Ömer Faruk Gergerlioğlu
Kendini yakan işçi ve vicdansız komplo teorisyenleri
TBMM önünde kendini yakmak isteyen var, benzini döküp ateşe veriyor, ana akım medyada haber olmuyor, haber olmaz tabii , bu memlekette ana akım medya Ege sularında bir aile faciası olan Maden ailesi hakkında tek bir haber yaptı mı?
Bu yakma olayının yüksek medyatik haber değerini umursamamaktan daha büyük ayıp ve günah olanına gelelim mi? Bu olayın küresel güçlerin tezgahı olduğunu ispatlamaya çalışan iktidar destekçisi İslamcı yazarlar korosu
Dün mazlumdular, bugün zalim oldular. Dün başörtüsü yasağı protestolarında okulda değil, protesto gösterisinde geçirdiği trafik kazasında bacağı kesilen kıza ağlayan başörtülü bazı kişiler bugün bu yürekten yükselen feryada, kendini ateşe veren öfkeye kulak tıkamış durumdalar. Allah'a şükür dün de bacağı kesilen kızın yanındaydım, bugün de TBMM önünde kendini yakan kızın yanındayım, Allah şaşırtmasın insanı
Kimi Abdullah Gül'ü tehdit eder, adeta "aday çıkarsan bacaklarını kırarız" der saray yazarları korosu olarak kimi de bir insanın en son feda edeceği canını ateşe vermesiyle alay eder, komplo teorileri kurma vicdansızlığı sefilliğine düşer. İnsanların güçlü zamanlarında gerçek yüzü tanınırmış, belli. Bir felaketi, bir çöküşü yaşıyoruz. İslamcı kalemlerimizin ne derece vicdansız olduğunu yakinen gözlemliyoruz. Bilsinler ki güç zehirdir onlara her be an, çünkü bu denli vicdan sızlatan bir olayın karşısında konumlanıyorlarsa zaten o gücün bin katı olsa yine mağlup olacaklardır.
Bir toplumda kırılma anıdır, fakirlikten, adaletsizlikten bir insanın kendisini ateşe vermesi. O zamana kadar susan tüm taş kalpler dile gelir, vicdanlar pasını siler, göz yaşları duramaz yatağında. Ama öylesine bir gözü dönmüşlük hakim olmuş ki bir insanın can feryatlarını bile istihzayla karşılayan dehşet veren bir vicdansızlıkla karşı karşıyayız.
Bu tablonun bir benzeri çok kötü bir yerde yaşanıyordu. İlk Hristiyanlar arenalarda aslanlara parçalatılıyorken tribünleri dolduran Romalılar gülerek bu manzarayı izliyorlardı. Hatta aslandan kaçan Hristiyanlara gülüyor, parçalama saniyesini kaçırmamak için izdiham yaratıyor, birbirlerinin üstüne yığılıyorlardı. Turistik gezilerde arena kalıntılarını gezerken rehberlerin şu sözleri kulağımda hep çınlamıştı. "Hristiyanlar bu zalimliklerin yapıldığı arenaları korumak istememiş, tarihi, eser olarak bile yaşatmak istememiştir, zira hatırası çok ağırdır" Ama şimdi kendisini yakan zavallı bir işçiyi bile küresel güçlerin oyunu gören kişi kendisini Müslüman görüyor..!
Bunları niye yazdığımı insanlığın, adaletin, siyasetin nasıl iflas ettiğinin tarihi bir belgesi olan işçi kardeşimin sözleriyle sizi başbaşa bırakarak anlamanızı istiyorum
Meclis önünde kendini yakmak isteyen 15 yıllık kalıpçı ustası Sıtkı Aydoğmuş'un anlattıkları şöyle:
''15 yıllık kalıpçı ustasıyım. 2013 yılında SİNPAŞ'a bağlı Delta isimli bir taşeronda çalıştım. 13 Şubat 2013'te hiçbir iş güvenliği olmadığından kaynaklı şantiyenin üçüncü katından düştüm. Kaburgam kırıldı, omuriliğimde ve kafatasımda zedelenme oldu. Hastanede tedavi altına altındım. Omurilik zedelenmeme sebebiyet verdiği için bir aylık tedavi sürem boyunca hastanede hiç kıpırdamadan yatmak zorunda kaldım. Tam bir ay!
