Murad Mıhçı
Kentsel hafıza ve rantsal dönüşüm
‘’Fakat tümüyle kentsel bir görünümü olan Charlotte caddesinde oturduğundan o kadar emin olmasa, pencereden dışarı baktığında gördüğü şeyi, gri gökyüzü ve gri toprağın birbirinden ayrılmayacak şekilde iç içe girdiği bir çöl sanabilirdi.’’
Franz Kafka, Dönüşüm
Bu haftaki yazım, bugüne kadar yazmış olduğum yazılarımdan biraz farklı olacak. Geçen günlerde bir arkadaşımla konuştum. Gerçekten çok morali bozuktu. ‘Hayırdır, ne oldu? Bir sorun mu var?’ sorusunun çok sık sorulduğu bir zamandan geçiyoruz. Toplumun neredeyse her kesiminde sorun yaşayan insan sayısı epeyce çok.
Arkadaşımın yaşadığı sorun ise bu dönemin iktidarının rantsal dönüşüme nasıl baktığının özeti gibi. Neyse arkadaşım özelinde genel sorunu yazayım. Arkadaşımın çalıştığı kurum BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ olunca çok derinlere inmeye gerek kalmıyor. Fakat bu sefer durum bambaşka.
Yıllar evvel BOĞAZİÇİ Üniversitesi’nde akademik ve idari personellerinin sorunlarını fark eden eski Rektör PROF. DR. ERGUN TOĞROL uygun koşullar sunarak 1987- 1988 yıllarında bir kooperatif kurulmasına öncü olur. Bu kooperatif görece şehir merkezinin dışında, yerel halkın Köpek Yaylası diye bildiği bir bölgededir ve eski İstanbul’un güzel bir tarihi tepesinde inşa edilir. Rektör TOĞROL, çalışan tüm kesimlerin konut ihtiyacını karşılamak adına uygun koşullar sağlamak amacındadır. Bu yer, BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ MENSUPLARI KOOPERATİFİ adını tüzel kişilik olarak alır.
Arkadaşımın babası da bu fırsatı kaçırmaz ve mütevazi bir konut satın alır. Bu sayede altı çocuğunu o mütevazi evde büyütür. Her çocuğunu üniversiteye yollar. İnşa edilen bu bloklar yüksek katlı olmayan ve çevresi yeşil bir site içindedir. Bölgeyi bilenler, tepede olan bu yerin deprem açısından da korunaklı bir bölge olduğunu bilir. Arkadaşımın söylemine göre metro inşaatından sonra etrafta rant müteahhitleri gezmeye başlamış. Anlayacağınız üzere herkesin gözü yüksek binaların dikilme ihtimali olan ve çevre yeşil alandan da ekstra blokların çıkabileceği bu yerlerde.
RANT ÇETESİ DEVREDE
Yakın zamanlarda arkadaşımın ailesinin bulunduğu bloka da rant müteahhitlerinden bir tanesi dadanmış ve dairelerin birkaçını ikna etme neticesinde hiçbir hakkı olmamasına rağmen binanın genel yapısına da zarar vererek binadan parçalar almış. Karot denilen bu parçaları kendine yakın test şirketlerinde analiz yaptıracağını tahmin etmek için hiç de zor değil. Konuya hâkim olanlar bu karotların aslında belediye tarafından incelenmesi gerektiğini gayet iyi bilir. Bu karot analizlerini yapan rantçı özel şirketlerin türediğini de belirtmek gerekiyor. Tam da bu anlamda zaten işin tezatlığının vahameti ortaya çıkıyor. Muhtemelen bu testlerde bina sorunlu çıkacak veya çıkarttırılacak. Yasal olarak acil boşaltılması gibi bir sonuç konut sakinlerine dayatılacak.
Bu arada karotlar öyle düşmanca bir şekilde alınmış ki binanın dış yüzeyinde yeni yapılan yalıtımların işlevi neredeyse kalmamış. Muhtemelen karotların test sonucu olumsuz çıkacak ve binada yaşayanlar hiç akıllarına gelmeyen bir durumla uğraşmak zorunda kalacak çünkü yasaya göre 45 gün içinde yaşadıkları yerleri terk etmeleri gerekecek. Günümüzde kiralık yerlerin ne rakamlarda olduğunu düşünürsek devletin verdiği 1.500 lira ile bir yer bulmalarının imkânsız olduğunu hemen tahmin edebilirsiniz.
Bunun üzerine zaten işinde gücünde ve mütevazi hayatları olan bu insanlar yasal koşullar için çeşitli avukatlarla görüşmüşler. Güvenilir buldukları avukatların istediği paraları da tahmin edersiniz. Bu avukatlar, avukat olmanın ötesinde oraya dadanan ve rant mafyası diyebileceğimiz ve nerelerden beslendiği tahmin edilebilecek kesimlere karşı güçlü durmanın ön koşulu olarak görülmekteler.
Hemen aklımıza Okmeydanı’ndaki FERHATPAŞA MAHALLESİ geliyor. Bölgede yaşamını idame ettiren insanların ellerinden mallarının rant uğruna alınması hafızalarda yerini koruyor.
Aslında bir yandan da ben yaşlarda olanların aklına finalde kötülerin kaybettiği siyah beyaz filmler geliyor. Aklıma ilk gelen film SULTAN filmi oldu. Filmin konusunu hatırlayanlar vardır.
‘Gecekondu semtinde yaşayan, civar evlere temizliğe giden dört çocuklu dul bir kadındır Sultan (Türkan Şoray). Gönlünü minibüs şoförü Kemal'e (Bulut Aras) kaptırır. Kemal'in muhtar babası, çevre yolu yapımı nedeniyle üzerinde gecekondu bulunan arsalara göz dikmiştir. Bu binaları ele geçirmek için mahallenin bir bölümünü kandırır. İnşaat izini için Muhtar mafyavari müteahhitlerle işbirliği yapar. Bu sahtekarlığa sessiz kalanlar da büyük zorbalıklara muhatap olur.’
Nihayetinde TÜRKAN ŞORAY’ın mücadelesiyle arsalar rant mafyalarına teslim edilmez. Bizler ise bu tarz filmlerin finalinde sevinir, mutlu olurduk. Lakin gerçek hayatta işler filmlerdeki gibi yürümüyor. Siyasetten ve belediyelerden beslenen rant mafyaları çoğu zaman kazanabiliyor. Bu nedenle rant için biçilmiş kaftan olan ÇIRÇIR denen bu bölge belki de şimdiden birilerinin iştahlarını kabarttı. Kabartmadıysa bile çok yakın bir gelecekte bunun olacağını öngörmek için kâhin olmaya gerek yok.
HAFIZAYA TALAN
Tam bunlar olurken güzel yeğenim, Fransa’da eğitim için STRAZBURG ÜNİVERSİTESİ’nin Moleküler Kimya Bölümü’nden davet aldı. Gittiği şehir tarihle iç içe. Bir süre önce yüzlerce yıllık tarihi olan ve muhtemelen Almanlardan kalma bir salonda yapılan klasik müzik konserine kemanıyla katıldı. Salon kendi içinde müthiş bir geçmişin, tarihin hafızasını taşıyordu. Büyüleyici olan bu ortam muhtemelen izlemeye gelen insanları kapıdan girerken bile cezbediyor olmalı. Bizler ise hepimize ait tarihi yerlerin talan edildikten sonra sürekli yıkılıp çoğu zaman eğreti bir şekilde yeniden yapılmasıyla karşı karşıyayız.
Yeniden yıkıp yapma her daim birçoğumuz için zarar, pek az insan için kâr anlamına geldi. Bu haftaki yazımın büyük bir bölümünde, Boğaziçi Üniversitesi’nde çalışan eğitim ve idari kadrolarının kurduğu kooperatifin yaptığı dairelere dadanan rantçıları duyurmak istedim. Benzer durumlar kentsel dönüşüm diye adlandırılan ama esasen rantsal dönüşüm olarak tabir edilmesi gereken yerlerde de geçerli. Bu rant avcılarının tuzağına düşmemek için toplu bir ses verilmesi şart. Umarım rantsal dönüşümler Türkan Şoray ve Bulut Aras’ın filminde olduğu gibi güzel bir sonla biter.
AYVALIK SARMISAKLI PLAJI İŞGALİ
Yakın zamanda iş arkadaşımdan öğrendiğim bir hak kaybını sizlerle paylaşmak isterim. Balıkesir Ayvalık’ta bulunan SARMISAKLI PLAJI’nın yakınında bulunan oteller, şezlongları koyarak ‘Halk plajlarını kiraladık’ diyorlarmış ve yıllardır o bölgede yaşayan ya da başka otellere gelen misafirlerin denize girmesini son dönemlerde engelliyorlarmış. İstanbul’da da Prenses Adaları’ndaki halk plajlarının çoğunda buna benzer bir durumla karşı karşıyayız. Bu soğuk günlerde plajlardan bahsetmek kulağa garip gelse de aslında bu plajların ranta dönüşmesi bu günlerde yapılan anlaşmalarla sağlanıyor.
Anayasa’nın 43.maddesi ile 3621 sayılı kanunların 5 ve 6.maddeleri gereği uygulanması gereken yasaların uygulanmaması bölgedekilerin hak kaybına ve rantçıların kazancına sebep oluyor. Kıyı kanunlarını Meclis’te kabul eden siyasileri bu konuda yaptırımların güçlenmesi için mücadele etmeye davet ediyorum.
Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.