Candan Yıldız

Candan Yıldız

Mavi Marmara’nın söyledikleri

İttifaklar partisi AK Parti’nin içerde ve dışarda bu kadar sıkışmışken nasıl yol alacağı, biz fanilerin hayatını da belirleyeceği için önemli.

Mavi Marmara hala turnusol kağıdı olmaya devam ediyor. Yıl 2010’da enternasyonal dayanışma amaçlı yola çıkan gemi, Türkiye hükümetinin icazetiyle uluslar arası sulara açılmış, Ortadoğu’da rol çalmak, oyun kurucu olmak gibi Neo-Osmanlı hayalciliğinin kurbanı seçilmişti; gemideki aktivistlerin niyetinden bağımsız olarak.

Aradan 6 yıl geçti. Mavi Marmara AK Parti için kurtulunması gereken bir pranga artık. Dava geçtiğimiz yıl hükümet eliyle ayan beyan "kan parası-sus parası" el çabukluğuyla düşürüldü. Ama siyasal İslam mahallesinin "deve dikeni" olarak hep kaldı. Hem davanın avukatı hem de "davanın" takipçisi avukat Gülden Sönmez’le yaptığım bir röportajda söylediği gibi, bunun artçıları devam edecekti. Nitekim ediyor da...

Hiçbir zaman o mahallenin hakiki çocuğu olmayan, yeni dönem karakteri, çığırtkan nemalanıcı Cem Küçük’ün samimi itiraflarından anlıyoruz ki mahalle ya rantsal dönüşüme girecek ya da yerinde dönüşüme uğrayacak.  Memleketin solcuları, Müslümanları tarafından hep hassas mesele olagelen Filistin’in işgal sorunu  hala "samimiyet testi" özelliğini koruduğu içindir ki, sonrasında düzeltmeye çalışsa da  Cem Küçük’ün "AK Parti’nin de radikal-siyasal İslamcılarla, Mavi Marmara’daki manyak tiplerle de, kafadan İsrail düşmanı, kafadan Batı düşmanı, her şeye düşman tiplerle yolların ayrılması lazım" sözleri basit bir görüş farklılığı olarak tarif edilemez. Öncesinde başlayan ama referandum sonrası ayyuka çıkan hangi ittifaklarla yürüneceği kavgasının işareti. Küçük hakkındaki, Oda Tv’nin  "Gel itirafçı ol" yazısında  Gülenci olduğu iddia edilen, "Zonguldak Işık Evleri" cümlesinde ise belge ve fotoğrafların olabileceğine ilişkin hafiften açık edilen tehdidin arkası gelecek mi göreceğiz. Bunun yanıtı biraz da ittifak/koalisyon partisi olan AK Parti’nin karar vericisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetememe krizini dış ittifaklarla aşmak isteyip istemeyeceğinde saklı.

Eski başbakan Davutoğlu’nun ipini çekme operasyonunda etkili olan "Pelikan Ekibi" ile siyasal İslamın geleneksel çizgisi arasındaki savaşın artacağını Akit Gazetesi Yazarı Kenan Alpay’ın "… Oysa son derece önemli ve tarihsel açıdan bir kırılma mesabesindeki 16 Nisan referandum süreci sadece kazanımlar boyutuyla değil zaaflar, kayıplar ve giderek büyüyeceği anlaşılan riskler açısından da derinlemesine konuşulmayı gerekli kılıyor.  Fakat ‘söyletmeyin, vurun!’ naralarıyla medyayı ve kamuoyunu terörize eden tetikçi ve troller çetesi tartışmaların önüne barikatlar kuruyor" cümlelerinden çıkarmak mümkün.

İttifaklar partisi AK Parti’nin içerde ve dışarda bu kadar sıkışmışken nasıl yol alacağı, biz fanilerin hayatını da belirleyeceği için önemli. Suriye iç savaşının başlangıcından itibaren, Esad ve Kürt karşıtı siyaset izleyen, radikal İslamcı grupları destekleyen iktidarın Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun "Biz seküler bir Suriye olmasını istiyoruz" çıkışı, referendum sonrası dönemde Mavi Marmara siyasetini değersizleştirenler mi etkili olacak sorusunu sordurtuyor.  O cenahtaki isimlerden Cemil Barlas’ın, hükümetin Suriye politikasında ciddi manada araçsallaştırdığı İHH’yı Cemaat’le ilişkilendirmesi, bunu bir koronun ara solosu olarak dillendirmesi, Cemaat operasyonları torbasının büzücülerini de vuracağa benziyor.  "Davanın" altından çok sular aktığını görüyoruz. Sıranın kime geldiğinde karar verici olanlar açısından bu savaşın, Cemaat’le savaş kadar kolay olmayacağını düşünüyorum. Hep bir düşman yaratma siyaseti bu "iç" savaşta kolay tutar mı emin değilim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Candan Yıldız Arşivi