Koray Düzgören

Koray Düzgören

Kürtler Erdoğan’ı değil direniş umudunu kurtardı

Referandumda oluşan ret cephesini demokrasi cephesine dönüştürerek harekete geçirecek ve destekleyecek hamlelere acilen ihtiyaç var. Yoksa, “Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş” olacak.

Erdoğan’ı anayasal diktatör ilan etmek amacıyla yapılan referandum, 16 Nisan Pazar gecesi, milyonların gözü önünde alenen çalındı. İktidar, çok açık bir şekilde, fütursuzca, Yüksek Seçim Kurulu’nu da kullanarak ‘hayır’ olan sonucu değiştirdi ve kendisini referandumun galibi ilan etti.

Erdoğan’ın artık, ülkeye el koyma hayalini gerçekleştirmek için önünde hiçbir engel kalmadı.

"Atı alan Üsküdar’ı geçti", "Geçti Bor’un pazarı sür eşşeğini Nigde’ye" dedi. Sandık hileleri için de "Onu benim külahıma anlatırsınız" deyimleriyle bu el koyma ve yasa tanımaz halini kendi seviyesinin üslubu ile dünyaya ilan etti.

Evet, referandum çalındı ama o ve onunla birlikte İran tipi bir diktatörlük kurmak isteyen güruha karşı çok ciddi bir muhalefet de ortaya çıktı.

Referandumun gerçek galibi onlar.

Önce Kürtler, devlet güçlerinin yakıp yıktığı, enkazı bile ortada olmayan evlerinin, yıkılan kasabalarının, yerle bir edilen şehirlerinin önünde bütün ülkeye, "Biz buna karşıyız" mesajını verdiler.

Kasabası, şehri, mahallesi ne kadar fazla yıkılmışsa o kadar hayır oyu attılar sandığa.

Devlet şiddeti ile yakılıp yıkılan kasabaların, şehirlerin neredeyse tamamında yüzde 60’nin üzerinde hayır oyu çıktı. Cizre’yi düşünün, aylarca sokağa çıkma yasakları uygulanan, tankla, topla, ağır silahlarla yıkıma, katliama uğrayan ve bugün bile işgal altında bir kent görünümünde olan Cizre yüzde 80 hayır dedi.

Bu tarihe geçecek, ağır bedeller ödenmiş bir direniş öyküsüdür.

Kürt şehir ve kasabalarının genel toplamı, yüzde 65 oranla diktatörlüğe hayır demiştir.

Buna rağmen, Kürt siyasi hareketinin içinde olanlar dahil bazıları, "Kürtler Erdoğan’ı kurtardı, kazanmasını sağladı" yollu açıklamalar yapabildiler.

7 Haziran, 1 Kasım seçimlerinde ve referandum öncesinde hep bu lafları okuduk, duyduk. Onlar her seferinde yanıldılar ama yine de yüzleri kızarmadı.

Oysa Kürtler olsa olsa Türkiye’ye, Erdoğan’a karşı direnme yolunu gösterdi ve diğer direnen güçlere elini uzatmış oldu. Alevilere, laiklere ve ‘hayır’ı desteklemiş diğer bütün gruplara...

Kürtlerin bazıları sandığa gitmedi değil, gidemedi. Devletin silahlı güçleri, fiilen bu insanları sandıklara yaklaştırmadı. Ya da silah zoruyla evet kullananlar oldu. Ama asıl sorun bu değil, asıl sorun, yüzbinlerle ifade edilen Kürt seçmenin gidecek bir sandık bile bulamayışıydı.

"Van’da Ağrı’da, Muş’ta, Bingöl’de, Bitlis’te orada burada HDP oyları niye azaldı? Sandığa gidenlerin sayısı niye düştü?" türünden açıklamaların bu gerçeklikler karşısında aslında hiçbir hükmü yoktur.

Referandumun hemen öncesinde bu kentlerin bazılarının kırsallarında sokağa çıkma yasakları, yasak bölge uygulamaları sürüyordu.

AKP oylarının bazı bölgelerde artmasının nedeninin ise mühürsüz oy pusulaları olduğunu artık biliyoruz.

Kürtler, içinde bulundukları ağır engellere ve şartlara rağmen hayır diyerek bir anlamda kendi dışlarındaki Türkiyelileri de kurtardılar.

Özellikle büyük kent varoşlarında bu çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Adana, Mersin, Antalya, Aydın, İzmir, Ankara ve İstanbul’da yaşayan milyonlarca Kürt; AKP’yi, ‘evet’i değil, ‘hayır’ı destekledi. O nedenle bu büyük şehirlerde AKP-MHP ortaklığı yenilgiye uğradı.


Kürtlerin mesajı: Boyun eğmeyeceğiz

Kürtlerin verdikleri en açık mesaj ise devletin uyguladığı şiddet ve diz çöktürme politikasına ilişkindi. "Bize diz çöktüremeyeceksiniz ve ne yaparsanız yapın boyun eğdiremeyeceksiniz" mesajıydı.

Bir başka direnen grup da Aleviler oldu. Bulundukları bölgelerde, büyük kentlerin varoşlarında, bölgelerinde yüksek oranlarda hayır çıkmasını sağladılar. Kendilerini dışlayan, varlıklarını, kültürlerini, kimliklerini tanımak istemeyen ve onlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapan AKP’ye karşı onlar da hayır dediler.

Ege’de, Trakya’da, Akdeniz kıyılarında yaşayan çoğu CHP’li laikler ve hatta MHP genel merkezinin AKP’ye teslimiyetini reddeden milliyetçiler de direndiler. Trakya’da, Ege’nin birçok il ve ilçesinde çok yüksek oranlarda hayır oyları ortaya çıktı.

