Eser Karakaş
“Kamu maliyesinde komik işler”i yazacaktım ama…..
Türkiye’de gazetelere yazı yazmak gerçekten çok zor iş, hele benim gibi kanaat belirtmekten öte (bu da olacak tabii) anayasal, yasal, kurumsal yapıları, uluslararası mukayeseleri tartışmayı, kanaat belirtirken de enformasyon aktarmayı tercih eden üniversite kökenli biri için.
Bugünkü yazıma “Kamu maliyesinde komik işler” i tercih etmiştim başlık olarak, hatta bilgisayarı karıştırırken dün word dokümana bu başlığı koymuş, yazıyı da bugüne bırakmıştım.
“Kamu maliyesinde komik işler” başlığı altında beni güldüren iki konuya değinmek istiyordum, birincisi 30 Aralık 2023 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanan Gelir Vergisi Genel Tebliği üçüncü maddesinde açıklanan 2024 mali yılı gelirlerine uygulanacak gelir vergisi tarifesi idi, ikincisi ise Şans Oyunları Vergilendirilmesinde değiştirilen (düşürülen) vergi oranları idi.
Öğleden sonra tam yazının başına oturduğumda Türkiye televizyonlarından Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkındaki kararını kendi görevi olmamakla (Yargıtay) birlikte çöpe atan kararını duydum.
ANAYASAYI İHLAL EDİYORLAR
Anayasa çok ama çok sarih, Anayasanın 153. maddesinin son paragrafı ve yine Anayasanın 158. maddesinin son paragrafı Hatay milletvekili Can Atalay’ın hemen tahliyesini emrediyor ama İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay ilgili dairesi bu anayasal, hukuki zarureti görmezden geliyorlar, Anayasayı ihlal ediyorlar, bu kararın onlardan talep edildiği yer(ler)le birlikte anayasal düzene darbe yapıyorlar.
Türkiye devleti bir süredir maalesef ve maalesef anayasasız bir devlet şeklini almıştır.
Anayasasız bir devlet bildiğim kadarıyla (hukukçu değilim) çağdaş dünyada bir tek Birleşik Krallıktır ama bu durum orada bir gelenektir, sistem başka türlü kurgulanmıştır ve o devletin bu özelliğinin bizim içine yuvarlandığımız anayasasız devlet görüntüsü ile hiç ilişkisi yoktur.
Şimdi ben de bugün için anayasasız bir devlette vergi kanunları hakkında bir şeyler karalamak istiyordum ama bir an durup düşündüğünüz zaman anayasasız bir devlette yasalar, yönetmelikler, tebliğler hakkında akademik, mesleki yorumlar yapmanın ne kadar saçma sapan bir uğraş olduğunu hemen fark ediyorsunuz.
Peki ne yapmamız lazım?
Gerçekten bilemiyorum çünkü böyle bir durum iyi, kötü, bir darbe sürecinin ürünü dahi olsa bir anayasa hukuku profesörünün (Prof. Orhan Aldıkaçtı) elinden çıkmış, çok değişiklikler görmüş bir anayasanın son aylara kadar geçerli olduğu bir ülkede dahi ilk kez yaşanıyor.
Aslında “ilk kez de yaşanıyor” derken durup düşünmek lazım çünkü Prof. Mehmet Altan’ın da başına aynı durum geldi, yaklaşık beş ay AYM kararına rağmen fazladan içeride bırakıldı ama daha da vahimi bu hukuksuzluğu yapan yargıçlar (!!!) taltif edildiler, adalet (!!!) hiyerarşisi içinde terfi ettirildiler.
Köşe yazısı yazmak hele bu devirde, hele bir de muhalif bir çizgide iseniz pek profesyonel bir uğraş olamıyor, ancak yazdığınız yazıdan keyif alıyorsanız, yaptığınız işi anlamlı buluyorsanız yapılabilecek bir iş.
ÇAĞDAŞ DÜNYADA BENZERİ YOK
Anayasanın ağır ceza mahkemeleri, Yargıtay tarafından ayaklar altına alındığı, HSK’nın bu berbat duruma seyirci kaldığı, Adalet Bakanı’nın bu açık anayasa ihlali karşısında ne anlama geldiği bile belli olmayan, anlamsız demeçler verdiği bir ülkede 1960 tarihli 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’ndaki tarife yapısını yeniden belirleyen tebliğin düzenlemesini eleştirmek, ayaklar altına alınan Anayasanın 73. Maddesinde ifadesini bulan mali güç ilkesini tartışmak gerçekten insanı konuya yabancılaştıran bir iş, Anayasanın 153., 158. maddeleri yoksa, birileri (???) tarafından ilga edilmiş ise aynı Anayasanın 73. maddesi de ilga edilmiş demektir.
Peki biz o zaman TÜİK hesaplamalarına göre bugün itibariyle yüzde 65’e çıkan, 2024 senesi sonu itibariyle yüzde 70’i geride bırakacak bir enflasyonist ortamda beş basamaklı bir tarifenin efektif olarak çok büyük ölçüde tek basamaklı, tek oranlı bir tarifeye dönüşeceği eleştirisini nasıl getireceğiz, bu durumun Anayasanın 73. Maddesindeki mali güce göre vergilendirme ilkesinin önemli ölçüde anlamsız kıldığını nasıl söyleyeceğiz, Anayasanın ayaklar altına alındığı bir ortamda hangi anayasal ilkeyi referans göstereceğiz?
Durum çok sıkıntılı çünkü çağdaş dünyada benzer bir skandalın yaşandığını hiç hatırlamıyorum, önümüzde örnek olabilecek bir durum bile yok.
Ancak bir slogan atabiliriz AKP’lilerle birlikte: “Üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü geçerli kılacağız”.
Yiyen olursa.
Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.