Memur maaş zammında gözden kaçan bir üniversite skandalı

Hakem Kurulu’nun 11 üyesinden 7’si Cumhurbaşkanlığı tarafından atanıyor. Memurlara bu büyük enflasyon girdabında zam olarak sunulan ihsan-ı şahane kadar Heyet mensuplarının tavırları da çok ilginç doğrusu.

Kamu görevlileri Hakem Kurulu karardan doğrudan etkilenecek 6 milyondan fazla memur ve memur emeklisinin 2024 ve 2025 yılları için maaş zammını belirledi; söz konusu altı milyondan fazla vatandaş bu artıştan (?) doğrudan etkilenirken muhtemelen aile bireyleri olarak da bir on beş milyon vatandaş da dolaylı olarak etkileniyor.

Memurların ve memur emeklilerinin satınalma gücü üzerinden etkilenecek esnafı ve başkalarını saymıyorum bile.

Bugünkü esas konuma yani Hakem Heyetinde yaşanan üniversite skandalına girmeden memur sendikacılığı konusunda bir konuya değinmek istiyorum.

Memur sendikacılığı hakkı hukuk sistemimize 1961 Anayasası ile giriyor ama on yıl sonra 12 Mart döneminde yeni bir anayasal değişiklikle bu hak geri alınıyor (dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın o ünlü “sosyal gelişme ekonomik gelişmenin önüne geçti” sözünü!!! hatırlayın) 1992, 2001, 2004 tarihlerinde bazı kısmi olumlu değişiklikler oluyor ama memurların toplu sözleşme yapma hakkı 12 Eylül 2010 Anayasa referandumu ile yerleşiyor hukuk sistemimize ama memurların grev yapma hakkı tanınmadığı için bu toplu sözleşme hakkı hep “topal ördek” olarak kalıyor ve grev hakkı tanınmadığı için öyle kalmaya da mahkum.

12 Eylül 2010 Anayasa referandumu için kullanılan “yetmez ama evet referandumu” sözünün doğruluğuna Anayasanın 53 ve 54. Maddelerinde yapılan doğru ama yetersiz değişiklikler en önemli kanıtlardan biri muhtemelen.

“HÜKÜMETİN NOTERİ

Gelelim Hakem Heyetindeki üniversite ya da profesörlük-profesörler skandalına.

Aşağıda Memur-Sen’in Genel Başkanı Ali Yalçın’ın bir ifadesi var:

“Hakem Kurulu’nun işverenin noterliğini yaptığını” söyleyerek “Mutlaka refah payının olduğu bir rakamla masadan kalkmak istediğimizi ifade etmiştik ama refah payı alamadık. Üzerinde anlaştığımız konularda yeni bir tartışma alanı yaratılamadı” dedi.

KESK de, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu toplantısına katılmamasına dair açıklamasında “sefalet teklifine karşı oylamaya katılmanın kamu emekçileriyle alay edilmesine ortaklık anlamına geldiğini” dile getirerek kurulun 11 üyesinden 7'sinin Cumhurbaşkanlığı tarafından atandığına dikkat çekti.

Bir hakem heyeti ya da kurulu düşünün, 11 üyesi mevcut ama yedisini doğrudan Cumhurbaşkanı tayin ediyor, Cumhurbaşkanı dediğimiz kişi de iktidar partisinin genel başkanı, diğer dört üye de zaten ilgili sendikaların görevlileri.

Memur-Sen’in Genel Başkanı Ali Yalçın’ın Hakem Heyetinin yani burada devletin noterliğini yaptığını söylemesi de çok önemli.

HEYETTE İKİ TANE DE PROFESÖR VAR

Hakem Heyetindeki dört sendikacıyı ayırırsanız yedi kişiyi Cumhurbaşkanı atıyor ve anlaşılan bu yedi kişi de Hükümet’in teklifi ile aynı doğrultuda oy kullanıyorlar.

Bu yedi kişinin dördü ilgili bakanlıkların görevlileri ya da Cumhurbaşkanlığından, bu bürokratların (aralarından üçü bakan yardımcısı, biri de Cumhurbaşkanlığında bir daire başkan yardımcısı) Hükümet ile aynı doğrultuda davranmalarında şaşılacak bir şey yok ama Heyet Başkanı Sayıştay Başkanı yani bütçe harcamalarını TBMM adına denetleyen bir kurumun, isterseniz yüce mahkeme de diyebilirsiniz, Başkanı, bu zat-ı muhteremin illaki de Hükümet ile aynı çizgide davranmasını anlamak ve kabullenmek öyle çok kolay olmazdı bir hukuk devleti olsa idik.

Ama, iki de öğretim üyesi (profesör) var Heyette, bunların Hükümet önerisi ile aynı doğrultuda oy kullanmaları üzerinde mutlaka durulması gereken bir nokta.

Bu profesörlerin illaki de sendikalar ile beraber davranmaları gerekmiyor ama Hükümet ile aynı çizgide olmaları Türkiye’nin üniversite imajı üzerine çok sevimsiz bir projektör tutuyor.

Bu iki profesörden biri mesela “bu memurlara Hükümetin önerdiği zam bile çok fazla zaten hiç çalışmıyorlar, ben sıfır zam öneriyorum” dese idi çok tepki çekerdi, bu ekonomik ortamda aklı başında insanlar kendisine meczup gözüyle bakarlardı ama en azından Hükümetin noteri gibi gözükmezdi ve kanımca akademik saygınlığı açısından bugünkünden daha iyi bir tavır almış olurdu.

Türkiye’de son yıllarda öğretim üyeliği kapıkulluğuna mı dönüştü sorusuna şimdi net bir yanıt aramak ilginç olabilir doğrusu.

Bu memur zammı ve Hakem Heyeti kompozisyonunda bu büyük enflasyon girdabında zam olarak sunulan ihsan-ı şahane kadar Heyet mensuplarının tavırları da çok ilginç doğrusu.


Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi