’a da kayyım atama niyetinin hiç de gizli olmadığı ortaya konuldu açıkça.

Bu alabildiğine tuhaf durum, muhalefetin garip sessizliğiyle iyiden iyiye anlaşılmaz bir hal almıyor mu? İktidarın, kendisine bağlı olmayan yerel yönetim istemediği çok açık, peki muhalefet için yerel yönetimlerin önemi ne? Millet ittifakı denilen altılı blok 2023 haziran seçimleri için kolları sıvamış gece gündüz çalışıyor gibi görünüyor. Fakat mesela İstanbul belediyesinin kelepçelenmesine dair dişe dokunur bir söz bile üretmiyor ki işi çözebilecek eylemlilik umalım. Her şeyi genel seçime ertelemek siyasetsizliği siyaset gibi göstermekten başka bir sonuç doğurmayabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi