Eser Karakaş
Lise ve üniversitelere giriş: Zor bir yazı
Yorumdan önce manzaranın kısa bir özeti.
Bu sene üniversite giriş sınavlarına iki milyon dört yüz bin (2.4 milyon) öğrenci başvurdu.
Açık öğretim dahil 845 bin öğrenci yükseköğretime bir biçimde girebilecekler; söz konusu 845 bin kişilik kontenjanın 645 bini devlet üniversitelerinin.
Ancak acaba gerçek manzara bu mu?
2020 senesinde liselere geçiş sınavına da 1.7 milyon öğrenci girdi, devlet bu öğrencilerin tümünü yine bir biçimde bir yerlere yerleştirecek.
Bu yıl sınavla öğrenci alacak lise sayısı 1856 imiş; sınavla girilecek liseler toplam kontenjanı 213 bin 128 öğrenci.
Her ilimizde en azından bir tane sınavla girilecek Anadolu Lisesi var.
Anadolu liseleri: 71 bin 494, Fen liseleri: 46 bin 710, Sosyal bilimler liseleri: 12 bin 846, Anadolu imam hatip liseleri: 42 bin 8, Mesleki ve teknik Anadolu liseleri: 40 bin 70.
Bu tablo da nereden bakarsanız bakın çok anlamsız.
Niye bütün liselerin adı Anadolu lisesi oldu?
Anadolu İmam Hatip Lisesi ne demek?
Mesleki ve teknik Anadolu Lisesi mezunu olmak demek yaşam boyu çok düşük gelir elde etmek, hatta işsizlik demek.
Daha on dört yaşında bir genci (çocuğu) fen ya da sosyal bilimler lisesi tercihi ile karşı karşıya bırakmak o çocuğa yapılabilecek kötülüklerin en büyüklerinden; temel eğitim ve meslek tercihini ertelemek, geciktirmek tüm dünyada ön plana çıkarılırken biz hala on dört yaşında bir çocuğu temel bir tercih ile baş başa bırakmak istiyoruz, bunun vebali de eğitim süreçlerinin sorumlularının üzerinde.
Gelelim bu yazımda ifade etmek istediğim temel konuya; üniversite ve lise kontenjanları ve sınavla falan girilecek liseler efsanesi tamamen anlamsız.
2.4 milyon gencimiz üniversiteye başvurdu, 845 bin öğrenci bir yükseköğretim kurumuna girecek.
Ancak, yukarıda belirttiğim gibi, bu kontenjan büyüklüğü kimseyi aldatmasın, ülkemizde gerçek bir üniversiteye benzeyen kontenjan büyüklüğü taş çatlasa yirmi bini geçmez, bu yirmi binlik kontenjan dahilinde bir yere giremiyorsanız, iş başa düşüyor, ne demek istediğimi yazının sonunda açacağım.
Liselerde de durum aynı; beni de en çok sınavla girilecek 213 bin kişilik Anadolu liseleri kontenjanı güldürüyor.
Türkiye’nin eğitim-öğretim süreçlerini iyi bilen biri olduğumu zannediyorum, yine iddialıyım, ülkemizde bir öğrencinin o liseye girebildi diye kendini şanslı zannetmesi için anlamlı lise sayısı, çok bonkör, çok cömert davranıyorum, elli (50) liseyi geçmez.
Üstelik bu elli lisenin bir bölümünün senelik fiyatları ortalama bir aile için ulaşılamayacak kadar da yüksek.
Evet, Türkiye’de 12 bin altı yüz lise var ama itiraf etmek zorundayım, bunların ancak toplam ellisi mezunlarının mezuniyetten elli sene sonra dahi hocalarını, öğrendiklerini hatırlayacağı, hayatlarında olumlu iz bırakacak liseler.
Bu elli liseden birine giremezsen diğerleri hepsi eşit derecede kötü, imam hatip liseleri ve meslek liseleri hepsinden de kötü.
Peki üniversitelerde o söylediğim yirmi bin kişilik kontenjana, liselerde de elli liseden birine giremezseniz ne yapacaksınız?
Hiç de paniklemeye, üzülmeye gerek yok, ne dedim biraz önce, iş başa düşüyor.
Bol bol okuyacaksınız, yabancı dil öğreneceksiniz ve geliştireceksiniz; bir de iyi matematik öğrenmek için elinizden geleni yapacaksınız.
Yukarıda belirttiğim olumlu kontenjanlar (yirmi bin kişilik üniversite kontenjanı ve elli lise) Türkiye’nin derdine deva olacak büyüklükler asla değil.
Yani, bu süreçlerde gidilen üniversite bölümüne ve liseye bakmaksızın kendini kendi alanında geliştiren öğrenci bu işten kazançlı çıkar.
Üniversitelerden ve liselerden fazla bir şey beklemeyin, gerçekçi değil, bu okullar size ancak çok marjinal yönelim belirleyebilirler, o kadar.
Bana inanmıyorsanız, bugün (27 Temmuz) açıklanan üniversite sınavlarındaki matematik, fen, felsefe gibi dallardaki net doğru sayılarına bir bakın, bu çocuklar hiç okula gitmeseler muhtemelen aynı sonuçlar ortaya çıkabilir; liselerin durumu bu, üniversiteye yerleştirilecek öğrenciler de bu.
İş başa düşüyor, çok okuyan, interneti saçma sapan siteler için değil, bilgi edinmek için kullanın.
Çok iyi matematik ve İngilizce biliyorsanız, dünya klasikleri okursanız, emin olabilirsiniz, aşılmayacak engel olmayabilir.