Kadınlar silahlanmış nöbet bekliyorlar

Varlık Vergisini ödeyemeyenler Aşkale, Sivrihisar gibi değişik yerlerde kurulan çalışma kamplarına gönderiliyorlardı. Kamplardan biride Tahtacı Alevilerin yaşadığı Dalamandadır.

Sahi kadınlar neden silahlanır?

Gazetelerde öne çıkan tek şey "Ortaca da Alevi Kadınlar Silahlandı" manşetiydi.

Din ‘uluları’ tarafından "bu kadınlar size helaldir" denmişti. Şeyhler ve ağalar "Alevilerin namusu olmaz" diye fetvalar vermişlerdi. Gözü dönmüş her erkek, kadın avına çıkarak bacılara eşlerini bağlayarak onların gözleri önünde tecavüz ediyorlardı.

Bu günde İŞİD dahil bir sürü cihatçı sürü yine dine dayanarak farklı inançlardan kadınların kendilerine helal olduğunu, onların namusunun olmadığını söylüyor.

Bu günün fetvaları da, sloganları da 1966 Haziranındakilerden farklı değil.

Tanrı kelamı gibi "Ezidilerin kadınları size helaldir" "Şianın ve Alevilerin kadınları size helaldir" "Hristiyanın, kafirin,  Müslüman olmayanın kanı, canı, malı ve kadınları size helaldir" demektedirler.

Suriye ve Irak başta olmak üzere İslam coğrafyasında kız çocukları dahil olmak üzere on binlerce kadına ibadet edercesine tecavüz ettiler.

Anlayış aynı, zihniyet aynı. Dün ile bugün arasında değişen bir şey yok.

Kendi ahlaksızlıklarını Tanrı emri gibi sunanlara dünde, bugünde Sünni İslam adına söz söyleyen ne din insanları, ne diyanet, nede aydınları bu konuda ciddi bir tutum almadı. Bunu onaylamayan, doğru bulmayan çok insan olduğunu biliyoruz ancak onlarda sessizliğe gömüldüler. 

Ne yapsın kadınlar? Silahlanmasın da ne yapsın? Var mı cevabınız? Yok, tabi nasıl olsun.

Bunun içindir ki Rojava kantonlarında, Rakka kapılarında, Şengal dağlarında İŞİD barbarlığına karşı kadınlar nasıl silahlanıp mücadele ediyorlarsa, Muğla’nın Fevziye ve Ortacasın da da Tahtacı Alevi Kadınlar elde silah tecavüzcü sürülerine karşı nöbete çıkıyordu.

***

1966 yılının Haziranı tüm sıcaklığıyla Muğla’nın Ortacasın da hüküm sürerken kadınlar silahlanıyordu.

Haziran ayı beşi ile on altısı arasında korkunç bir vahşete tanıklık edecekti. Tanıklık ettiği, 51 yıl önce 1966 da yaşanan tecavüz, işkence, yakma, yıkma, öldürme ve seçimle iş başına gelen belediye başkanını zorla indirmedir.

Üstü örtülmüşte olsa, Aleviler dahil kamuoyu tarafından fazlaca gündeme getirilmese de Muğla’nın Ortacasın da bir Alevi katliamı yaşandı.

Varlık vergisinden bu gün yaşananlara kadar dersler çıkarmamız gereken önemli bir tarihsel gerçeklik.

1942 de ‘Gayrimüslümlere yönelik Varlık Vergisi çıkarılmıştı. Bu yüksek vergileri ödeyemeyenler Erzurum-Aşkale, Eskişehir-Sivrihisar gibi değişik yerlerde kurulan çalışma kamplarına gönderiliyorlardı. Çalışma kamplarından biriside Tahtacı1 Alevilerin yaşadığı Muğla/Dalamandadır. Zorla yerlerinden edilen, ailelerinden koparılan, ellerinden ne varsa el konulan Gayrimüslimlerin bir kısmı Dalaman çalışma kampına yerleştirildi.

Devletin tüm vahşetini yaşayan mağdurların getirilmesiyle yeni sürgünlerin yolu açılmıştı. İstemeden de olsa gelen Gayrimüslimler giden Tahtacıların hayatını önemli ölçüde etkileyecekti.

Böylece Tahtacılar yine Alevi olan Fevziye köyüne oradan da bir bataklık bölgesi olan Ortaca denen yere sürüleceklerdir.

1943 yılında Ortacaya sürülen Tahtacı Aleviler yirmi üç yıl içinde büyük emeklerle bataklığı kurutup tarım yapmaya başlarlar. Bölge ekonomik olarak gelişip çekim merkezi haline gelir. Nüfusu artan Ortaca da belediye kurulur. Belediye başkanı bir alevidir. Sosyal olarak ta gelişkindir Ortaca. Bir sineması bile vardır.

Alevilerin bölgede sosyal ve ekonomik olarak güçlenmesi bazılarını rahatsız etmeye başlamıştır. Zaten farklı zamanlarda çevredeki Sünni köylerden özellikle ağaların ve şeyhlerin kışkırtmasıyla Alevilere yönelik saldırılar gerçekleşiyor, küçük çaplı çatışmalar yaşanıyor ancak devlet etkin bir soruşturma yürütmediği gibi genel olarak görmezden gelerek saldırganları cesaretlendiriyordu.

