Ergun Babahan
Lime lime dökülen bir devlet: Evet çıkarsa daha kötü olacak
Avrupa Birliği üyeliği iddiasıyla iktidara gelen AKP’nin Türkiye’yi getirdiği nokta gerçekten ürkütücü ve iç acıtıcı.
Ergun BABAHAN
Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı’nın Amerika Birleşik Devletleri’nde çok ağır ithamlarla gözaltına alınması, sokaktaki vatandaşı çok yakından ilgilendiren bir gelişmedir. İki nedenle ilgilendirmektedir. Birincisi devletin itibarı, ikincisi olası bir mahkumiyet haline Amerikan Hazine Bakanlığı’nın bir kamu bankası olan Halk Bankası’na kesmesi muhtemel milyarlarca dolarlık ceza.
Avrupa Birliği üyeliği iddiasıyla iktidara gelen AKP’nin Türkiye’yi getirdiği nokta gerçekten ürkütücü ve iç acıtıcı. Bütün komşularıyla,
Rusya ile, Avrupa Birliği ile, Amerika ile ciddi ve derin sorunları olan ve bu nedenle ağır bedeller ödeme noktasına gelmiş bir ülke Türkiye.
Soft power’ını bir kenara atarak sadece hard power’a dayalı bir güç olmaya çalışan Türkiye’nin askeri gücünün tartışmalı olduğu El-Bab operasyonu sırasında bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı. Kendi halkına karşı işleyen bir kaba gücü var şu anda Türkiye’nin.
Ülke içinde hukuk kuralını hiçe sayan yönetimin, uluslararası alanda da benzer bir tutum içinde olduğu uzun zamandır biliniyordu. Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın New York’a iner inmez gözaltına alınması, Amerikalı yetkililerin elinde bu konuda ciddi deliller olduğunun göstergesi.
Atilla’nın tutuklanmasını talep eden Başsavcı Vekili Joon H. Kim, Washingtonhatti.com’un haberine göre, şu açıklamayı yapmış:
"Büyük bir altın tüccarı olan Reza Zarrab’ın ABD finansal kurumlarını kullanarak, Amerikan ambargosunu ihlal etmek amacıyla hareket etmesine yıllarca Mehmet Hakan Atilla yardım etti. Atilla bu yaptıkları ile illegal olarak milyonlarca doları İran’a hortumladı."
Halk Bankası’nın bir kamu bankası olması nedeniyle Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren bu gelişme, ABD yönetiminin Suriye’de Kürtlere verdiği desteğin ardından iki ülke ilişkileri açısından büyük bir krizin habercisi gibi görünüyor.
Zarrab’ın yeni avukatı, Trump’ın yakın dostu ve bir dönem Adalet Bakanı adayı Giluani’nin geçen hafta Ankara’ya yaptığı ziyaret benzeri kapalı kapılar ardında yürütülecek görüşmelerle bu davanın önü kesilmez ise, yargılama sürecinde daha başka isimlerin de gündeme gelmesi ihtimal dahilinde olacaktır. Bhrara’nın görevden alınmasından sonra, gelişmelerin değişebileceğini düşünmek kolay değil, çünkü davayı takip eden ekip onun ekibi. Ayrıca davaya başta New York Times olmak üzere medya ilgisi de büyük.
Amerika cephesinde bu gelişmeler olurken çarpıcı bir gelişme de Almanya cephesinde yaşandı. Deutche Welle’nin haberine göre, Almanya Federal Başsavcılığı MİT'in casusluk yaptığı iddiaları ile ilgili soruşturma başlattı. Almanya İçişleri Bakanı da Alman topraklarında casusluk yapmanın suç olduğunu ve buna göz yumulmayacağını söyledi.
İsviçre’nin de benzer bir tutum içinde olduğu ve rahatsızlığını Türkiye Büyükelçisi’ne ilettiği belirtiliyor.
Her alanda itibarı, uluslararası ilişkileri zedeleyecek gelişmeler yaşanıyor.
Yurtdışında bu gelişmelere tanıklık edip ardı ardına şaşkınlık yaşarken bir çarpıcı gelişme de ülke içinde yaşandı. Düne kadar ‘FETO kumpası’ denilen KCK davasında Kürt siyasetçilere ceza yağdı. Kürt meselesinde en cesur adımları atan AKP, derin devlet denilen yapıyla işbirliği içine girip Kürt tavizini verince, barış-kardeşlik söylemi rafa atıldı. Sadece siyaset yapmakla suçlanan insanlara verilen ağır cezalarla, iki halkın bir arada yaşama umuduna yeni bir darbe daha indirildi.
Kürtler, Irak’ta, Suriye’de kendi kendini yönetmeye hazırlanırken Türkiye’de siyaset yapmak isteyen Kürtlere verilen bu cezalar, daha çok şiddet, istikrarsızlık ve kaosun önünü açmaktan başka bir sonuç vermeyecektir.
Sonuç itibariyle, 15 Temmuz darbe girişimiyle eline geçen şansı heba eden, toplumsal birlik yerine ayrılığı teşvik eden yönetim aklı, Türkiye’yi uluslararası platformda iyice yalnızlaştırırken içeride de toplumsal barışın temelini dinamitliyor.
Ortadaki tablo, dökülen bir devlet yapısını bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Bu gidişat vahim. 16 Nisan’da sandıktan evet çıkarsa, tablonun daha da ağırlaşacağını ve bu işin sonunda kavgalı ülkelerden biriyle doğrudan çatışmayla sonuçlanacağını görmek için kabin olmaya gerek yok. Dünya tarihi bize hep öyle olduğunu anlatıyor.