Koray Düzgören

Koray Düzgören

Mahmur’u bombalarken maske dağıtmayı becerememek!

9 aydır Ankara’nın isteği ile ambargo altında tutulan Mahmur halkını bu korona günlerinde rahat bırakın… Bu kez, beceriksizliğiniz karşılığında yükselen tepkiyi Mahmur’la bile örtemezsiniz.

Yazıya başlamadan önce internette sağa sola bakıp haber taraması yaparken Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun bir açıklaması dikkatimi çekti.

Doğru mu okuyorum acaba diyerek geri dönüp yeniden baktım.

Belki siz de okudunuz. Bakanın sözleri aynen şöyleydi:

"Kendimizin tıbbî ekipman ihtiyacı olmasına rağmen 34 ülkeye yardım elimizi uzattık."

Video konferans yöntemiyle düzenlenen bir uluslararası toplantıda övünmeye çalışırken nasıl bir acz içinde olduklarının çok açık bir itirafıydı bu. 

Türkiye’nin durumunu bundan daha iyi hiçbir açıklama ifade edemez.

Bu sözler ülkenin nasıl yönetildiğinin, aslında yönetilemediğinin de çok açık bir itirafıdır. 

Maske fiyaskosuna birazdan devam edeceğim. Bir iktidarın 3 Nisan’da maske takma zorunluluğu getirip, "Ben dağıtacağım" dediği halde hâlâ dağıtamamasının ne anlama geldiğine değineceğim.

10 Nisan akşamı alelacele sokağa çıkma yasağı ilan edip büyük bir panik ve kaosa neden olan beceriksizlik sosuna bulanmış, her şeyi ben bilirim kibri ile donatılmış yetersizliğin ne anlama geldiğine de… 

Ben bu haberi bir tarafa bırakıp taramaya devam ederken o sırada bir son dakika haberi sosyal medyaya düştü.

Bambaşka, beklenmedik bir haberdi.

Türk SİHA’ları (Silahlı insansız hava araçları) Kuzey Irak’ta, BM’nin (Birleşmiş Milletler) sorumluluğunda ama Kürdistan Bölge Yönetimi’nin denetimindeki Mahmur Kampı’nı bombalamış.

Saldırıda üç kamp sakini kadın yaşamını yitirmiş.  

Korona salgını nedeniyle birçok çatışmalı bölgede, hatta en kanlı savaşlara sahne olan Yemen’de bile ateşkesler ilan edilir, insan hayatı öne çıkarılırken Ankara yönetimi, yıllar önce Türkiye’den göç etmek zorunda kalan Kürt köylülerinin yaşadığı o kampa bir kere daha saldırmıştı.

Mahmur adını görür görmez geçmişe gittim yine…

Türkiye Devleti’nin bu insanlarla asla bitiremediği bir savaşı olduğunu artık herkes biliyor. Ve bu savaşın neredeyse 26 senedir devam ettiğini de…

Çünkü Mahmur, benim gazetecilik yaşamımda değişik dönemlerde yakından ilgilendiğim ve ilgimi hiç kesmediğim bazı insanların yaşadığı yer.

Onların bir kısmını ben Türkiye’den tanıyordum. 

Hikâyeleri uzun… 

1994’DE GÖÇE ZORLANAN ULUDERE KÖYLÜLERİ

Sayıları toplamda 15 bin civarında olan bu insanlar, Irak sınırı bitişiğindeki Uludere ilçesinin değişik köylerinden. 

Askerlerin, köy korucularının, jandarmanın yoğun baskıları ve evlerinin, bahçelerinin yakılıp yıkılması üzerine 1994 yılının mart ve haziran aylarında Irak Kürdistan’ı bölgesine göç etmek zorunda kaldılar. 

Göçe zorlandılar. Adeta zorla ülke dışına atıldılar. Silah zoruyla… 

Bu insanların hikâyeleri hep yazıldı, tanıklıkları kaydedildi. Hatta sonraları bu cürümleri işleyen bazı askerlerin pişmanlık ifadeleri de oldu. Onlar da kayıtlarda. Bunlar bilinen gerçekler.

"Çekip gitsinler de sınır hattı tamamen boşalsın" dediler. Böylece PKK ile daha kolay mücadele edileceğini zannettiler.

Köylerinden kopmak zorunda kalanlar ne TC vatandaşı sayıldılar ne de Irak vatandaşı. Mülteci oldular.

Sayıları BM kayıtlarına göre o zaman 15 bin civarındaydı. Kuşkusuz başka göç edenler de oldu. Bu sayı daha da yükseldi.

Sonra belki bir gün köylerine dönme olanağını bulurlarsa kolaylık olsun diye Türkiye sınırı yakınlarında, Dohuk civarında kurdukları Atruş Kampını da diğer geçici kampları da biliyorum.

Ve şimdi Mahmur’da yaşayanların bir bölümünü o insanların çocukları, torunları oluşturuyor.

Bombalanan kamp, devlet Kürt meselesinde ne zaman savaş konseptine geçerse hedef haline getiriliyor ve PKK yuvası olduğu iddiası ile dağıtılmak isteniyor. 

Barış süreci imha edilip geleneksel savaş sürecine geçildiğinden beri Mahmur’da yaşayanlar da TSK’nin (Türk Silahlı Kuvvetleri) hedefi.

Son 7-8 aydır SİHA’lar tarafından sürekli havadan denetlenen, abluka altına alınan kamp, zaten 17 Temmuz 2019’dan beri de KBY’nin (Kürdistan Bölge Yönetimi) Ankara’nın baskısıyla uyguladığı ambargo altında.

Özellikle korona salgınının tehdit ettiği kamp sakinlerinin ambargo nedeniyle çok zor şartlarda olduklarına ilişkin haberler geliyor.

Mahmur Kampı, Kürt meselesinin ayrılmaz bir parçası ve aynı zamanda bu meselenin uluslararası bir sorun haline getirilmesinin de temel taşı niteliğinde.

Dolayısıyla Ankara yönetimleri iki elleri kanda bile olsa (burada korona virüsünde olmaları gerekirken) Mahmur’u ihmal etmiyorlar.

PKK yuvası olarak ilan ettikleri o kamp dağıtılırsa sanki bu mesele çözülür, PKK de ortadan kalkar zannediyorlar.

Lafı nereye getireceğimi merak etmiş olmalısınız.

Söyleyeceğim şu:

BOCALAYIP DURUYORLAR AMA MAHMUR’U UNUTMUYORLAR

Aynı devlet, farklı kişilerden oluşsa da aynı yönetim, buna karşılık kendi halkını bir salgından korumaktan aciz, bocalayıp, ne yaptığını bilemez halde 83 milyonluk bir ülkenin kaderi ile adeta oynuyor.

"Maskeyi biz dağıtacağız, belediyeler hele de muhalifler asla dağıtamazlar" deniliyor ama aradan iki hafta geçtiği halde insanlara maske ulaştırılamıyor.

Salgınla ilgili alınan kararların çoğu yanlış. Bilim kurullarının önerileri ve uyarıları dikkate bile alınmıyor. 

Son anda bilim kurulunun ve Sağlık Bakanı’nın bile haberi olmadan gece yarısına 2 saat kala sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. Doğan kaosun sorumluları dönüp halka ya da Meclis’e hesap vermek zorunda olmadıkları için bunu kendi iç itişmelerinin, iktidarı oluşturan güç dengelerinin çekişme malzemesi olarak kullanıp bir şey olmamış gibi yollarına devam etmek istiyorlar.

Maske bile dağıtamadıkları, sağlık personelini virüsten koruyacak donanımları sağlayamadıkları ve hastane alt yapısını geliştiremedikleri halde övünmeye çalışıyorlar.

"34 ülkeye sağlık malzemesi yardımı yaptık" diye böbürleniyorlar.

Bütün bu olup biten olaylar arasında Mahmur’u bombalamayı ihmal etmiyorlar. 

Orada aylardır ambargo altında korona virüsünün tehdidi ile yaşamaya çalışan sivilleri rahat bırakmıyorlar.

Dışişleri Bakanı yine üst perdeden konuşuyor, "34 ülkeye yardım elimizi uzattık" diyordu.  

Bu SİHA’larınızın bombalamaya çalıştığı 10-15 bin sivil de Türkiye’nin insanı. Devletin zoruyla yaşadıkları köylerini terk etmek zorunda kalmışlar. Mülteci olmuşlar.

Asıl onlara el uzatmak gerekmez mi?

Maske dağıtmayı beceremiyorsunuz, bunu da yapmazsınız biliyoruz ama hiç olmazsa Mahmur insanını bu korona günlerinde rahat bırakın…

Bu kez, beceriksizliğiniz karşılığında yükselen tepkiyi Mahmur’la bile örtemezsiniz. 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi