Aytül Hasaltun Bozkurt
'Kirasını ödeyemeyen birçok sanatçı ya atölyesini kapatıp taşındı ya da ortak mekanda birleşti'
Çınar Eslek merakıyla, azmiyle, gerçekle kurduğu dürüst ilişkilenme biçimleriyle, kadınlığı, sanatı, mücadeleyi yaşama biçimleriyle Piya Sanat Kolektifi çevresinde beni en çok etkileyen sanatçılardan biri olmuştur her zaman. Pek çok yeni ressam adayı yetiştiren, çok okuyan, çok bakan, çok soru soran çok gülümseyen kadim dostum Çınar’ı Sizlerle buluşturduğum için çok mutluyum. Onun kendi deyimiyle "tekinsiz" karanlık eserlerine bakmak, boya ve tiner kokulu atölyesinde olmak benim için çok farklı, çok açıcı deneyimlerdi her zaman. Gerçeğe cesaretle bakan bu kadını tanımanızı çok istedim. İyi bir pazar günü ve iyi okumalar dilerim.
Çınar merhaba, pandemiyle birlikte hiç alışık olmadığımız türde yaşamaya başladık. Sergi salonlarıyla ilgili bir yasaklama şu an için yok ama merak ediyorum; plastik sanatlar alanında üretim yapan sanatçılar için neler değişti ve zorluklar ve kolaylıklar ne ve ne gibi baş etme yöntemleri buldular ya da buldunuz? Sen kişisel hayatında neler yapıyorsun?
Salgın dönemi online ders verdim şimdi ise bir çok endişem olsa da canlı derslerime başladım.Geçen sonbaharda olan deprem endişelerim ve güvensiz noktalarım zaten tetiklenmişti sonra üstüne bu dönem geldi. Yine de çok iyi idare ettim. Fransada yaşayan küratör Yekhan Pınarlıgil daveti ile Kasa Galeri'de geçen mart ayında olacak sergi aralığa ertelendi. Tabii başka bir sürü sergi de ertelendi. Elbette sağlık çok daha önemli, sanat çok öncelikli elzem bir yerde değil ama seni besleyen kaynaklarının elinden alınıyor olması bence çok kaygı verici. Burada mesele sergi yapıp yapmama meselesi değil aslında. Mesele senin elinde var olan, aslında bir şekilde de zorla elde ettiğin kaynaklarının olağanüstü bir durumdan dolayı elinden alınması. Ve dolayısıyla orada beslenme kaynağının olamaması. Tabi ki şu anda olduğu gibi iletişim halinde olmak da hepimiz aynı düzlemdeyiz. Alanlarımızın sınırları çok fazla belli. Halbuki daha fazlasına ihtiyacımız var. Şimdi ülkeler bir bir kapanıyor. Daha da artacak… Göçmenlik sorunları bir anda bitti mesela, o da çok acayip bir durum. Komplo teorilerine meyilli değilim, çözümsel olmayan, insanı psikolojik ve sosyolojik olarak ayakta tutmayacak savlar ama şunu biliyorsun; salgından dört beş gün önce göçmen sorunu vardı. Yunanistan kapılarını kapayınca sınırda kaldılar ve bir anda göçmen sorunu bitti mevzu bahis bile olmadı hiçbir şekilde, konuşulmadı bile. Tabi ki bir çok ülkenin işine yaramış olabilir böyle bir konu ama şunu anlıyorsun; Kendi vatandaşı olmayan kişilere destek de olmayacaklar. Fonlar alınıyordu mesela Avrupa’dan. Bir sürü sanatçı alıyordu geçmişte. Artık bu fonları almak daha zorlaşacak. Tabi ki online denilen bir yeni hal var ama tezat bir taraftan da hem açıksın hem kapalısın. Sorun sistemin baştan sorunlu olması.
