İnci Hekimoğlu

İnci Hekimoğlu

Karamsarlık yaymayalım… Güvenlik Akşener’de nasılsa

Eh o zaman  seçmen de 'SADAT bizim için toz zerresi' diyerek meydan okuyan Meral Akşener’in sağlayacağı güvenlikle seçime gider!

Türkiye’de siyaset tarihine geçecek bir rejim türü kuruldu: Reislik rejimi.  

Türkiye’de artık adaletten emniyete, eğitimden diyanete,  içişlerinden ekonomiye bütün işler reislerle yürüyor.

‘Organize işler’ sorumlusu reis, Ocak’lardan sorumlu reis, para işlerinden sorumlu reis, bacak kırdıran reis, ajitasyondan sorumlu reis, sandıklardan sorumlu reis gibi… Ve tabi ‘Reis’lerin emri altında da kendini reis gibi gören tetikçiler var.

Sanki Fetö "İmam"larının yerini ‘Reis’ler aldı.

Yansıyan tablo bu.

Bir TV ekranında İYİ Parti’li Ümit Özdağ SADAT, HÖH ve bazı paramiliter güçlerin çeşitli illerde silahlı kampları olduğu iddialarını tekrarlıyor ve yetkili makamlara ihbar yağdığını söylüyor. Ellerinde çok önemli bilgiler olduğu ve henüz hepsini açıklamadıkları da verdiği önemli bir ayrıntıdan anlaşılıyor.

Özdağ, bir güvenlik yetkilisinin silahlı kamplarla ilgili bir ihbarı araştırdığı ama sonucunda  ihbarda bulunan kişiye "siyasi konjonktür nedeniyle daha fazla bir şey yapmamız mümkün değil" yanıtını verdiğini söylüyor.

Özdağ’ın anlattıkları, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in "iktidarın seçimleri manipüle edeceği ve sonuçları istedikleri gibi belirleyemezlerse ortalığı karıştıracaklarına" ilişkin kamuoyuna yaptığı açıklamanın devede kulak olduğunu gösteriyor.

Kaldı ki, Akşener’in saydığı yalnız iki ilde değil başka illerde de benzeri kamplar olduğu kamuoyuna zaman zaman, fısıltı gazetesiyle yansıyordu.

Şunu da not edelim;  HÖH’ün başkanı olan kişi bir gazeteye verdiği röportajda, Cumhurbaşkanı’yla görüştüğünü ileri sürerek  "Başkomutanımız Recep Tayyip Erdoğan bizlere cihat ilan etti. HÖH olarak devletimizin bize verdiği bütün görevleri yerine getirmeye hazırız" dedi.     

Bu şahıs kamu görevlisi. Bir kamu görevlisi 6 ay izin alabiliyor mu, hangi sıfatla savaşmaya gidiyor, hangi örgütte savaşıyor, kamu görevlileri bu durumda işe dönebiliyor mu, ek iş olarak sivillerden özel bir ordu kurabiliyor mu? Konuyu soru önergesiyle Meclis’e taşıyan HDP ve CHP milletvekillerine henüz yanıt verilmedi.

Sandıklar bu yapılanmaların elemanları tarafından ‘güvenlik’e alınacak. 

Kamu görevlilerinin niteliklerini çok daha net örnekleyen bir başka olayı da hatırlatayım. Diyarbakır’da öğrencisini taciz eden İmam Hatip Lisesi öğretmeninin IŞİD’i övdüğü, Hizbullah’tan mahkum olduğu ortaya çıktı. Şimdi tacizden de yargılanıyor olmasına rağmen hâlâ görevden alınmadı, tersine Lice’de bir okula atandı.

Seçimler bu zihniyetteki kamu görevlilerinin gözetiminde ve denetiminde yapılacak.

Öte yandan bu tür yapılanmalara yasal koruma sağladığı için tartışma yaratan 696 sayılı kararname ve YSK yapısını değiştiren kararnameler başta olmak üzere, muhalefeti baskılamaya yönelik kararnameler, edebiyatçı, gazeteci, aktivist gibi tüm muhalifleri baskılamaya yönelik düzenlemeler var. Bunları yeniden saymaya gerek yok.

Muhalefet ise hâlâ ne yapacağını bilmez durumda.

Benim de içinde olduğum bir kesim OHAL kalkmadan, demokratik, özgür bir ortam sağlanmadan seçmen iradesinin sandığa yansımasının mümkün olmadığını savunuyor.

Muhalefetin diğer bölümü ise, koşullara rağmen seçimlerin yapılması gerektiğinde, AKP’nin yarattığı bu baskı ortamının kaybedeceğini bilmesinden kaynaklandığında, eğer seçime şaibe karıştırırlarsa meşruiyetlerini kaybederek iktidarda kalamayacaklarında ısrarlılar.

Bu görüşü savunanlar, ancak demokratik yönetimlerin derdi olan ‘meşruiyet’in bu iktidar için bir anlam ifade ettiğini düşünebiliyor yani.

Memleketin ana muhalefet partisi lideri ise, belediye başkanlarına yapılan operasyona, büyük bir teslimiyeti yansıtan "bütün belediye başkanlarımızı alsanız da İstanbul’u alacağız" sözleriyle yanıt veriyor.

Bu bir yana; etkili, yüksek sesli, tüm farklı muhalif kesimleri peşine takabilecek  "OHAL kalksın" kampanyası  bile yapamıyor, seçimlerin güvenli, özgür, demokratik koşullarda yapılması için talepte bulunmak hiç aklına gelmiyor.  "Seçimleri öne alalım" gibi açıklamalarla havanda su dövüyor. 

Hadi CHP’den vaz geçtik, diğer sol partiler ve oluşumlardan da bu yönde etkili bir çaba görmüyoruz.

Tek istisna Demokrasi İçin Birlik Platformu. Ama ne yazık ki adeta ‘ayıp olmasın’ mealinde temsilen katılım gösteren yapılanmalar ötesinde henüz geniş bir kitleye ulaşabilmiş değil. Temel nedeni de, solun sürekli nükseden hastalığı egosantrizm ve olmayan iktidarlarına helal getirme korkusu.

Şimdi bu koşullarda da olsa "seçim"de ısrarlı olanlara soruyorum; seçmenin iradesini özgürce sandığa yansıtmasını sağlayacak, sandık sonuçlarının güvenliğini alacak, YSK’daki manipülasyonları önleyecek tedbirleri alacak mısınız?

Diyelim başardınız, seçimi kaybetmesine rağmen kalmakta ısrarlı bir yönetimi indirecek saha gücünüz, kamuoyuna önderlik edecek örgütlenmeniz var mı?

Eh o zaman  seçmen de "SADAT bizim için toz zerresi" diyerek meydan okuyan Meral Akşener’in, "Kimse korkmasın. Korkanlar bizim arkamıza geçsin. Her tür tedbiri aldık, her şeye hazırız" diyen Ümit Özdağ’ın sağlayacağı güvenlikle seçime gider!  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
İnci Hekimoğlu Arşivi