Kim bu 'silahlandırılmış adamlar'

Bu konu, bir özel davette kısık sesle söylenmiş değil, ülkenin en önemli gündem maddesi olmalıydı. Bahsedilenin bir tür kontrgerilla yapılanması olduğunu her halde herkes fark etmiştir.

Ülkenin ana muhalefet partisi başkanı herhangi bir ülkeyi alt-üst edecek bir istihbarat açıklıyor.

Diyor ki;

"Çok net biliyoruz ki iktidar gece adamlarını silahlandırmıştı, sopalar dağıtmıştı, duyumlar aldık ve arkadaşlarımızla karar verdik, böyle bir hareket yapsaydık kesin kan dökülecek ve süreç bizim kontrolümüz dışında başka bir mecraya akıtılacaktı.. Gençlerin enerjisine gem vurduk biliyoruz, kararımızın doğru veya yanlış olduğuna tarih karar verecek."

Peki bu istihbaratı nerede açıklıyor? 

Onur konuğu olarak katıldığı Bab-ıâli toplantılarının sonuncusunda. 

Biz nasıl öğreniyoruz?

Seçkin Bab-ıâli mensuplarının ve sınırlı sayıda davetlinin katıldığı toplantıda yer alan Cumhuriyet yazarı Orhan Bursalı’nın aktarımından.

 Bizler ‘seçkin’  Bab-ıâli mensuplarından olmadığımız için bu tür toplantılarda bulunamıyor, dolayısıyla CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na  şu soruyu soramıyoruz.

Sayın Kılıçdaroğlu bu kadar önemli bir bilgiyi aldınız ve bugüne kadar sustunuz öyle mi?

 Sandıklar kapandıktan sonra mühürsüz oyları geçerli sayan bir YSK’ya ve yüzlerce usulsüzlük iddialarına rağmen, halkın yüzde 50’si ayaktayken siz, kamuoyunun karşısına çıkıp "şaibeyle seçimi almaya çalıştıkları yetmezmiş gibi, milis güçlerini silahlandırdıkları ve halkın üzerine salacakları istihbaratını aldık. Bunlar halkı birbirine kırdırmayı bile göze almışlar, koltuk uğruna" diye ortalığı ayağa kaldırmak yerine nasıl susup oturdunuz? 

Özrünüz kabahatinizden büyük Kılıçdaroğlu.

Peki bu kararı tek başınıza mı aldınız, yoksa PM ve MKYK gibi kurullarınızın görüşü de mi bu yöndeydi?

Belli ki aldığınız istihbaratta başka ayrıntılar da var ki; "İktidar silah ve sopa dağıtmıştı" diyorsunuz. 

O zaman niye kesinleşmemiş, tartışmalı, insanların sokaklara çıktığı bir ortamda  Başbakan Binali Yıldırım ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın apar-topar "başkanlık" ilan edişini izlediniz de, halkı bilgilendirmeyi seçmediniz?

Soru çok, ama benim derdim ne Kılıçdaroğlu, ne başka bir isim. CHP de değil aslında.

Referandumda "Hayır" diyenlerin büyük çoğunluğu gibi derdimiz; bir yanda basiretsiz ve siyaset üretemeyen siyasiler ile hırslarının ve ortaçağ özlemlerinin esiri olmuş amorf siyasetçiler arasında sıkışıp kalmış oluşumuz.

Yalnız referandum sürecini değil bundan böyle ülkenin bugününü ve geleceğini bu denli ilgilendiren bir bilgiyi, "evet" diyenleri bile tedirgin edecek, düşündürecek hatta vicdanlarını harekete geçirecek bir unsur haline getirememekten bahsediyorum.

Bu konu, bir özel davette kısık sesle söylenmiş değil, ülkenin en önemli gündem maddesi olmalıydı.

Bahsedilenin bir tür kontrgerilla yapılanması olduğunu her halde herkes fark etmiştir.

Kaldı ki; Gezi olayları sırasında ortalığa salınan palalılar, 15 Temmuz gecesi köprüde boğaz kesen, silah çeken sivillerle adeta "demo"sunu yaptıkları bu yapılanmanın işaretlerini kamuya açık biçimde dile getirenler de oldu.

Örneğin 15 Temmuz gecesi Abdurrahman Dilipak arka arkaya tweet atarak "silahlarınızı alın çıkın" diye bağırıyordu.

Dilipak ayrıca, SADAT adlı özel güvenlik şirketinin Ortadoğu danışmanı. Bu önemli bir bağlantı çünkü SADAT’ın kurucusu emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başdanışmanı.

Şaibeli bir kuruluş olan SADAT, CHP Milletvekili Fikri Sağlar’ın Başbakan Binali Yıldırım’a "SADAT, Tayyip’in silahlı örgütü mü?" diye sorduğu önergenin de konusu olmuştu.

Bir hatırlatma daha yapmakta yarar var. Referandum gecesi, ‘gazeteci’ diye anılan Cem Küçük "Savaşa hazırlanın" demişti.

Askeri vesayet döneminin, farklı isimler altında kurulmuş ‘özel güvenlik’ şirketleri ve ‘sivil toplum örgütü’ gibi görünen dernekler aracılığıyla yaptığı örgütlenmeyi şimdi de AKP’nin yapması karşısında ana muhalefet partisinin sessizliği kabul edilemez. 

"Silahlı adamlar" meselesi gündem yapılacak, tartışılacak, önlem alınacak ve imkansız bile görünse yargıyı zorlayacak bir mesele ama maalesef, mecburen öğrenme şeklimiz de eş değerde önemli ve tartışma konusu haline geliyor.

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi