Koray Düzgören
Kürtlerden umudu kesen Erdoğan yüzde yarımın peşine düştü!
Hangi şirket yaparsa yapsın kamuoyu yoklamalarında sonuçlar değişmiyor.
Daha doğrusu değişiyor ama negatif anlamda! Aşağıya doğru…
Tahmin ettiğiniz gibi iktidar koalisyonunun oy desteğinin sürekli ve önlenemez düşüşünden söz ediyorum.
Bu gidişatı en iyi bilen ve yakından izleyen kişi de hiç kuşkusuz AKP’nin genel başkanı Erdoğan.
Kürt oylarından artık umudunu iyice kestikten ve MHP oylarının da bir işe yaramayacağına kesin kanaat getirdikten sonra, bu gidişi durdurabilmek için her yolu deniyor.
Bunu, günlük polis şiddeti uygulamalarına, olağan hale gelen hak ihlallerine, yaptığı konuşmalardaki ayrımcılık ve hiddet dozunun artış oranına bakarak rahatça anlamak mümkün.
Son zamanlarda bu faaliyete, adı var kendi yok bazı partilerin yöneticileri ve bulundukları çevrelerde etkili oldukları varsayılan siyasi kişiliklerle yaptığı görüşmeleri de eklediğini görüyoruz.
Erdoğan, yeni yılın ilk görüşmesini ittifak ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli ile yaptı. Memleket hayrına olmasa da kendi hayırlarına faydalı işleri (Seçim ve Siyasi Partiler Yasalarını değiştirmek gibi) konuştular. Bunun yanısıra, normal ya da erken seçim meselesini de tartıştılar.
Tabii seçim tarihinin netleşebilmesi için Erdoğan’ın sandıkta, yüzde 50 artı 1 çoğunluğu, tartışmasız olarak sağlaması şart. Bunun için de MHP yetmeyince bazı görüşmelere, operasyonlara ihtiyaç duyduğu muhakkak...
MİLLİ GÖRÜŞ’ÇÜ ASİLTÜRK’LE YAPILAN SÜRPRİZ GÖRÜŞME
Bu nedenle Erdoğan, yeni yılın ikinci sürpriz ziyaretini, "Milli Görüş" çizgisinin önemli isimlerinden, Saadet Partisi (SP) Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk'e yaptı.
Erdoğan'ın bu beklenmeyen görüşmesi siyasi kulislerde, "Cumhur ittifakını genişletme arayışı" olarak yorumlandı.
Amaç çok açık. Erdoğan, AKP’yi kurarken "çıkarıyoruz" dediği "Milli Görüş Gömleğini" yeniden giymeye hazır olduğunu gösteriyor. Böylece, Millet İttifakı içindeki Saadet Partisi yönetiminde ve tabanında bir ikilem yaratarak partiyi Cumhur İttifakı’na çekmeyi amaçlıyor.
Çekemezse, bölünmesini teşvik etmek de bir seçenek...
Bu ziyaretin asıl amacının Erdoğan’ın duyurduğu, "yerli ve milli muhalefeti inşa etmek" hedefine uygun olduğu konuşuluyor.
Ayrıca Erdoğan’ın ilan ettiği demokrasi, hukuk ve ekonomi alanındaki reformlar için ‘ele güne karşı’ muhalefetin desteğini arayabileceği de söyleniyor.
Erdoğan’ın bu amaçla İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener başta olmak üzere, SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile de görüşebileceği de kulaklara fısıldanıyor.
Hatırlanacağı üzere, 17 Aralık’ta Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) Genel Başkanı İshak Sağlam ile, 30 Aralık’ta ise Demokratik Sol Parti (DSP) Genel Başkanı Önder Aksakal ile de görüşmüştü.
Hatta o günlerde Millet İttifakı içinde yer alan Demokrat Parti’nin saf değiştirip Cumhur İttifakı’na katılacağı söylentileri de çıkmıştı.
Hüda-Par’ın Kürt oylarını temsil etme kapasitesine sahip olmadığı biliniyor. AKP’den kopan, uzaklaşan Kürt oylarını iktidar koalisyonuna kanalize edecek bir gücün bulunmadığı da malum.
TERÖRİZM SUÇLAMALARI ÜZERİNDEN İTTİFAK ÇALIŞMALARI
Geçtiğimiz günlerde Saadet Partisi (SP) ve Cumhur İttifakı’na katılacağı söylentileri çıkan Demokrat Parti (DP) adına yapılan açıklamalarda da iktidarın bu çabalarının faydasız olduğu belirtildi.
SP açıklamasında, "Erdoğan’ın Asiltürk’le görüşmesinden AKP ile bir ittifak görüşmesi başlattığımız manası kesinlikle çıkmaz" denildi.
DP de "Millet İttifakı'ndan ayrılmak gibi ne gündemimiz var ne bu tevattürlerle işimiz var" şeklinde bir açıklama yayınladı.
Öyle görünüyor ki iktidar cephesinde ateş bacayı sarmış vaziyette.
Yüzde çeyrek, yüzde yarım, demeden kendi cephelerine çekebilecekleri her parti ile görüşüp Cumhur İttifakı’nı yeniden yüzde 51’in üzerine çıkarmayı sağlamak için canla başla çalışıyorlar.
Kuşkusuz bunlar yeterli değil.
Cepheleşmeyi hızlandırmak ve muhalefet ittifakındaki bazı partileri ya da kesimleri iktidar cephesine kazandırmak için bilinen beylik yollar yeniden deneniyor.
Yine ‘terörizm’ üzerinden CHP, İYİ Parti gibi partilerin içinde bir tartışma, mümkünse bir ayrışma başlatmak isteniyor.
Bunun için Boğaziçi Üniversitesi’ne Cumhurbaşkanı tarafından atanan kayyım rektöre yönelik tepkilerden bile fayda sağlanmaya çalışılıyor. Kayyım rektöre yönelik öğrenci ve akademisyen tepkisine karşı yine ‘terör’ ve ‘terörist’ söylemlerinden medet umuluyor.
Bu operasyonda ana hedef olarak, Köşk’ün rektörüne karşı direnen öğrenciler ve akademisyenlerin yanısıra bu eylemlere destek veren CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu seçildi.
31 Mart yerel seçimlerinden bu yana özellikle İstanbul’u kaybeden iktidar koalisyonunun ana hedeflerinden biri olan Kaftancıoğlu, bu sefer hem İçişleri Bakanı hem de bizzat Cumhurbaşkanı tarafından hedef alındı.
Açıkça ve ismi verilerek ‘terör örgütü üyeliği’ ile suçlandı.
Bu asılsız suçlamalar devam ediyor.
Hakkında ‘terör’le ilgili herhangi bir soruşturma dahi olmadığı halde ana muhalefet partisinin en önemli il başkanlığı görevinde olan bir politikacının bu şekilde uluorta suçlanmasının gerisinde de aynı arayış yatıyor.
31 Mart’ın intikamını almak üzere kendileri için büyük engel gördükleri Kaftancıoğlu’nu, tıpkı HDP’li politikacılar gibi saf dışı etmeyi yani zindana gömmeyi planlıyorlar.
Zaten bu amaçla hakkında açılmış uyduruk bir davadan henüz kesinleşmemiş 9 yıl 8 aylık bir mahkumiyet kararı var. Yine uydurulmuş, tamamen siyasi gerekçelerle açılmış başka davalar da yolda.
Bunun da ötesinde Kaftancıoğlu ve yaygınlaştırdıkları ‘terör’ suçlamaları üzerinden, "Ya bizden yanasınız ya da terörden" diyerek muhalefet cephesini parçalamayı planlıyorlar.
Çok kritik günlerdeyiz.
Erdoğan ile Bahçeli yaptıkları son görüşmede muhtemelen bu konuda bir karara varmış gibi görünüyorlar.
İktidarın son günlerde Boğaziçi protestoları ile birlikte ‘terör’ suçlamalarında vites yükselterek toplumu kesin olarak ikiye bölme çabaları da bunun işareti. Provokasyona gelmeden, ‘terör’ safsatalarından, suçlamalarından korkmadan muhalefet cephesini sıklaştırmanın tam zamanıdır.
İktidar cephesi son kozlarını oynuyor.