Pelin Cengiz
İnanıyorum, Sen'le Değişir
HDP, beklendiği üzere, 24 Haziran'da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi için, tutuklu durumdaki eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın adaylığını, İstanbul ve Diyarbakır'da eşzamanlı olarak düzenlediği etkinliklerle açıkladı.
Önce dokunulmazlığı kaldırılan daha sonra gözaltına alınan Demirtaş, 5 Kasım 2016'dan beri tutuklu. O tarihten bu yana HDP'li milletvekillerinin bazıları tutuklu, bazılarının milletvekilliği düşürüldü, kimileri çeşitli zamanlarda gözaltına alınıp bırakıldı.
Hukukun gerekleri yerine getirilmedi, Anayasa Mahkemesi'nin milletvekilinin tutuklu yargılanmaması gerektiğine dair açık içtihadı hem yerel mahkemelerce hem de Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal edildi.
İktidar sahiplerinin ve onun yandaşlarının en büyük yanılgısı, Selahattin Demirtaş'ı içeri atınca kendisini tamamen siyaset arenasından silebileceklerini sanmak oldu.
Demirtaş, hala Türkiye siyasetinin en kritik politik figürlerinden biri. Siyaset, hırsla, nefretle, öfkeyle yapılınca maalesef zaman zaman ideolojik körlüklere sebep oluyor.
Demirtaş'ın tutukluğuna giden yolda en önemli gelişmeler şüphesiz, meydanlardan Erdoğan'a karşı hiç çekinmeden "Seni Başkan Yaptırmayacağız" demesi, özellikle Ağustos 2014'teki cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylığının tüm toplum kesimleri tarafından kabul görmesi ve bunun işaret ettiği değişimdir.
Bağıran çağıran, sertlikle, tehditle, ötekileştiren, ayrıştıran bir dille toplumun bazı kesimlerini hizaya getirmeye çalışan politik üsluba karşı sakinlikle, ideallerle, karizmayla, mizahi dille gösterilen teveccühtür. Elbette, arkasındaki örgütlü mücadelenin tecrübesinin getirdiği özgüvenle...
Bu sebeple temsil ettiği siyasete sempati duysun ya da duymasın toplum tarafından Demirtaş'ın tutukluluğu sindirilmiş, kabullenilmiş değildir.
Öte yandan, 7 Haziran 2015 seçimleri Türkiye'de çok farklı bir iklimin başlangıcına milat olabilirdi, ancak olmadı, olamadı. Türkiye, o tarihten sonra girdiği atmosferden de çıkamadı, her geçen gün demokratik ilkelerden, kişisel hak ve özgürlüklerden, hukukun üstünlüğünden uzaklaştı, kaos sarmalına dolandıkça dolandı.
Demirtaş, cezaevinden gönderdiği mesajında, "Siyasi rehine olmama rağmen bu sürecin yükünü omuzlayacağıma inandığınız için teşekkür ederim. Halkımıza ve partim HDP'ye en derin şükranlarımı sunuyorum.
Bütün baskılara rağmen yüreği benimle birlikte atan milyonların erdemli duruşu göstermiştir ki, 6 milyon kişinin sığacağı bir hücre henüz icat edilmedi. Özgürlük, demokrasi, eşitlik ve adalet değerlerini sizler adına burada da temsil etmeye çalıştım. Neredeyse her gün, sevginizin ve güveninizin artarak devam etmesi sorumluluğumu artırmıştır. Bana düşen de buna layık olmaktı. Elimden gelenin fazlasını yapacağımdan kuşkunuz olmasın. Benim elim de kolum da sesim de nefesim de sizsiniz. Gençlerdir, kadınlardır..." diyor.
OHAL günlerinde, cezaevi şartları altında bulunan bir insanın aldığı sorumluluğun, taşıdığı umudun ve o şartlar altında hem de esprili bir dille verdiği mesajların bir anlamı var ve bunun karşılıksız kalmayacağı da aşikar.
Demirtaş'ın geçmişte demokrasiyi, insan haklarını, evrensel hukuku benimseyerek insan hakları savunuculuğu yapmış bir hukukçu olarak, şimdilerde devletin rehini olan bir siyasetçi olarak en önemli özelliği şudur:
Siyaset sahnesinde kendine açılan yoldan kimsenin üzerine basmadan, kimsenin hakkına göz dikmeden, kimseyi itip kakmadan, içinden geldiği siyaset yapma pratiğiyle kendi üslubunu harmanlayarak ilerlemiş olmasıdır.
Demirtaş, belli ki şu iki aydan az bir süre içinde gerçekleşecek seçim yarışında kendi kampanyasını Twitter'dan yürütecek ilk lider olacak.
2014'teki cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında Yeni Yaşam Çağrısı başlığıyla yürüttüğü kampanya son derece kapsayıcı, sıradanlıktan uzak, dinamik bir politik mücadele hattına işaret etmişti.
O zamanki seçim kampanyasının startını verdiği konuşmasında Demirtaş'ın şu sözleri dikkat çekmişti:
"Bu coğrafyanın farklı köşelerinde farklı aktörlerle tekrarlanan tablo aslında aynıdır. Deresinin üzerine HES yapımına direndiği için jandarmadan dayak yiyen Karadenizli kadın, sanayi atıklarının zehirlediği Ergene suyuyla üretimini sürdürmeye çalışan Trakyalı çiftçi, yaşam alanları nükleer ya da termik santral inşaatlarıyla tehdit edilen köylüler. Karnımızı doyuran toprak, kanımızı temizleyen hava, yaşamın kaynağı su ve bu dünyayı paylaştığımız diğer türler: Bugün bunların hepsi için direnmeyi göze alamayanların demokrasiden, adaletten ve insanlık için bir gelecekten bahsetmesine imkan yoktur. Yaşam hakkı sadece insanlar için geçerli bir hak değildir. Bu gerçeklikten hareketle bütün hayvanların da yaşam hakkını savunmak temel ilkelerimizdendir."
HDP'nin bu seçimlerdeki sloganı Sen'le Değişir.
Hakka, hukuka uysa, tutuksuz yargılama imkanı getirilse, şartlar eşit ve adil olsa inanıyorum Sen'le Değişir.
Yine umutlandırdınız, yine umutlandık...