Her Alevi katliamında olduğu gibi yine "Aleviler camilerimizi yıkıyorlar" "Alevilerin namusu olmaz" "bu topraklar bizim, tahtacılar dağınıza gidin" "bir tahtacı öldüren cennetliktir" sloganları yükselmeye başlıyordu.

5 Haziran da ağa Nazmi Yavuz ve adamları pamuk toplayan Alevi kadın ve çocuklara saldırırlar. Bununla da yetinmeyip onlara hasırlara sarıp ırmağa atarlar. Gerici sloganlar etrafında çevredeki Sünni köyler örgütlendirilerek 1000 silahlı insan toplanıp Ortacaya doğru harekete geçerler.

İlk önce sinema basılarak içindeki insanlarla birlikte yakılır. İki kadına tecavüz edilir. Ortaca’nın ilk belediye başkanı aynı zamanda bir Alevi olan Ziya Çavuş makamında yakalanarak saçları ve sakalları kesilir. Zorla imzası alınarak istifa ettirilir ve yerine önceden belirledikleri Sünni biri belediye başkanı yapılır.

5 Hazirandaki bu bin kişilik saldırgan güruha karşı hiçbir şekilde güvenlik güçleri müdahale etmezler. Saldırganlığı önlemek için hiçbir tedbir alınmaz. Şaşkınlık içindeki Tahtacı Aleviler kaçmaya ve saklanmaya çalışırlar.

12 Haziranda bir Alevi köyü olan Fevziye’den bir karı koca odun toplamak için ormana giderler. Sünni ağanın köyünden 4 kişi "Alevilerin namusu olmaz" sloganıyla ormanda adamı ağaca bağlayıp onun gözleri önünde karısına tecavüz ederler. Fevziye köyünü Ortacaya bağlayan köprü tahrip ederler. Saldırılar 16 Hazirana kadar devam eder.

Aleviler bu baskılara fazla dayanamazlar, çoğunlukla değişik yerlere göç ederler. Kalanlar bulabildikleri silahlarla nöbet tutarlar uzun süre. Özellikle kadınlar elde silah beklerler tecavüzcüleri.

Dönemin cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Başbakan Süleyman Demirel’dir. "Türkiye laiktir" "mezhep çatışması yoktur" "münferit olaylardır" gibi olayı örtbas eden açıklamalar yaparlar. Hükümet belediye başkanı Ziya Çavuş’un yardım talep eden telgraflarına cevap dahi vermez.

Bu olayın üzerinden 51 yıl geçti. Aleviler dahil Türkiye kamuoyu bunu doğru dürüst gündemine almadı. Devlet üstünü örterek hiç yaşanmamış gibi davrandı. Bu katliamda ne kadar insan öldürüldüğü, kaç kadına tecavüz edildiği tam olarak bilinmiyor.

Dersim katliamından sonra Alevilere yönelik ilk geniş çaplı saldırı niteliğinde olduğu için üzerinde özellikle durulması gerekmektedir.

Dersim katliamı bizzat devletin şiddet aracı silahlı kuvvetleri ordunun direk müdahalesiyle olmuştur. Ortaca katliamı sivil gerici güçler örgütlendirilerek gerçekleştirilmiştir. Esasında bir laboratuardaki bir deney gibidir. Onlar açısından deney ile istenen sonuç elde edilmiştir.

Alınan sonuç ile artık yeni yerlerde katliam provaları yapılabilirdi.

1970’ler den itibaren sırasıyla Kırıkhan, Malatya, Maraş, Çorum, Sıvas, Gazi gibi birçok Alevi katliamı benzer ve aynı sloganlarla başlatılmıştır. Görünürde saldırganlar yine sivil gerici güçlerdir. Devlet yetkililerinde yapılan açıklamalar aynıdır. Saldırganlar yine cezasız kalmıştır. Sorumlular yine hesap vermemiştir.

Yani kısacası dün ne idiyse, bu günde aynı, bu cephede değişen bir şey yok.

51 yıl sonra Tahtacı Alevi katliamının yaşandığı Ortaca ne durumda peki?

Ortaca ilçe oldu. Ziya Çavuştan sonra Aleviler bir daha belediye başkanı olamadı.

Ortaca özellikle 90 yıllardan itibaren köyleri yakılan yıkılan Kürtlerde yoğun göç aldı. Hatırı sayılır Kürt yaşıyor şimdi Ortaca da.

İki binli yılları hatırlayanlarınız olabilir belki. Defalarca ırkçı gerici güçler Ortaca yaşayan Kürtlere yönelik "Kürtleri burada istemiyoruz" sloganlarıyla saldırılar düzenlediler.

Rumlar, Ermeniler, Aleviler, Kürtler ve diğerlerinin yaşadıkları aynı. Saldırgan zihniyet aynı. Devlet aynı devlet.

Yaşadıklarımız benzerde olsa, karşımızdaki zihniyet aynı da olsa biz birlikte olmayı başaramadık.

Sorunları ortak olanların birlikte nasıl olacağına cevap aramanın zamanı geldi.

 

 

1Tahtacı: Egede ve Akdeniz de ormanlık alanlarda, ağaç işleriyle uğraşan, geçimini orman ve ağaç işlerinden kazanan Türkmen Aleviler

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi