ayşe düzkan
kınayın kendinize
domates bu hafta ucuzlamış biraz, pazarda 3.5 liraydı. ama yumurta öyle böyle değil. elektrik ve doğalgaz zamlarının acısı havalar soğuyunca çıkacak. türkiye’de gelecek endişesi uzun zamandır herkesin başında olan bir dert ama gelecek’le aramızdaki süre kısaldı, yaşlılığını düşünebilen kalmadı, gelecek ay nasıl geçinebileceğimizi düşünüyoruz.
emeklilere bayram ikramiyesi, parti üyelerine çeşitli destekler gibi önlemlerine rağmen pahalılık herkesi yakıyor. iktidara toz kondurmayanlar bile memnuniyetsizlik içinde.
akp’nin böyle durumlarda genellikle başvurduğu iki önlem var. bunlardan en etkilisi bir uluslararası gerilimle ekonomik krizin sorumluluğunu "dış güçler"e yüklemek. bu açıdan, rahip brunson meselesi ilaç gibi geldi demek yanlış olmaz. ‘doların yükselmesinden bize ne’ diyen yok artık, hayatında yabancı bir banknotu düğünde geline takıldığında ancak gören, bırakın yurtdışında alışverişi, pasaportu bile bulunmayan, birikim/yatırım falan yapması hayal olan insanlar dolarla benzin, benzinle domates fiyatı arasındaki ilişkiyi biliyor ama doların yükselmesini, reis’in abd karşısında dik durmasına bağlıyor.
ikinci önlem de hepimizin malumu. kürtlerle ilgili bir gündem yaratıp milliyetçi hezeyanları harekete geçirmek. "vatan elden giderken" kimsede domatesi, yumurtayı, doğalgazı düşünecek hal bırakmamak.
bayram değil, seyran değil, seçim bitmiş, artık ne kadar meclis olabilirse, meclis toplanmış, iyi kötü kabine kurulmuş. bu ortamda "hdp’yi destekleyenlerden hesap soracağız!" açıklamasının gündemi değiştirmekten başka ne anlamı ya da işlevi olabilir?
böyle bir açıklama karşısında, 6 milyon seçmeni temsil eden partinin sahipsiz olmadığını vurgulamak tabii ki gerekiyor ama bu konuda söylenecek tek şey bu mu? örneğin, o 6 milyon seçmenin domatesi akp seçmeniyle aynı fiyata aldığını hatırlatmak iyi olmaz mı?
benzer bir durum yüksekova’da, bir astsubay eşinin ve bebeğinin hayatlarını kaybettiği patlamayla ilgili de söz konusu bence. ister pkk tarafından gerçekleştirilmiş ister lpg kaynaklı olsun, böyle bir olayın bir anne ve bebeğin hayatını kaybetmesinin yarattığı üzüntü ve infialden başka noktalara taşınacağına şüphe yok. yani zaten yüksekova’da gerçekleşmiş olup da kürt meselesine bağlanmayan ne var şu hayatta?
şuna şüphe yok; gazetecilik, hele de bugünün ortamında, herhangi bir olayı, yerinde incelemeyi, tanıklarla konuşmayı gerektirir. nitekim, o acı hadiseden birkaç gün sonra, sanırım mezopotamya haber ajansı’nın yaptığı haber, patlamaya ve hemen sonrasına tanık olanların ifadeleri, aracın görüntüsü, lpg patlaması ihtimalini çok güçlendiriyor, her şey bir yana, arabanın altında, bir mayın patlamasının oluşturacağı çukur yok!
ama böyle bir olay karşısında bu kadar çok gazetecinin aklına ilk gelen şeyin kınamak olması tuhaf değil mi? mesleği gerçeğe ulaşmak ve bunu halka ulaştırmak olan bir insan neden kendini -hayırlı bir şey olduğu zaten şüpheli olan- kanaat önderliğine atar?
benzer bir şey, siyaset için de geçerli bence. diyelim ki, olayı -üstlenmemiş olmasına rağmen- pkk gerçekleştirdi, özellikle chp açısından, bunu kınamak için bile bizzat orada olmak, eşini ve çocuğunu kaybetmiş olan astsubayla, ilk görgü tanıklarıyla, bebeği hastaneye götürenlerle görüşmek gerekmez mi?
iktidar, "kürt" kelimesini, yanında "terörist" kelimesini sarf etmeden kullanan herkese bir pkk bağlantısı atfetmeye çalışıyor olabilir. iktidar "kürt" ve "özgürlük" kelimelerini aynı cümle içinde kullanan herkesi kriminalize etmek niyetinde olabilir. ama içinde pkk geçen herhangi bir cümle karşısında siyasi bir tepki yerine, "benim onlarla alakam yok" refleksi vermek tam da isteneni yapmak oluyor mu?
biliyoruz, savaş korkunç bir şey. o genç kadının ve bebeğin canını almış olmasa da korkunç çünkü başka kadınları ve başka bebekleri canından ediyor. ancak bir bütün olarak savaşı kınamanın tekil bir olayla ilgili tutum almak anlamına gelmeyeceği, insanların acılarına derman olmayacağı muhakkak.
ama herhangi bir olay karşısında yapılacak tek şey tutum belirtmek midir? o tekil olayla ilgili gerçeğin tamamına ulaşmadan, tutumları kıyaslamak, tutumları yarıştırmak siyaset olabilir mi? hiçbir şey o genç kadını da, o bebeği de geri getirmez ama eğer ki patlama lpg’den kaynaklandıysa, bir üretim hatasının olup olmadığını, bu hatanın kimden kaynaklandığını araştırmak ve açıklamak belki başkalarının canını kurtarır. varsa öyle bir hata da kınanmayı hak etmiyor mu?
siyaset kimin daha iyi, daha vicdanlı, daha tutarlı olduğunun saptandığı bir "er" meydanı değil ki. kurallarını bugünkü iktidar bir yana, cumhuriyet’in kuruluşundan beri gelmiş geçmiş iktidarların, kendilerinin kazanacağı şekilde belirlediği bu muharebeye neden girelim?
"vatan"ı gerçekten sevenler, bu topraklarda yaşayanların refahını ve mutluluğunu hedefleyenler ve onların da kimler olduğunu gayet iyi biliyoruz. ama artık bundan bahsetmelerinin zamanı gelmedi mi?
son olarak, olay hakkında konuşanlardan birinin bugün gözaltına alındığını okudum. umarım sahipsiz değildir, sahipsiz kalmaz.