İnci Hekimoğlu
Kemal Sunal’ın yaydığı kötülük
En az üç kuşağın filmleriyle büyüdüğü, büyük ihtimalle birkaç kuşağın daha keyifle izleyeceği filmlerdendir, Kemal Sunal filmleri.
Kemal Sunal filmleri, bazen en ağır politik mesajları kahkahaların içine gizler, bazen de sınıf farklılıklarını güldürünün içinden yüzünüze fırlatırdı.
Bu kadar da değildi, o filmler.
Hemen hepsinde, namusluların para kazanamayacağı, zenginlerin ve siyasilerin çıkarları uğruna her şeyi yapabileceği; yoksul halkın imam, siyasetçi, ağa, muhtar gibi itibarlı kişilerin hep birlikte oluşturduğu düzenin içinde yönetilirken öğütülmelerini müthiş bir incelikle hicvederdi.
Mesela ağanın isteği doğrultusunda fetva veren imamı, namuslu bir belediye başkanının çarka çomak sokunca başına gelenleri, herkesin küçümsediği birinin yanlışlıkla mafya dünyasına reis olması üzerine kazandığı itibarı, etkili hitabeti ve olmayacak vaatleriyle halkı peşine takan siyasetçinin sınırsız aç gözlülüğünü bu filmlerde izledik.
Komikti, güldürürdü ama ciddi ciddi de düşündürürdü.
Kibar Feyzo, Koltuk Sevdası, Yedi Bela Hüsnü, Keriz, Zübük…
Nereden icap ettiyse şimdi birden Kemal Sunal’ı hedefe koyan İslamcıların Kemal Sunal filmlerini seyrettiklerini zannetmiyorum.
Seyretselerdi o filmleri ‘kötü’ bulmakla kalmaz hayal gücünün ve absürtlüğünün yetersizliği ile bugünkü "yozlaşma"nın yanından bile geçemediği için çok sıkıcı bulabilirlerdi.
Mesela bu filmlerin hangisinde din eğitimi veren kurumlarda çocuklara tecavüz ‘dizi’ oldu ve cezasız kaldı?
Hangisinde bir imamın erkek kardeşiyle bir olup, kız kardeşine tecavüz ettiğini gördünüz?
Hangi Kemal Sunal filminde bir mafya babasına "en hayırsever iş adamı" ödülü verildi?
Hangisinde, çocuğuna bir anı bırakmak için, deniz kızı kıyafetiyle fotoğraf çektiren 8 aylık hamile bir kadına saldıran muhtar ve mahalleli vardı?
Hangisinde "şehrimizi mahvettik" deyip, kentteki ısınmayı artıracak, hava sirkülasyonunu tamamen yok edecek, yalnız Marmara’yı değil, Ege ve Karadeniz’i de mahvedecek bir beton projesine daha devam edecek kadar ‘trajik’ duruma düşen bir siyasetçi örneği gördünüz?
Hangisinde, sadece pankart taşıdığı için ya da "barış" dediği için yargılanan bir ülkenin yöneticisinin "Artık ülkede inanç özgürlüğü kavgası olmayacak. Artık düşünce, fikir özgürlüğü kavgası olmayacak. Herkes inancında serbest. Fikir, düşünce özgürlüğünde inandığını rahatça konuşabilecek" diyecek kadar aklımızla alay ettiğini gördünüz?
Hangi filmde, dolar önlenemez yükselişiyle piyasaları alt üst ettiği için dünya medyasının gündemine oturmuşken, sayfalarında tek satır yer vermeyerek George Orwell’e parmak ısırtacak bir medyanın konu edildiğini gördünüz?
Ve hangisinde çocuk ve kadına yönelik şiddetin yüzde bin oranlarında arttığı, saldırganların ‘iyi hal"den ve ‘çocuğun rızasından’ bahsedilerek serbest bırakıldığı ya da cezada indirim aldığı bir ülkede bir gazetecinin, bütün bunları yozlaşma saymayıp, filmleri yoz bulma saçmalığına denk geldiniz?
Gerçekten, bugün olup bitenlerle karşılaştırıldığında Kemal Sunal filmlerindeki hiciv, absürtlük, tiplemeler falan çok yetersiz kalıyor.
Günlük yaşamımıza her alandan yayılan bunca kötülük, çürüme, adaletsizlik ve vicdansızlık filmde görsek inanamayacağımız boyutlara varmışken, Kemal Sunal filmlerinin kötülük yaydığını söylemek, itiraz edenlere de parmak sallayarak "haddinizi bilin" demek, "güç zehirlenmesi"ni de aşan, ancak zehrin gücüyle açıklanabilecek bir durumdur.
"Zehrin gücü"nü de ayrıca açıklamaya gerek yok sanırım.