Hüseyin Çakır
Milliyetçiliği / ulusalcılığı yükseltmek çok kolay
Kestirmeden söze girmek gerekirse: 6. Filoya karşı çıkanlarla Kanlı Pazarda devrimcilere karşı 31 Mart ayaklanmasında olduğu gibi cihat edenler, onların çocukları, torunları ile İttihatçı, Kemalist, laik, cumhuriyetçiler 2017 yılı kasım ayında emperyalizme karşı kol kola girdiler. Ve devletin bekası, devletin bölünmez bütünlüğünü; İslamcılık, milliyetçilik, ulusalcılık, yurtseverlik ve sol, sosyalizmi savunanların bir kesimi antiemperyalizm adına "et ve tırnak" oldular.
Herkes antiemperyalizme karşı Rabia (Dört- dört) etrafında toplanmış oldu.
Ulusal çıkar meselesi ne zaman gündeme gelse; I. Dünya Savaşında sosyalistlerin nasıl tutum alması gerektiği tartışması akla gelir. Sosyal demokrat ve sosyalist partilerin, kendi ulus devlet çıkarı için savaşı desteklemeleri karşısında Lenin: "İşçilerin vatanı ve devleti yoktur, egemenlerin devletinin çıkarı için işçiler ve yoksulların savaşa sürülmesini savunmak cinayettir" diyerek sosyal demokratlarla yollarını ayırır ve Komünist Partisini kurar.
Eski yoldaşların anti emperyalizm adına iktidar ve devletin yanında can hıraş saf tuttuklarını görünce Lenin’in bu tarihsel tutumu aklıma geliyor. Lenin’in "savaş cinayettir" sözünün bir benzerini Mustafa Kemal’de şöyle söylemiştir; "Zorunlu olmadıkça savaş cinayettir."
Türkiye acayip bir dönem yaşıyor. Çinliler beddua ederken "ilginç zamanlarda yaşayın" derlermiş.Türkiye hakikaten ilginç zamanlarda yaşıyor. Son 15 yılda olanlar alt alta yazılsa ve bunu uzaylı birisi okusa kesinlikle travma geçirir.
Hangisini yazayım…
Gömlek çıkarmayı mı…
Dön gel bu hasretlik bitsin beyanlarını mı…
Bütün Büyükelçiliklere, konsolosluklara, "Hoca efendi şürekası’na yardımcı olun" resmi yazılarını mı…
"Hoca efendi" cemaatinin, vakıflarının, derneklerinin; okul, yurt, üniversite açabilmeleri için bakanlıkların, valiliklerin, kaymakamlıkların nasıl hebelek oldukları ve resmi yazılarla, okul, yurt açılışlarına resmi ve iktidarı temsilen siyasi katılımların tümü MİT kayıtlarında mutlaka vardır.
Hoca efendi FETÖ oldu bunu geçelim.
Ergenekon, Balyoz, Ayışığı, Casusluk davalarında kimin ne söylediği kayıtlı...
Reza Zarraba’ın "hayırsever iş adamı olduğu" sözlerini kimler söylemişse ve ona "onur madalyasını" kimler takmışsa bunların kayıtları da ortada…
İç politika da bunlar oldu.
Kumpastı, oydu buydu, aldatıldık, gene aldatıldık…
Bütün bunları bir sayfaya alt alta yazdığımda; kendimi aptal (abdal değil) salak yerine konmuş gibi hissediyorum.
Bu memleketin okumuş yazmışlarına, okumamış ama feraset sahibi olanlarına azıcık saygınız olsun.
Gobels propagandasının çağdaşı sağ,- muhafazakâr popülizm karşılık bulabilir; ama bu sürdürülebilir bir aldatma olamaz.
Siyasal oportünist İslamcılık olmadı, milliyetçi- İslamcılıkla yola devam ederiz, o da olmadı, ulusalcılık, anti emperyalizm ve Atatürkçülükle kervanı yürütürüz zihniyetiyle bu yol devam etmez.
Cumhurbaşkanlığı Sistemini baki kılmak isteyen devlet aklı (evvelleri) AKP ve Erdoğan’ın karizmatik liderliği bu sisteme geçiş için yeterli olmuyor o halde 2019’a kadar, yeniden Atatürk büstleri dikmek ve mevcut büstlerleri temizletme çalışması yapsalar da sonuç parlak görünmüyor.
