Kamu bankası skandalları ve bir öneri

Kamu bankacılığı skandallar zincirinde aklımıza gelen en etkin önlem Ziraat Bankası ve Halk Bankası’nın ticari krediler vermesinin önüne set çekilmesi ve asli görevlerine odaklanmalarının kolaylaştırılmasıdır.

Türkiye’de kamu bankacılığının tarihi biraz da yolsuzluk skandalları tarihidir.

Doğrudur, bu skandallar tarihi Doğan Medya şirketlerinin Demirören tarafından alımında Ziraat Bankası tarafından Demirören’e kullandırılan kredi ile zirve yapmıştır ama bu skandal bu sistem içinde ne ilktir ne de son.

Horzum-hortum skandalı AKP’den de çok öncedir.

En son olarak da basından bu kez Halk Bankası’nın yüz milyon dolara (TL karşılığı) bir işadamından satın aldığı bir AVM’yi Halk Bankası’nın aynı işadamına 48 milyon dolara (TL karşılığı) geri sattığını öğreniyoruz; işin en gırgır yanı da banka yönetiminin bu durumu piyasa koşullarıyla açıklamaya çalışması.

Hayırlı işler diyelim; yukarıda belirttiğim gibi bu yolsuzluk skandalları ne ilk ne de son olacak.

Bu süreçte de bizlere bu çirkinliklere son verebilmeye yönelik öneriler getirmek düşüyor.

Mesele sadece yolsuzluklara son vermek değildir, yolsuzluk süreçlerinin kredi piyasalarının işleyişini ciddi bir biçimde bozmasının negatif etkisi muhtemelen ekonomiye, bankacılığa yolsuzlukların büyüklüğünden daha da fazla zarar vermektedir.

Bugün için kamu bankacılığı dendiği zaman aklımıza Ziraat Bankası ve Halk Bankası gelmektedir; diğer kamu bankalarının daha özel durumları vardır.

Ziraat Bankası’nın asli görevi tarımsal verimliliği arttırmak, tarımcının yaşam standartlarını yükseltmek için tarım kesimine destek üretmektir.

Benzer bir görev de küçük ve orta büyüklükteki tarım dışı işletmeler (KOBİ’ler) için Halk Bankasına verilmiştir yasa koyucu tarafından.

Bu hedefler önemli hedeflerdir, başarılı olmaları daha da önemlidir.

TAMAMEN ÖZELLEŞTİRME YERİNE

Birazdan getireceğim öneriden önce akla gelebilecek en radikal önlem bu iki bankayı da tamamen özelleştirmek, tarım kesimine ve KOBİ’lere verilecek haklı ve gerekli desteği de ilgili bakanlıkların bütçeleri aracılığıyla ve en önemlisi tamamen Sayıştay denetimi altında yapmak, böylece bu iki bankanın kredileri üzerindeki “ticari sır” saçmalığından kurtulmak.

Böylece tarımcılara ve KOBİ’lere kredi değil doğrudan destek verilmiş olur ve muhtemelen de daha iyi olur.

Ancak, birileri de çıkıp bu desteklerin düşük faizli krediler aracılığı ile gerçekleşmesinin piyasa mekanizmasının işleyişi ile daha uyumlu olacağını da iddia edebilirler, çok da haksız sayılmayabilirler, tartışmaya açık bir konudur.

Öyleyse…..

Benim önerim bu iki önemli bankanın, Ziraat Bankası ve Halk Bankası özelleştirilmesi değil.

Malum, 2000 senesinin Kasım ayında çıkan bir yasa ile bu iki bankanın, Ziraat ve Halk (Türkiye Emlak Bankası da var) özelleştirilebilmesine yönelik bir hukuki alt yapı hazırlandı ve hemen arkasından da Ziraat Bankası ve Halk Bankası esas sözleşmeleri düzenlendi.

Aşağıda Ziraat Bankası’nın esas sözleşmesinin 4. Maddesini aktarıyorum:

Madde 4.1- Bankanın işletme konusu, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ve ilgili diğer mevzuatta belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi kaydıyla, mevduat kabulü dahil Bankacılık Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilen mevduat bankalarının yapabilecekleri her türlü bankacılık faaliyetinin yürütülmesidir.

Şimdi de Halk Bankasının esas sözleşmesinden benzer maddeyi veriyorum:

Madde:4-) (1) Bankanın amacı Bankacılık Kanunu ve ilgili diğer mevzuatta belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi kaydıyla, mevduat bankalarının yapabilecekleri her türlü bankacılık faaliyetinin yürütülmesidir.

İki bankanın da esas sözleşmelerinde bulunan maddeler ile bu bankalar, Ziraat ve Halk bankaları, kendine yasa koyucu tarafından verilen görevler, tarım ve esnafa destek, dışında başka bankaların yaptıkları ticari bankacılığı da sürdürebilmektedirler.

Önerim tam da şu: Bu bankaların ticari krediler vermesi, kendi asli görevleri dışında işler yapmaları (ticari krediler) yasaklanmalıdır.

Ziraat tarımcılara destek verirken aynı zamanda Demirören’e Doğan Medya’nın satın alınması için yaklaşık bir milyar dolar kredi verebilmektedir; keza Halk Bankası da küçük esnafa destek verirken aynı zamanda bir AKP milletvekilinin 100 milyon dolara Bankaya sattığı bir AVM’yi aynı milletvekiline 48 milyon dolara geri verebilmektedir.

Bu iki bankanın genel müdürlerini de yönetim kurulu üyelerini de Cumhurbaşkanlığı hükümetinin tayin ettiği hatırlanırsa durumun ne ölçüde kabul edilemez olduğu daha iyi görülecektir.

Bu tür sorunlar yönetimin her kademesine, tayin eden, tayin edilen, ahlaki nitelikleri daha yüksek kişilerin gelmesi ile çözülemez, yapılması gereken yolsuzlukların temeline inen kurumsal dönüşümleri gerçekleştirmektir.

Kamu bankacılığı skandallar zincirinde aklımıza gelen en etkin önlem bu bankaların ticari krediler vermesinin önüne set çekilmesi ve asli görevlerine odaklanmalarının kolaylaştırılmasıdır.

Her iki bankanın da esas sözleşmelerinin 4. Maddelerinin iptali gerekmektedir.


Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi