Armağan Kargılı
İngiltere’de bir şeyler oluyor…
İngiltere seçimlerine 1 aydan kısa bir süre kaldı. 12 Aralık seçimlerinde başbakanlık için yarışan iki isim; İşçi Partisi Lideri Jeremy Corbyn ve Muhafazakar Parti Lideri Boris Johnson, 19 Kasım Salı akşamı ilk kez bir TV programında karşı karşıya geldiler.
Boris Johnson, "Brexit meselesini halledelim" sloganını neredeyse her cümlesinin başında ve sonunda tekrarladı. Süresinin çoğunu Corbyn’i ve politikalarını eleştirmekle geçirdi.
Corbyn ise programın formatı elverdiğince iktidara gelirlerse uygulayacakları programın en azından önemli başlıklarını sıraladı, kemer sıkma politikalarını yerden yere vurdu.
Corbyn, eğitim harçlarını kaldırıp, gelir adaletsizliğini azaltma sözü verdi. Bunun için gereken kaynağın şirketler vergisi artışından sağlanacağını anlattı.
Boris Johnson’ı ülkenin Ulusal Sağlık Servisi’ni (NHS) kapalı kapılar ardında Amerikalı sağlık şirketlerine pazarlama toplantıları yapmakla suçladı.
Bunun üzerine Johnson, sağlık hizmetlerini özelleştirme planı olmadığını söyledi. Tam tersine sağlık hizmetleri için 6 milyar sterlinlik ekstra ödenek sözü verdi.
O da kaynak olarak aynı adresi, şirketler vergisini gösterdi.
Corbyn liderliğindeki İşçi Partisi, şimdiden iktidara da en azından söylem olarak bile olsa geri adım attırdı.
İşçi Partisi’nin oyları bir süredir gerileme gösteriyordu. Partisinin çoğu AB’de kalmayı desteklese de AB karşıtı Corbyn’in bu konuda net bir duruş belirlememesi, bu gerilemedeki en önemli etken sayılıyordu.
Ancak İşçi Partisi’nin bir ay önce yapılan yıllık kongresinde parti, AB’de kalmaktan yana tavır belirledi ve Corbyn de bu karara uyacağını bildirdi.
TV tartışmasında da eğer başbakan seçilirse ilk 3 ay içinde AB ile bir anlaşma imzalayıp sonraki 3 ay içerisinde de bu anlaşmayı halkoyuna sunma kararını açıkladı.
Muhafazakar Parti, ülkedeki sistemden rahatsız olmayanların partisi. Ülkedeki bütün sorunların, işsizlik, gelir dağılımında bozulma, yoksulluk, aylarca hastane randevusu bekleyen ölümcül hastaların meselelerinin AB’den çıkılması ve göçmenlerden kurtularak çözüleceğine alt gelir grubunu inandırmaya çalışıyor. Üst gelir grubu, zaten doğal destekçisi.
İşçi Partisi ise büyük bir değişim vaat ediyor.
Corbyn’in genel başkan seçilmesinde ciddi bir rol oynayan gençlerin kurduğu ve İşçi Partisi’ni değiştirme ve dönüştürmeyi gönüllü olarak üstlenen Momentum hareketi, bu değişimi açıkça "Sosyalizm" diye tanımlıyor.
Partinin sosyalist bir programa bağlı kalması doğrultusunda parti içinde etkin bir mücadele yürütüyor. Aynı zamanda İşçi Partisi’ni ve Lideri Jeremy Corbyn’i genel başkan seçtirmek için kapı kapı dolaşıyor, İnternet üzerinden etkili bir kampanya yürütüyorlar.
Ücretsiz üniversite, ücretsiz İnternet, demiryollarının, kamu hizmetlerinin ve su şirketlerinin kamulaştırılması bu programın bir parçası.
Parti, önümüzdeki günlerde geniş bir seçim bildirgesi yayınlayacak. O bildirgeye de ayrıntılarıyla bakmak gerekecek.
Peki, son durum nedir derseniz, İşçi Partisi’nin oylarında büyük bir artış hızı var. Medyanın sosyalist İşçi Partisi programını desteklemesini beklemek tabii ki hayalcilik olur. İngiltere’nin merkez sol diye bilinen gazetesi Guardian’ın bazı yazarları dışında sosyalist bir İşçi Partisi’ne pek de sempatik bakmadığını eklemek gerekir.
Bu çerçeveden bakınca kamuoyu yoklamalarının yoklama değil yönlendirme işlevi taşıdığını göz önünde tutmak lazım. Buna rağmen İşçi Partisi oylarındaki artışı görmezden gelmiyorlar ama hâlâ Johnson - Corbyn farkının yüzde 8 - 10 aralığında olduğu öngörüsünde bulunuyorlar.
Muhtemelen İngiltere’de seçim sonuçlarını gençler belirleyecek.
Erken seçimin ilan edildiği tarihten bugüne dek 2 milyondan fazla yeni seçmen kayıt yaptırdı. Bunların yüzde 65’i 34 yaşının altında.
Gençlerin çoğunun da Brexit karşıtı olduğunu tüm kamuoyu araştırmaları ortaya koyuyor.
Dolayısıyla olmaz denilen olabilir ve Corbyn İngiltere’nin başbakanı seçilebilir. Bu sadece İngiltere’de değil muhtemelen dünyada da değişimi tetikler.
Umut gençlerin ellerinde…