Ressam: Çınar Eslek / Eser adı: Twins
Önümüzdeki birkaç belki de on seneyi buna ayıracağız gibi geliyor bana da
Bir de sancılı bir dönem aslında. Geçenlerde bir arkadaşımla konuşuyorduk "Çınar niye bu kadar kaygılısın? Biz hem daktiloyu gördük hem bilgisayar gördük şimdi yapay zekayı göreceğiz …" dedi. O bunun şahane olduğunu düşünüyor. Bu süreç dünyayla ilgili büyük bir adım aslında. Nereye evrilecek belli değil ama en adaletsiz olan, bizim gibi adaletsizliğin ve eşitsizliğin olduğu ülkelerin problem yaşaması. Evet dünya krizde ama bu kriz bizi çok daha fazla etkileyecek. Sanatsal anlamda, ekonomik anlamda biz bu krizin içinde çıkabilecek miyiz bilemiyorum. Zaten sistemle ilgili çoğumuzun derdi var, önümüzde çok daha ağır bir süreç olacak diye düşünüyorum.
Bizim alan da pek çok alan gibi hazırlıksızdı bence. Sanatın dallarını da ayrı düşünmemek gerek bence. Plastik sanatlar ya da tiyatro ya da dans… Sıkıntılarımız birbirine yakın. Tiyatroda da sergileme gerektiren bizim işimizde de arka alanda pek çok emekçinin, çoğunlukla güvencesiz çalışıyor oldukları görünür hale geldi. Ayrıca sanat kurumlarının arşivleri vardı ama kapalıydı. Google Art’ın bir projesi var 2000’den fazla müzeyi sanal olarak gezebilecek şekilde bir platform oluşturmuşlar. Pandemiyle beraber sanal müze/sergi gezme diye daha da yaygınlaştı. Galeriler daha çok sanatçı sohbetleri gibi etkinlikler yaptılar. Ya da sergi oluyorsa sergiyi bir takım çekimlerle görünür hale getirdiler. Müzeler de arşivlerini açtılar ama bunlar çok önceden düşünülmüş ve alt yapıları oluşturulmuş tasarılar değildi, anlık hareketlerdi aslında. Google’ın tasarımı pandemiyle başlamadı bildiğim kadarıyla ama zaten gelişmiş bir ağları var ve ileride neler olabilir diye sordukları için hazırlıklılardı diye düşünüyorum. Bizler emekçi olarak ayakta nasıl durulur, nasıl birbirimize destek olabiliriz, destek alma-verme imkanları nelerdir onlar üzerine daha çok konuştuk. Galeriler de sanatçılar bu koşullarda nasıl daha fazla görünür hale getirebiliriz diyerek sanal platformda yer aldılar ya da öyle soru sordular. Instagramda çok fazla konuşma, sohbet oldu. Sanatçılar kendilerini ifade etmek için sosyal bilimler çalışanları yeni açılan sorulara cevaplar üretmek için aktif hale geldiler.
Bir çok yaklaşım vardı ama "Ha, bu çok iyiymiş, ne gerek var bu kadar uğraşıyor muşuz" yaklaşımı da vardı. Bir yandan sanal platformda görünür olma imkanı çok daha fazla. Ama bir yandan da işte aslında bunun sıkıntıları var, bir sürü emekçi var, sanat emekçilerine nasıl destek olabiliriz ya da bizim ilerdeki güvencemiz nasıl olacak tartışmaları vardı. Çeşitli desteklerde oluştu aslında. Kişiler Zoom üzerinden bir araya geldiler. İzole Project gibi bir çok grup oluştu destek amaçlı. Omuz Dayanışma ve Paylaşım Ağı desteklemek için imkanlar bulmaya çalıştı. Saha Derneği, yurtdışında olabilecek sergiler için destek olmak üzerine öncesinde oluşturulmuş bir platformdu.Şimdi buradaki sanatçılara ya da insiyatiflere destek amaçlı kendi aralarında oluştukları kaynak, ihtiyaca göre dağıtıldı. Sonuçta hep beraber bu derdin içindeyiz, sistem hepimiz için aynı. Şu an bizim detaya bakacak lüksümüz yok, acil olan dertlerimiz hepimiz için aynı.
İlk dönem Yuval Noah Harrari’nin metnini çok iyi hatırlıyorum. "İnsan aklı bu dönemde yani teknolojinin bu kadar yoğun olduğu, insanlığın bir noktaya kadar evrildiği ve giriş çıkışların bu kadar serbest olduğu bir dönemde insanların aklı bunu alamadı bir türlü" dedi. Bunun nasıl çözümü yok? diye anlayamıyor. Orada bir türlü kabul edilemedi bence. Oysa ki tarihe baktığında bir sürü salgın olmuş, bu dönemde neden olmuyor? Makro ve mikro bakışlar da değişti bence. Önceden daha geniş bir perspektiften bakılırken şimdi daha minör daha küçük içine girebilecek parçacıklara bakıyoruz. Bir sürü kişi pek çok şeyle yüzleşti bence bu dönemde. Öyle ya da böyle, farklı şekillerde herkes bence hesaplaştı. O yüzden Foucault’un ‘’Kendini Bilmek’’ kitabı daha bir anlamlı hale geldi.
Kişisel zaman, kendine zaman ayırmak gibi kavramları bireysel hayatlarımız için sorguluyorsak belki toplumsal olarak da 11 saat mesai ya da 8 saat mesainin ne olup ne olmadığını da sorgulamak belki de bunların mücadelesini vermek gerek.
Elbette. Kadın üzerinden de öyle. Kadının ezildiğini, koşullarının çok zor olduğunu hep biliyorduk ama ekonomik olarak iyi durumda olan kadınlar bile şunu farketti; pandemi döneminde yardımcı, bakıcı gibi rollerle dağıttığı iş yükü geri geldi. Dağıttığı bu rollerle kısmı rahatlattığı bu yükün hala yük olduğunu, yaşadığının aslında "yalan" olduğunu anlamış oldu. Bu da bence önemli bir mevzu. Koşullar değiştiğinde kadının konumunun aslında ne kadar değişebildiği ne kadar değiştiği hatta şimdi hiç olmadığı kadar zor koşullarda olduğu … Çünkü hem çalışmak zorunda hem evde bakım vermek zorunda olduğunu gördü. Toplumsal bütün sorunlar daha şiddetli bir şekilde belki de pornografik olarak ortaya çıktı.
Özellikle ilk üç aylık kapanma döneminde, evde okul çağında bir çocuk bile varsa kadına yardımcı eğitmen gibi bir rol de düştü. Zaten öteden beri böyleydi ama dediğin gibi daha görünür oldu. Hiçbir sınıf Whatsapp grubunda erkek veli görmemem mesela. Niye göremem? Orada muhatap direkt anneyi alırlar, çoğu zaman sormadan hatta. Ya da yine herkesin evde olduğu zamanda kadın mutfaktan çıkamaz hale geldi. Önceden çocuk okulda, yetişkinler işyerinde yemeğini yerken dönemle birlikte kadın ona biçilen temel alan olan mutfağa geri döndü.
Evet ve kapitalizmin ne kadar zorlayıcı bir sistem olduğunu da gördük. İnsan ne kadar çok şey tüketiyormuş. Dünyaya en büyük zarar verenin, tüketim olduğunu görmüş olduk. Durumu çok iyi olan, sürekli kıyafet alan profil tüketimini kıstı mesela. Dünyaya zarar diye. Konuşulacak çok fazla sorunumuz olduğunu görmüş olduk bence.
Atölyesini kapatan çok sanatçı oldu mu çevrende, hiçbir sanat dalı için doğru düzgün bir destek, ödenek gelmedi çünkü, sen ne yaptın, çevrendeki sanatçılar neler yapıyor oldular?
Oldu tabi. Sayısal değerini bilemiyorum tabi ama çevremde atölyesini kapatan tanıdıklarım oldu. Kirasını ödeyemeyen birçok sanatçı ya atölyesini kapatıp evini taşıdı ya da birleşip ortak mekan kullanmaya başladı. Bu durumda mesela galeriler sanatçılarına ne kadar destek çıkıyor onu da bilemiyorum. Ama ciddi destek olduğunu sanmıyorum. Yardım etmişlerdir tabi ama küçük desteklerdir muhtemelen. O yüzden bu çok belirleyici olamaz. On galeriden biri, on sanatçısından en fazla ikisine üçüne destek olabiliyordur diye düşünüyorum.
Ressam: Çınar Eslek / Eser adı: Mama
Bu kadar büyük bir kriz anında hepimiz sanata tutunduk. Bununla ilgili neler söylemek istersin?
Evet ama pratik anlamda tutunduk. Netflix hiç olmadığı kadar izlendi, hiç olmadığı kadar dizi izlendi. Böyle durumlarda resim ya da sanat bir anda devredışı kalıyor. Çünkü acil bir durum var ve senin ihtiyacın duvardaki resme bakmak değil. Biz sanatın üretim kısmına tutunduk. Sonuç kısmıyla çok ilgilenen var mıydı bilmiyorum. Ekmek yapan ekmek yaparak üretti. Pratik anlamda benim desen yapmamla başka birinin ekmek yapması arasında bir fark yoktu.
Bu kadar yoğun belirsizlik içinde başını sonunu az çok bilebildiğin, kendi tercihlerinle şekillendirebildiğin bir alan yaratıcılık/üretim gösterdiğin alan çünkü.
Kim neyi biliyorsa onu yaptı ya da ilgi duyduklarını öğrenmeye çalıştılar. O anda içeriği çok da önemli değildi. Totalde hepsi önemli ama. İleride bu dönem "pandemi döneminde yapılan şeyler" olarak değerlendirilecektir bana kalırsa. Totalde o etki ve yoğunluğun kendisi bence mevzu. Ya da aynı şeylere tekrar tekrar tutunacağız belki de. O arzu ve tutku da elimizden alınmıştı çünkü. Yaptığımız işin sıradanlaşması da vardı ya da bizlerin zombi gibi davranması. O arzu ve tutku da geri geldi gördüğüm kadarıyla. Ve yine başka bir konu da detaylara girmeye başladık. Tıpkı senin bu söyleşileri yapmaya başlaman gibi…
Üretimlerinden konuşalım mı biraz, senin çalışmaların neler şu sıralar?
Bakanlık Mart 11’de açıklama yaptı. Benim de 17’sinde sergim vardı. Tabi ki iptal edildi ve biraz üzüldüm elbette. Ama ne olursa olsun genele göre daha konforlu bir alandayız bence. Tabi ki şartlarımız tartışılacak şartlar, ayakta kalmak, hangi koşullarda ne yaptığımız bunlar ayrı mevzu ve bizlerin ödediği bedeller ayrı bir konuşma konusu. Şimdi Akaretlerde fuar tadında birkaç galerinin ortaklaşa yaptığı bir sergide işlerim var. Empire Project sergiliyor. Onun dışında kitap yapıyorum, kitap projesi var. Saha Derneği'nin açık çağrısına başvurdum ve destek verdiler bu kitap projesine.
Ne kitabı, neyle ilgili biraz bahsetsene?
Bu kitap aralık ayında, Yekhan Pınarlıgil ile yoğun ve zengin diyalog sonucunda rüya konulu bir kitap. Projesi üzerine çalışmaya başladık. Pandemi dönemi projeyi sekteye uğrattı sonrasında daha farklı bir hal almaya başladı.
Kitabımda bu olağanüstü dönemde, rüya ve hayal aracılığıyla ortaya çıkardığım, gerçeklikle bağlantıları bazen çok zayıf, bazen daha güçlü, zaman zaman şaibeli olan desenlerimi bir araya getireceğim. Yekhan Pınarlıgil de uzun süren ve korona döneminde gelişmiş, yeni bir dönemeç almış sanatçı-kuratör diyaloğunu arka planda tutan ve zaman zaman desenlerle zaman zaman kendi hayal gücünün ürünü bir metinle imgelerime eşlik edecek.
Beden üzerine yapacağın ayrı ama halihazırda Art Unlimited dergisi için yaptığın dosyalar için niyetinden bahsetmiştin onu biraz anlatabilir misin? Ben çok sevmiştim o niyeti.
Bir yazar bir sanatçıyla başladı o dosyalar. Art Unlimited Genel Yayın yönetmeni Merve’ye teklif ettiğimde bir dosya yapalım olabiliyor mu olamıyor mu bakarız diye konuşmaya başladık. Bir sanatçı ve bir yazarın devamlılığı ve ilişkisi, bir arada dil oluşturma nasıl olabiliyor diye. İlk Şule Gürbüz ve Erinç Seymen ile yaptık. Hiç birbirini tanımayan iki disiplinden iki insan bir araya geldiğinde kendi aralarındaki beraberlik noktalarını, birlikte olma ya da olamamanın durumunu konu ve dert ettim ve öyle bir niyetle çıktım yola.
Ellerine sağlık ben baktım dosyalarına ve dergiye. Çok çok güzel bir niyet ve iyi bir iş… Beden üzerine bir vurgun olduğunu söyledin ya biraz ona bakalım mı?
Ben, tezim zamanında bir dizi ameliyat geçirdim ve bedenime özne olarak değil de nesne olarak bakmaya başladım. Pek çok yapıtımda hareket imkanları ile bedene, hareketin izlerine mekandan bağımsız olarak bakmayan ve bedenin oluş , eyleme maruz kalma kuvvetlerini deneyimlerimden yola çıkarak hem otobiyografik referanslarıyla hem de metaforik anlamları içinde temsiliyet meselesini sorunlaştırıyorum. Özel olarak bedenin karmaşık, maddesel bir varoluş olarak yaşa(n)ma, düşün(ül)me ve konumla(n)ma biçimlerindeki imkanlarına inorganik-organik, doğa-yapay, makine ve teknoloji ile etkileşimleri içinde etkin madde olarak bedeni düşünme ve nasıl birbirlerini etkilediklerini düşünüyorum. Tuval, kağıt, fotoğraf, video ile beraber üç boyutlu yerleştirmeler ile daha tekinsiz üretimler yapıyorum.
Beden üzerine düşünmemiz gereken en temel alanımız çünkü aslında. Daha önce de dediğim gibi bana pandemi sırasında bedenle kurduğumuz ilişkiyi de sorguladık bir anlamda. Zihinsel üretim deyip ayırdığımız o zihin de bedenin içinde en nihayetinde. Bunu unutuyoruz sanki. Ama benim başlangıcım kendi deneyimlerim. O deneyimden yola çıkarak başladım. Tabi sadece kendi deneyimini yansıtmanın handikapları var. Kendimden çıkıp ne oluyor diye baktığımda bedenin ilişkide olduğu diğer alanlara da bakıyor, dokunuyor oldum.
Frida Kahlo’yu hatırladım sen anlatınca.
Kahlo zaten bilindik örnek. Onun daha başka derdi var. Bunların hepsi zenginlik bence. Bir mevzu üzerinde bir çok ressamın ya da yazarın ya da sosyologun ya da filozofun farklı fikirleri ve yaklaşımları olması bence büyük zenginlik. Benim de sorunum o. Çok birbirine benzeyen dil kullanılıyor pek çok nedenden dolayı. Korkular, sistemin dışında var olup olmamak gibi bir sürü dert var ama bence o zenginlik, çeşitlilik önemli. O çeşitlilik kalmadı çünkü, elimizden çok alındı. Herkes artık aynı dil birlikteliğinde, sanatçılar da öyle. O yüzden belki pandemi ilk başladığında filozofların, sosyologların konuşmalarına çok baktık ve canlandık. O dil birlikteliği, insanı kısırlaştıran rahatsız eden bir yerde aslında.
Zorlukları aşarken kendimizi de yeniden ürettiğimiz, hastalık kaygısı olmadan rahatça dışarı çıkabildiğimiz günlerde yüz yüze görüşmek üzere çok teşekkür ederim sevgili Çınar.