Eser Karakaş
Katar konusunda sorun nerede?
Son günlerin popüler konusu Katar ve Katar’ın Türkiye’deki yatırımları.
Bu konu gerçekten çok önemli ama önemi nereden kaynaklanıyor, burada rivayet muhtelif.
Erdoğan doğru söylüyor, yabancı yatırım yabancı yatırımdır, paranın dini, milliyeti olmaz, yeter ki para hareketleri yasal ve meşru çerçevede gerçekleşsin.
Geçerken şu konuya da değineyim, Haziran ayına kadar uzatılan yurt dışından gelecek paranın kökeninin sorulmamasına ilişkin yasa maddesi devletin kara para aklama suçuna doğrudan iştirak etmesidir ve büyük suçtur, bunun da hesabı verilecektir, konuya yasama organının ve yasama faaliyetinin alet edilmiş olması durumu değiştirmez.
Gelelim tekrar Katar meselesine; Katar Kanal İstanbul çevresinde arazi aldı, Antalya limanını aldı, tarım ve tekstil firmaları aldı, Digitürk’ü aldı, İstanbul Borsasının yüzde onunu aldı, Boğaziçi’nin en önemli yasını aldı, ve bunun gibi.
Peki bunda ne sakınca olabilir?
Bu satırların yazarı iyi tanımlanmış kamu hizmeti üreten birimler dışında diğer iktisadi faaliyet alanlarının ciddi bir hukuki çerçevede özelleştirilmesine karşı olmayan, bırakın karşı olmayı, çok destekleyen biri.
AB katılım müzakereleri açılırken yani hukuk devleti sinyalleri verirken Türkiye doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının senede bir milyardan yirmi üç milyara çıkmasını en çok alkışlayanlardan da biriyim.
Ancak, Katar konusunda durum farklı.
Bu yabancı kaynak giriş sürecinde Katar ile birlikte Fransızlar da, İngilizler de, İsveçliler de, Singapurlular da, Norveçliler de gelse hiç mesele yok, anlatmaya çalışacağım.
Monopol (tekel) diye bir kavram var, tek satıcı anlamına geliyor, monopol durumunda iseniz ve üstelik bu durumunuzu kötüye de kullanıyorsanız (hukuk devleti, rekabet hukuku yoksa) çok yüksek fiyatlar koyabiliyorsunuz, tekel rantları elde edebiliyorsunuz; bizim hikayede Katar monopol değil.
Ama, bizim hikayede Katar tam bir monopson durumunda.
Monopson ne demek?
Monopson tek alıcı demek ve eğer piyasada bir hizmetin, bir malın tek alıcısı iseniz aynı tekel (monopol) durumunda olduğu gibi piyasayı, fiyatları, koşulları siz belirleyebiliyorsunuz.
Türkiye’nin içinden geçtiği bu çok talihsiz konjonktürde yani özünde hukuk devletinin tamamen ortadan kalktığı durumda hiçbir yabancı yatırımcı Türkiye’ye yatırım getirmiyor ama Türkiye’nin çok acil ve çok güçlü biçimde yabancı yatırıma ihtiyacı var.
Bu koşullarda da Türkiye’ye sadece Katar sermayesi geliyor, bunun nedenini de başka bir yazıda tartışırız.
Türkiye’nin acil bir biçimde satmaya çalıştığı iktisadi faaliyetlerinin Katar tek alıcısı yani tipik bir monopson.
Borsa İstanbul’un yüzde onu Katar’a satıldı ama bu iş için bir ihale bile açılmadı çünkü Katar’dan başka talep yok; ancak, buna rağmen bu satışın bir ihale sürecinden geçilmeden gerçekleştirilmesi büyük bir suç, bunun da hesabı hukuken sorulacak.
Aynen Varlık Fonuna dahil edilen kamu mallarının Sayıştay denetimi dışında bırakılması gibi, bu da çok vahim bir hukuk ihlali, bir suç.
Katar bu ortamda tipik bir monopson yani tek alıcı ve işlemlerin fiyatını da, koşullarını da kendisi tek başına belirleyebiliyor.
Varlık Fonundan yapılan açıklama İstanbul Borsası'nın yüzde onunun satışından iki yüz milyon dolar gelir elde edildiği belirtildi.
Emin olunuz, bu satışta Katar monopson (tek alıcı) olmasa idi devletin kasasına iki yüz milyon dolardan çok daha fazla para daha iyi koşullarda girebilir idi.
Türkiye’nin hukuk devleti yokluğundan sıkışıklığı yabancı yatırım talebinin, yine bir ekonomi tabiri kullanacağım, yabancı kaynağa olan talebinin esnekliğini adeta sıfırladı, kim neyi ne kadar, hangi koşullarda getiriyor ise kabul etmek mecburiyetinde Türkiye ekonomisi.
Bu durum Erdoğan rejiminin iflasının çok açık bir görünümüdür.
Katar özelleştirmelerde, satışlarda tek alıcı (monopson) durumundadır, Türkiye’nin yabancı kaynak talep esnekliği sıfırdır.
Bu durum aslında milli egemenliğimizin de sonudur.
"Yerli ve milli" diyerek gelinen yer ibret vericidir.