İnci Hekimoğlu

İnci Hekimoğlu

'İnayet değil adalet bekleyen kadınlar'dan Erdoğan’a yanıt

Erdoğan yetkisini ve gücünü artırırken kadınlara yönelik "saygı"nın nasıl arttığını ise bizzat yaşayan kadınlardan öğrenelim.

İnci Hekimoğlu

"8 Mart Dünya Kadınlar Günü " haftası nedeniyle iktidara yakın vakıf, sendika, dernek gibi oluşumlar "eşitlik fıtratlarına aykırı" olsa da, sesi yüksek çıkmayan, kamuya açık mekanlar bir yana evinde bile, hatta tercihen evrende fazla yer kaplamayan "hanım hanımcık kardeşleri"nin gününü hatırlamayı siyaseten zorunlu görüyorlar.

Bunlardan biri de Türk Metal Sendikası. Kadın İşçiler 21. Büyük Kurultayı'nda işçi kadınları konuşturacak değillerdi tabi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kadınlar adına/ kadınlar için konuşması yeter hatta artardı.

Erdoğan hep söylediği şeyleri bir daha söyledi de bu kez konuşmaya bayağı iddialı bir cümle eklemişti: "Kadınlara en ufak bir saygısızlığımız olmamıştır."

Aslında doğru söylüyor, yapılanlarla "saygısızlık" asla bir arada anılamaz.

Çünkü;

Kalçasının kırılmasına neden olacak kadar ağır polis şiddetine maruz kalan Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş hakkında kullandığı "O kadın, kız mıdır kadın mıdır?" ifadesi "saygısızlık"la açıklanabilir mi?

***

Dönemin başbakanı Erdoğan’ın 301 emekçinin yaşamını yitirdiği iş katliamının ardından gittiği Soma’da olanları Ulusal Kanal o gün şöyle haberleştirmiş: "Başbakanın markette iki gence saldırdığı ortaya çıktı. Başbakan, tokatladığı Taner Kuruca’yı korumalarına dövdürttü. Sonra da olayı telefonuyla kaydeden kasiyer Hatice Giray’ı tokatladı."

"Saygısızlık" denebilir mi?

***

Erdoğan’ın yine başbakanlığı döneminde, ekonomik koşullarından yakınan bir çitçiye söylediği "Ananı da al git" lafının orijinalini bilmeyen yoktur herhalde.

"Cennet annelerin ayakları altındadır" edebiyatı yapan Erdoğan, vatandaşın anasına en ağır göndermeleri yapabilir ama "saygısızlık" asla!

O günlerin başbakanı, şimdi cumhurbaşkanı.

Erdoğan yetkisini ve gücünü artırırken kadınlara yönelik "saygı"nın nasıl arttığını ise bizzat yaşayan kadınlardan öğrenelim.

***

Seda Kaya Nisan 2016’da gözaltına alındı. Kaya’nın ikiz kardeşi Eda Kaya ocak ayından beri kardeşinin dışarıdaki sesi olmak için nöbet tutuyor. Her nöbeti ‘şiddetli’ bir gözaltıyla bitse de o vaz geçmiyor çünkü "Tek bir isteğim var. İddianame hazırlansın. Kardeşimi neyle suçladıklarını bilelim. Kardeşim işkence gördüğünde benim de kaslarım ağrıyor. Bir canım içerde, ben de aynı acıyı çekiyorum" diyor.

Kaya’nın iddiaları, bahsettiği ‘acı’nın detaylarını da veriyor: "Hücreler aranacak denilerek domuz bağıyla bağlanıp bekletiliyorlar. Yasak olmasına rağmen 15 erkek gardiyan hücreleri basıyor. Ellerine taktıkları, eldiven gibi, üzeri iğne dolu bir alet var. Onu, kardeşimin ve diğerlerinin vücuduna batırıyorlar. İşkence izleri geçsin diye de süngerli oda cezası veriyorlar, görüş günlerinde görüşemiyoruz."

***

Üç çocuklu öğretmen Tuba Yıldız ve eşi FETÖ üyesi olma iddiasıyla gözaltına alındı. Yine iddialara göre Tekirdağ Emniyeti’nde gördüğü işkence nedeniyle ruh sağlığını yitirdi. Yıldız’ın durumu kötüleşince Bakırköy Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi’nde tedavi altına alındı ancak uzun sürmedi. Tuba Yıldız savcılık talimatıyla yeniden cezaevine sokuldu.

Çocuklarından biri lösemi hastası olan anneye belli ki en ağır gelen çocuğunun yanında olamamak . Sürekli çocuğunun adını sayıklayan Yıldız’ın, cezaevinde anneleriyle kalan çocukları kendi çocukları sandığı anlatılıyor.

***

Ya "Anneleriyle kalan çocuklar" bahsi?

Annesi Gülistan Diken Akbaba ile birlikte Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan 7 aylık Miraz bebeğe ilaçları verilmiyor. Dışarıdan da ilaç kabul etmediklerini söyleyen baba Cengiz Zaza Akbaba, şunları anlatıyor:

"Bebek emekleme döneminde. Bir nevresim olsa içine battaniye koyup üzerinde emekleyebilir. Biz verelim diyoruz, almıyorlar. Bebeğin yıkanması için leğen yok. Ek gıdalara başlamıştı ama bebe bisküvisinden başka bir şey vermemişler. Cezaevi idaresi hiçbir talebe cevap vermemiş ve muhatap olmamış. Bu zulme ‘dur’ diyecek kimse yok mu?"

***

DBP’li Hakkari İl Genel Meclisi üyesi Sibel Çapraz , 27 Kasım’da Yüksekova’da polisin düzenlediği bir operasyon sırasında silah sesleri üzerine gittiği mahallede vuruldu. 15 ameliyat geçirdi. Karnı parçalandığı için bağırsakları dışarıda olan Çapraz, aylarca cezaevinde tek başına tutuldu.

Çapraz birkaç gün önce tahliye edildi ama bu kez de ev hapsinde.

****

Bunlar şükür ki hayattalar. İki yıl önce anne-babasının gözü önünde başından vurulan Dilek Doğan’ın katledilmesi ile kuşkusuz kıyaslanamaz.

Çatışma yok, direnme yok… Sadece Özel Harekatçılara "galoş giyin" dediği için gencecik bir kadın başından vuruldu.

Dilek Doğan’ın katil zanlısı polis memuru Y.M. tutuksuz yargılanıyor. Aile üzerinde baskı kurma, delilleri yok etme, yargıyı etkileme /etkiletme gibi tutuklamayı gerektirecek hiçbir unsur bulunamadığından tabi ki.

Cezaevlerindeki sistematik hale gelen çıplak aramalardan, tecavüz tehditlerinden, tacizlerden , türlü çeşit işkence iddialardan hiç söz etmeyelim.

Sözün özü Erdoğan haklı.

Çünkü bu kadınların yaşadıkları, Erdoğan’ın bahsettiği "saygısızlık" gibi naif kavramların ölçüt olmaktan çoktan çıktığı, ancak "insanlık suçu" tanımıyla bir arada kullanılabilecek denli ağır.

Yani Erdoğan’ın bizzat ağzından çıktığı gibi "inayet değil adalet bekleyen" kadınlar.

Ama biliyoruz ki adalet kadınlarla gelecek. Çünkü "Biz hayatı istiyoruz!"

Ve diyoruz ki; "Tek başına olmaz, hayır. Kadınlar birlikte güçlü" !

Önceki ve Sonraki Yazılar
İnci Hekimoğlu Arşivi