Ne olduğu belirsiz NATO tatbikatı simülasyonunda Atatürk ve Erdoğan’ın düşman kuvvet olarak belirlenmesi vs. iş magazinselleştiridi, siyasallaştırıldı sonuçta milli mesele ve anti- emperyalizme karşı yekvücut olma haline getirildi. 1921 Anayasa’sında Kürtler ve Türkler "eşit kurucu halk" olarak yer almış 1925 ‘den sonra takke ters dönmüş, Kürt mürt yok hepimiz et ve tırnak gibi Türk milletiyiz denmiş, sonrasında şeriatın kestiği parmak ( kan can) meşru olmuş.
Başta TKP olmak üzere, Türk solunun neredeyse tamamı Kürk ayaklanmalarını-isyanlarını emperyalizmin oyunu, gerici ayaklanma olarak görmüş.
Bu tarihsel antolojiyi şunun için not düştüm. Bugün de Türkiye’nin siyasi ve ideolojik bekası Kürtlerin sınırlarımızın içinde ve dışında nasıl var olacağı ile ilişkilendiriliyor.
Hal böyle olunca sorunu müzakere ederek demokratik yollarla çözmek yerine, milliyetçilik ve de ulusalcılık damarına basarak tek, tek, tek, tek simgesini yücelterek devlet bekasının sürdürüleceği düşünülüyor.
90 yıldan fazla bir sürede Türk kimlikli ulus devleti oluşturulamadı ve en nihayetinde Kürtlerin kimliği devletin her kademesinde ve MHP tarafından bile kabul edildi.
Kişi olarak milli ve yekvücut olma halinden epey çekmiş biriyim. Önce Komünist olduğum için, sonra hem komünist hem de Kürtlerin haklarını savunduğum için, 1980’lerin sonu ve 90’ların ilk yıllarında yazdığım yazılar ve yazı işleri müdürü olduğum dergi ve gazetelerde "Kürt", Kürtler" Kürt halkı" yazıldığı için, birçokları gibi onlarca ve yüzlerce yıl hapisle yargılandım.
Şimdi bunları yazmak, söylemek serbest ama Selahattin Demirtaş ve yüzlerce binlerce HDP’li tutuklu veya hapis.
Şimdi 1980’li, ‘90’lı yıllardan daha mı özgürüz?
Kürt siyasetçilerini bu memleket için tehlikeli gören egemen siyasi zihniyet ve devlet aklı, "Kürler kardeşimiz; Ama benim devletçi çizgimi kabul etmeyen Kürt siyasetçiler yüzde yüz oy bile alsalar bu memleketin düşmanı, bölücü". Bu bölücülük dili ve siyaseti milliyetçiliği besleyen çok güçlü bir damar. Bu damardan, sağı, solu, milliyetçisi, ulusalcısı, sol ve sosyalisti besleniyor.
Devletin bekasını toplumun çıkarlarının önüne koyanlar, dış düşman ve emperyalizm tehlikesini harmanlayıp bu memleketin, İslamcısı, muhafazakârı, Kemalist-Laik Cumhuriyetçisi ve sol- sosyalistlerinin önüne öyle kokteyl yapıp koyuyorlar ki: Yoldaşlar, dindaşlar, gardaşlar / kardeşler… can ciğer kuzu sarması oluyorlar.
İçinden geçtiğimiz siyasal süreçteki siyasal irade, bu memleketi ve küresel dünyanın parçası olan bu memleketin insanlarını dinle, olmadı Post- Atatürkçülükle arkaileştirmeye çalışıyor.
Ayıptır günahtır, vazgeçin bu toplum mühendisliği ideolojik sevdanızdan. Torunlarınızla biraz daha fazla vakit geçirseniz, sizin zihin dünyanızdaki toplum ve bireyin bu dünyada karşılığının olmadığını göreceksiniz.
Milliyetçiliği o veya bu nedenle tırmandırmak bu memlekette bir arada yaşama özgürlüğünün ve barışının altına dinamit koymaktır.