Ahmet Nesin
Kıskan Avrupa, çiş 1 milyondan 1 liraya düştü...
Dışarıda ilk tuvalete gittiğimde 5-6 yaşlarında olmalıyım. Şimdi nasıl hayıflanıyorum bir bilseniz, doğduğum ülkenin cumhurbaşkanının günün birinde Türk parasından 6 sıfır atarak tuvalet fiyatlarını 1 milyon liradan 1 liraya düşüreceğini söyleyeceğini bilseydim mutlaka ev dışındaki o tarihi birinci işememi gün olarak aklımda tutardım. Sadece bu da değil tabi, hadi cumhurbaşkanının böyle bişey söyleyeceğini diyelim ki düşündüm ama gazeteci olacağımı ve bir gün bunu yazmak zorunda kalacağımı hiç bilemezdim. Gazeteci olarak kendime koca bir sıfır verdim, bu kadar öngörüsüzlükle bunu nasıl yaptım, kendimi affetmeyeceğim.
Sadece bu da değil, cumhurbaşkanının bu tarihi konuşmayı Giresun'da yapacağını hiç düşünmedim. Giresun'dan sana ne, diyebilirsiniz ama kazın ayağı öyle değil, ben köken olarak Giresunluyum. Zaten Giresun'da olması hasebiyle dinledim kongre konuşmasını, yoksa kongre konuşmasından bana ne...
Gelelim ilk dışarlıklı işememe. O zaman tuvaletlerde küçük ve büyük ayrımı vardı. Gençler bilmeyebilir, bu küçük ve büyük yaşla ilgili değil, çiş ve kakayla ilgili. Sadece çişinizi yapacaksanız adı "Küçük" ve 25 kuruş, "Büyük" de 50 kuruş. İyi ki o dönem cumhurbaşkanı idareci değildi, yoksa "Büyük" 75 kuruş olurdu. Neden mi, çünkü insanlar "Büyük" işler yaparken aynı anda mecburen, biyolojik olarak "Küçük" işi de aradan çıkartır.
Bu arada en büyük sıkıntım da babamın cimriliği tabi, bunu bilmeyen yok, harçlığımız Ali'yle zaten 25'er kuruş, yani sıkışsak harçlık "Büyük" işe yetmiyor, tam "Cafer bez getir"lik bir durumdayız yani.
Neyse aradan zaman geçti, "Küçük" 50 kuruş, "Büyük" 1 lira oldu. Tabi o sıralar ekonomi yada enflasyon filan bildiğim yok, ben büyüyünce daha fazla işemeye ve sıçmaya başladığım için yaş ve olgunluk farkı ödediğimi sanıyorum. Cahillik başa bela dedikleri işte tam da bu yani.
Sonra 12 Mart 1971 darbesi oldu ve ben yurt dışında okumaya başladım. İngiltere'de kaldığım dönemler "Küçük" ve "Büyük" işlere ara veriyorum, en azından "Küçük"ün ve "Büyük"ün ne kadar arttığı beni ilgilendirmiyor. İyi de bu işin tatili var, gezmesi var, bir geliyorum Türkiye'ye sinirlerim allak bullak. "Küçük" olmuş 100 lira. Dayanamadım sonunda ve babama sordum, "Babacığım 'Küçük' 100 lira olmuş, buna hâlâ niye 'Küçük' diyorlar ki?" Babamın bugüne dek yanıtlamadığı tek sorumdur. Tabi "Küçük" 100 lira olunca "Büyük"ü söylemesem daha iyi. Yada şöyle açıklayayım, orangutan sıçsa o kadar tutmaz. Bu arada şunu da söylemeden geçemeyeceğim, Karaköy Yeraltı Geçiş'in tuvaletlerinin sahibinin 10-15'e yakın atı var ve biz hacet gördükçe adam 1 at daha alıyor. Ben de onun atlarına oynayıp para kazanıyorum. Albatur, Sürbatur yani bütün Batur'lu atlar onundu.
Şimdi yaşamımı Almanya ve Fransa arasında idame ettiriyorum. Burada da ilginç olaylar yaşamadım desem yalan olur. Arabayla bir şehirden başka şehre giderken eğer mola veriyorsanız buranın da mantığını anlıyorsunuz. Almanya'da gişe var ve parayı attığınızda size 70 centlik bir bilet veriyor. Daha sonra alışveriş ettiğinizde o bileti veriyorsunuz ve 50 centlik bir indirim elde etmiş oluyorsunuz.
Tabi Almanya'ya demokrasi geleli çok olmuş, o yüzden burada "Küçük" ve "Büyük" ayrımı yok, hepsi eşit. Hatta 50 centlik iade de eşit. Geçenlerde Celal Başlangıç'la bir toplantıya gidiyorduk, doğal olarak mola verdik. Ben işlerimi gördüm, Celal de kahve almak üzere, "Ahmet biletini versene" dedi. "Attım" dedim. "Neden" deyince "İki nedenim var, birincisi ne içersem içeyim, işediğimin % 70'ini geri içiyormuşum gibi bir hisse kapılıyorum, ikincisi de ben en az 20 litre bırakıyorum, bana verdiği kahve 3 yada 4 litre, kazıklanıyorum sanki" dedim.
Evet, cumhurbaşkanı 6 sıfırı attığında benim maaşım 20 milyondu ve bunun 1 milyonunu tuvalete veriyordum. 6 sıfırı attı ve benim maaşım 20 lira oldu ve ben yine işemeye 20'de birini, yani 1 lira veriyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan İktisadi Ticari İlimler Yüksek okulunda okudu, değil mi, iyi ki yüksekmiş, yoksa hapı yuttuyduk.