Bizlerin ancak cenazesinin değerli olduğu bu ülkede, firma yetkilileri hastanede yanıma geldi. Benim tedavi sürecimde yardımcı olacaklarını, şikayet etmemem durumunda bana ev alacaklarını, araba alacaklarını, para vereceklerini vaat ettiler. Bir ayın sonunda sanki bir köpeği dışarı atarmışçasına hastaneden çıkınca beni sedyeyle evimin kapısının önüne bırakıp çekip gittiler. Ha bir de 200 TL verdiler, sadece 200 lira!
'40 BİN LİRA KREDİ ÇEKTİM'
Bunun üzerine yine 2013 yılında SİNPAŞ'ı mahkemeye verdim. Gerek mahkeme süreci için gerekse çalışamadığımdan dolayı hayatımı sürdürebilmem için çeşitli ihtiyaçlarımı karşılamak suretiyle 30 bin TL kredi çektim. Yetmedi, 10 bin TL daha kredi çekmek zorunda kaldım.
'6 KERE HAKİM DEĞİŞTİ, MAHKEME HÂLÂ SÜRÜYOR'
5 senedir bu mahkeme devam ediyor, bu süreçte işsiz kaldım, tam 6 kere hakim değişti ama mahkeme hâlâ sürüyor.
SİNPAŞ ile mahkemelik olmamdan kaynaklı girdiğim her yerde beni işten çıkartıyorlar. Hatta bu yüzden kimi yerlerde kaçak çalıştım, sırf üç kuruş para kazanabilmek için. İnşaat işçisine her şeyi geçtim ücreti dahi verilmiyor, bedavaya çalıştırmak peşindeler. Sigortalarımız eksik ve gerçek ücret üzerinden değil, asgari ücret üzerinden yatırılıyor. Devletin bize verdiği Asgari Geçim Ücreti'ne patronlarımız sağ olsun el koyuyorlar. Göstermelik iş güvenliğinin olduğu şantiyelerde cambaz gibi çalıştırılmaya mecbur bırakılıyoruz.
'BİR MİLLETVEKİLİ GELSEYDİ KENDİMİ YAKMAYACAKTIM'
TBMM önüne sadece sesimi duyurmak için gittim. Giderken kendimi yakmak gibi bir niyetim yoktu. İstiyordum ki sadece bir milletvekili gelsin, inşaat işçisinin sorununu dinlesin, yaşadıklarımızı bir bilsin. Bir milletvekili gelseydi hiçbir şey olmayacaktı. Sırtımı duvara dayadım, elimde benzin bidonuyla bekledim. Ben bir milletvekilini beklerken, apar topar polisler üzerime geldiler. Hiçbir şey yapmayacaktım aslında. Polisleri öyle görünce, ben de dayanamadım. Üzerime benzini döküp çakmağı çaktım, kendimi ateşe verdim. Sadece bir milletvekili ile görüşmek için illa ölmek mi gerekiyor?
'15 TEMMUZ'DA SOKAKLARDAYDIM, REVA GÖRÜLEN BU MU?'
Ben 15 Temmuz'da iki gün sokaklardaydım. Bana reva görülen bu mu? Tecavüzcüler, hırsızlar mahkemenin ön kapısından girip arka kapısından çıkıyor, ama biz işçiler ölene kadar süründürülüyoruz. Hakkımızı istediğimiz için süründürülüyoruz.
Ben adaletsizliğin her zaman karşısında oldum, ama en ağır biçimde yaşadım adaletsizliği. Sadece sesimi duyurmak istiyorum"