Onlar da Kürtler ve Aleviler gibi atı çalıp Üsküdar’ı geçmek isteyenlerin karşısına dikileceklerini gösterdiler.

İşte bu direnişin artık bir anlamı var. Başta İstanbul ve Ankara gibi AKP’nin iki önemli kalesinde‘hayır’ direnişinin başarılı olması özellikle de moral açıdan çok önemli.

Bu sonuçlar önümüzdeki yerel seçimlerde bu kentleri vahşi AKP rantçılığı ve talanından kurtarma umudunu yeşertmesi açısından önem taşıyor.

Peki, referandumun kağıt üzerinde çalınması ve Erdoğan’a böylece anayasal diktatörlüğe geçmek için yol açmasına rağmen bu gerçekleşebilir mi?

Yukarda direnenlerden ve referandumun gerçek galiplerinden söz ettim. Onlara rağmen İran tipi bir diktatörlüğün gerçekleşmesi biraz zor dedim.

Aslına bakarsanız bu noktaya hiç gelmeyebilirdik. Böyle saçma ve ülkeyi iyice bölen bir referandum olmayabilirdi:

Eğer ülkenin ana muhalefet partisi kararlı bir direniş gösterebilseydi.

Ana muhalefet partisi lideri ve liderin etrafındaki yönetim kademesi başından beri AKP’nin adım adım ilerleyen diktatörlük planlarına yardımcı olmasaydı. Sadece son dönemlerdekini sayalım. Önce MHP ile yaptığı ittifak sayesinde Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı seçtirdi, TBMM başkanlığını AKP’ye armağan etti, 1 Kasım seçimlerine giden yolu açtı, Anayasaya aykırı olduğunu söylediği halde dokunulmazlıkların kaldırılmasına onay verip HDP’nin eş genel başkanları ile 13 milletvekilinin tutuklanmasına sebep oldu. Belediyelere kayyum atanmasına sesini çıkarmadı.

Yenikapı ruhu dedi, Erdoğanla mitinge katıldı, asla gitmem dediği saraya gitti. MHP ve AKP ile gözünü kırpmadan ittifak yaptı ama HDP’yi yok saydı.Görüşmeyi bırakın en ufak temastan kaçındı.

CHP AKP’nin referandum tuzağına düştü

Ve sonunda CHP, AKP’nin referandum tuzağına düştü. OHAL ortamında, HDP’nin yasaklı olduğu bir süreçte referandumu kabul ederek diğer muhalefet güçlerini de referanduma katılmak zorunda bıraktı.

Üstelik de referandumda her türlü hile ve yolsuzluk beklentisi varken ve devletin bütün olanaklarıyla, medyanın vargücüyle evet kampanyasını destekleyeceği biliniyorken.

Şimdi buna bir de kimsenin hayal bile edemediği YSK eliyle yapılan yolsuzluk eklendi.

Böyle bir aleni hırsızlığa karşı ana muhalefet partisi kıyameti kopartıp taraflarlarını, üyelerini tepki koymaya, demokratik protesto eylemleri yapmaya çağırmaz mı?

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu gibi biri olursa çağırmaz. Hatta taraftarlarına "aman ha sokağa çıkmayın" der.

Nitekim hırsızlığın ortaya çıktığı referandum gecesinde yaptığı açıklamada,"Bu referandum illegaldir, tanımıyoruz" bile diyemedi.

Propaganda süresi boyunca çok etkili ve renki bir hayır kampanyası düzenleyen CHP’nin yerel örgütlerinin çabalarını, emeklerini ve umutlarını boşa çıkartan bir pasiflik sergiledi.

Geldiğimiz nokta çok önemli. Erdoğan referandumun sonucunu istediği gibi açıkladı ve herkesin gözü önünde referanduma el koydu. Şimdi tek adamlık için önünde atılacak bir kaç adım kaldı.

Partinin başına geçecek ve bazı uyum yasalarını çıkaracak. Belki erken bir seçimi dayatacak.

Bu noktada referandumda ortaya çıkan direniş cephesinin aynı kararlılık ve örgütlülükle diktatörlüğe geçiş için atılacak son adımların karşısına çıkması gerekiyor.

Kürtler şöyle yaptı, böyle oy kullandı demeyi bırakıp, Kürtlerin aslında bu referandumu kurtaran ana iradelerden biri olduğunu kabul ederek, karşı çıkan bütün güçleri biraraya getirmek gerekiyor.

Kürtler, böyle bir cepheyi hep önerdiler dolayısıyla içinde yer almaya dünden razılar.

Atı alanın Üsküdar’ı geçmesinin önünü kesebilmek için referandumdaki direniş güçlerinin kararlı bir şekilde elbirliği ve güçbirliği yapmak dışında bir seçenekleri yok.

Referanduma itirazlar yapılsın, dilekçeler elbette verilsin ama esas olarak bu referandumun yasa dışı ilan edilmesi ve reddedilmesi gerekiyor. Batı bile bu referandum konusunda endişe dile getiriyor, meşru olmadığı konusunu da eminim yakında güçlü bir şekilde dillendirecektir.

Ama ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu belki de ortaya çıkan tepkilerden ve gelen eleştirilerden etkilenerek dün, "Bu seçimi tanımıyoruz, referandum tekrarlanmalıdır" dedi ama bunu söylemek yeterli değil.

Referandumda oluşan ret cephesini demokrasi cephesine dönüştürerek harekete geçirecek ve destekleyecek hamlelere acilen ihtiyaç var.

Kılıçdaroğlu saplantılarından ve ambargolarından kurtulup bunu yapabilir mi?

O yapamazsa, ana muhalefetin kendisine acilen bunu yapabilecek bir lider bulması gerekecek.

Yoksa, "Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş" olacak.



 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi