İYİ Parti ne yapmak istiyor?

İYİ Parti içinde “seçilebilir aday gerekiyor” söylemiyle Kemal Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifakı adayı olarak açıklanmasına mesafeli bir duruş var.

Geçtiğimiz Çarşamba günü yayınlanan yazımda Millet İttifakı'nın mutabakat metninin artılarını, doğru bulduğum yanlarını yazmaya başlamış ve Cumartesi günü (bugün) devam edeceğimi, daha sonra da mutabakat metninde kendimce yanlış ve eksik bulduklarımı yazacağımı belirtmiş idim.

Ancak, bu sözümü bir, iki yazı itibariyle erteliyor ve okurlardan özür diliyorum.

Türkiye’de gündem olağanüstü hızlı değişiyor; seçimler (Cumhurbaşkanlığı ve Meclis) şayet 14 Mayıs’ta yapılacak ise bugün (3 Şubat) itibariyle yüz gün kaldı, eğer Millet ittifakının adayı 13 Şubat’ta açıklanır ise de 90 gün kalmış olacak.

Sürenin bu kadar kısaldığı bir siyasi ortamda Millet İttifakı'nın adayının hala belirlenmemiş ya da en azından açıklanmamış olması iki açıdan çok sakıncalı.

Birincisi, adayın sahaya çıkıp propaganda yapması için her gün vakit daralıyor, 81 ile gidilmesi muhtemelen gerekecek, 90 günde bunun bir aday tarafından gerçekleştirilmesi insanüstü bir enerji gerektirebilir.

İkincisi ise, bence daha önemli, adayın açıklanması geciktiği ölçüde Millet İttifakı'nın içinde ciddiye alınması gereken bir anlaşmazlığın varlığı konuşuluyor, bu ihtimal bir dedikodu bile olsa 14 Mayıs’ta seçimleri açık ara kazanmak için önemli.

Kimseye haksızlık etmek istemem, Sayın Meral Akşener’in emeğine, çabalarına saygı duyuyorum ama sanki bu sevimsiz gecikmenin de sorumlusu kendisi ve İYİ Parti içindeki grupçuklar.

Bu durumun, bu gecikmenin, geciktirmenin Türkiye’ye maliyeti çok ama çok ağır olabilir, bunu çok iyi bilelim.

İYİ Parti içinde “seçilebilir aday gerekiyor” söylemiyle Kemal Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifakı adayı olarak açıklanmasına mesafeli bir duruş var.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilme şansı az aday olarak İYİ Parti tarafından lanse edilmesinin maddi bir temeli var mı, bir bakalım.

Ortada, anlaşılan, İhsanoğlu vakası yaşanmak istenmiyor ise, dört aday var: Kılıçdaroğlu, Akşener, İmamoğlu, Yavaş.

Güvenilir araştırma şirketleri oy dağılımını yaklaşık şöyle (yuvarlayarak) sunuyorlar: Millet İttifakı %45, Cumhur İttifakı %40, HDP+ ise %15.

Buradan anlaşılan, Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turda ve net bir farkla sonuçlanması için Millet İttifakının adayına HDP+ seçmeninin GÜÇLÜ destek vermesi mecburiyeti.

HDP sözcüleri, doğru ya da yanlış, Akşener ve Yavaş’a destek vermeyeceklerini açıkladılar.

Sayın Mansur Yavaş’ın HDP+ oyları olmaksızın da açık ara ile seçilebileceği görüşünün aritmetik temelini anlamakta da çok zorlanıyorum, geçerken bunu da belirtmek isterim doğrusu.

SİYASETEN BÜYÜK BİR HATA İŞLENİYOR

Yani, geriye Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu kalıyorlar.

İmamoğlu’nun aday olarak gösterilmesi çok ama çok riskli, Erdoğan’ın İmamoğlu aday olarak çıkarsa, yargıya, seçim sonuçları YSK tarafından açıklanacağa güne kadar karar üretmemeleri için baskı yapacağını düşünmek çok safça olur muhtemelen, Erdoğan’dan böyle bir siyasi nezaket ve centilmenlik beklemek pek mümkün değil.

Yukarıda adı geçen dört potansiyel adaydan seçilme şansı en yüksek olanın İmamoğlu olması mümkün, Erdoğan’a ve partisine hiç yenilmemiş, genç ama formasyon açısından aynı şeyi söylemem de kolay değil, üstelik toplumun önemli bir bölümünün büyük ve çok haklı beklentisi olan sadece hukuk ihlalleri için (siyaseten değil) devr-i sabık yaratmada ne kadar istekli, bu da belli değil.

Hukuk ihlalleri için devr-i sabık beklentisinin altında kesinlikle rövanşist bir beklenti yok, önemli olan bu dönem yaşanan çok vahim hukuk devleti ihlallerinin faillerinin cezalandırılmasının gelecek için bir karine oluşturması ve artık kimsenin bu tür şeylere tevessül edememesi.

Muhalefetin de böyle bir risk alması düşünülemez çünkü gerçekten 1946’dan günümüze çok partili demokrasi tarihimizin en önemli seçimleri olacak bu seçimler, Erdoğan’ın seçimlere rakipsiz girmek istemeyeceği yanlış beklentisine girmek olmaz

Eeee, galiba geriye sadece Kılıçdaroğlu kalıyor, bu sonucun da bırakın 13 Şubat’ı ya da izleyen günleri, mümkünse bu gece program dışı bir toplantı gerçekleştirilip açıklanması lazım.

Bu hemen yapılmıyor ise kanımca siyaseten büyük bir hata işleniyor.

Haa, bu bir siyasi hata değil, başka bir şey ise, o zaman durum çok başka demektir, İYİ Parti sosyolojisinin devletin başına gelecek kişide Amerikan siyasetinde bir zamanlar geçerli olan W.A.S.P. (Beyaz Anglosakson Protestan) benzeri bir koşulu arıyor olması ihtimalini çok vahim bulurum.

WASP koşulu ABD’de J.F. Kennedy (Katolik) ve Obama (Siyah) başkanlıklarında aşıldı zaten.

Kılıçdaroğlu’nun adaylığının hemen, mümkünse bugün açıklanması ve seçime kadar da tüm muhalefet kesimlerinin tüm güç ve unsurları ile arkasında durması, Millet İttifakı diğer parti başkanlarının ve özellikle CHP’li büyükşehir belediye başkanlarının şehir şehir, meydan meydan gezmeleri gerek.


Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi