Sibel Hürtaş
Kayıp askerler için maaş tamam; ya hayatları?
Kayıp ya da esir askerler…
Türkiye’nin 1990’lı yıllardan bu yana gündeminde.
Çocukları ya da eşleri polis ya da asker oldukları gerekçesiyle kaçırılan aileler, yakınları için uzun zamandır mücadele ediyorlar.
Yıllardır TBMM’nin, bakanların kapısını çalıyorlar.
Şimdiye kadar hiçbirine samimi ve gerçekten kapı açan olmadı.
Son durakları olan sivil toplum örgütlerinin içten çabaları ise kelimenin tam anlamıyla boşta kaldı.
İnsan Hakları Derneği Genel Merkezi, halihazırda kendilerine başvuruda bulunmuş olan 12 kayıp asker yakını için mücadele yürütüyor.
İHD’nin çağrısı basit:
"Diyalog kanallarını açın, askerleri ailelerinin yanına sağ salim geri getirilmesini sağlayın."
Bu hayat hakkı odaklı sade ve basit talep bile bugüne kadar karşılanabilmiş değil.
Olayı sadece siyasi boyutlarıyla ele almak yanlış olur. Zira bu askerlerin geride bıraktıkları aileleri, sadece kayıplarının ardından duygusal bir yoksunluk yaşamıyorlar, çok ciddi maddi zorluklarla da boğuşuyorlar.
TBMM’nin bu hafta gündemine aldığı torba kanunda tam da bu konuyla ilgili bir düzenleme var. İçişleri Bakanlığı, kayıp asker aileleri için "gaiplik kararı verilmesine" gerek olmadan, ailelerin askerlerin fiili haklarından yararlanmasının kapısını açıyor.
Torba Kanunda yer alan düzenlemenin gerekçesi şöyle:
"Terörle mücadele sırasında alıkonulan veya kaybolan Emniyet Teşkilatı personelinin ailelerinin, gaiplik kararı alınıncaya kadar her türlü sosyal hak ve yardımlardan yararlanmaya devam ederek mağdur olmamaları."
İçişleri Bakanlığı, ailelerin yaşadığı mağduriyetin sadece "maddi" tarafına dikkat çekiyor. Ailelerle bir kez oturup konuşsalardı, kapıyı bu ailelere kapatmasalardı belki böyle bir düzenlemeye bile gerek kalmayacaktı.
Neden konuşamıyorlar?
Çünkü "esirlik" ya da "kaçırılma"nın anlamı bambaşka…
Ramazan Yüce’yi hatırlayan var mı?
Hani Dağlıca’da önce kaçırılan, daha sonra da "hain" ilan edilen asker…
Devlet genelde burada kendi kusurunu örtmek için bu askerleri "hain" ilan ediyor.
Hepsinin boyunlarına arada kalmışlık yükleniyor.
Bu yüzden görünmüyor, görmezden geliniyorlar.
Ama Türkiye vakti zamanında bunları da aştı.
Yine 2007’ye dönelim.
Ramazan Yüce ve diğer kaçırılan askerler, bölgeye giden bir heyet tarafından alınıp, Türkiye’ye getirilmişti.
Bunlar zor değil, daha önce yapıldığı gibi yine yapılabilir.
2015’ten bu yana 12 asker kayıp.
Onlardan biri er Müslüm Altuntaş.
Annesi Songül Altuntaş, kapı kapı gezdi…
Son olarak geçen sene Ankara’da yetkililere şöyle sesleniyordu:
"Bizi de duysunlar, çocuklarımızı bıraksınlar. Bu çocuklar kaç yıldır PKK’nin elinde? Sanki bizim devlete hiç faydamız yok. Devlet niye bir adım atmıyor? Çocuklarımız kurtarılmaya değmez mi?"
Ailelerin de İHD’nin de talebi bu kadar basit aslında:
"Diyalog kanallarını açın, askerleri geri getirin."
İktidar ise çok kolay çözebileceği bu sorunu çözmektense böyle palyatif "çözümlerle" sorunu ortadan kaldırmayı hedefliyor.
Ailelerin yoksulluğu düşünülünce iyi bir adım,
Ama gerçek talepleri bu değil.