İşxan Miroyev
Moskova Orta Asya’da pozisyon kaybı yaşıyor
Kazakistan’ın resmi olarak Latince diline geçmesi ve Kırgızistan’ın 1916'da yaşanan Kırgızların Rusya imparatorluğuna karşı başkaldırı günü olan 7 Kasım'ı "Tarih günü ve ataların anısı" ilan etmeleri çağdaş Rusya’nın Orta Asya politikasının boyutunu tekrar gündeme getirdi.
Şimdiye kadar bu politika Sovyet dönemindeki tarihle belirleniyordu XX yüzyılda Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’da yaşanan gelişmelerin getirdiği hareketlilik son buldu ve bugün bu bölge dünyada yaşanan gelişmelere gittikçe daha fazla dahil olmaya başlıyor. Maalesef Orta Asya ülkeleri subje olamadılar ve jeopolitikanın objesi, jeoekonomik oyunlarda piyon oldular.
Bugünün Rusyası'nın Orta Asya ülkelerine ilişkin net bir politikası bulunuyor mu ve Rusya’nın atığı adımlara kim karşı koyuyor, Orta Asya ülkelerinin gelişmeleri hangi yöndedir?
Orta Asya ülkelerinin coğrafik ortaklıklarına ve çağdaş sınırların netliğine rağmen bu topraklarda yaşayan Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler ve Türkmenler Türk dil grubunun farklı dillerinde konuşuyorlar. Tacikler ise Hint Avrupa dil grubuna giren Farsçanın bir lehçesinde konuşuyorlar.
Tabii ki bu Türk dilleri kendi aralarında fazla radikal bir fark barındırmıyor. Türkiye bunu "Büyük Turan" adı altında iyi kullanıyor ve çok başarılı bir şekilde Türk kavimlerinin ortak fikri olarak çağdaş pantürkizmi geliştiriyor.
SSCB’nin çözülüşünden sonra buradaki durum radikal bir biçimde değişti. Orta Asya ülkelerinin Türkiye’yle yakınlaşmasını sağlayan sadece kültürel-dil ortaklığı değil jeoekonomik çıkarlar da etkili oldu. Orta Asya ülkelerinin alternatif kıtasal ulaşım yolu Türkiye ve Hazar denizi üzerinden -Türki olan- Azerbaycan’dan geçiyor. Bu durum Türkiye tarafından iyi kullanıldı ve Türkiye 1992'den bu yana Türki devletler kurultayını gerçekleştiriyor. Türkiye ta 2009'dan başlayarak, Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan’ın katılımıyla Türk konseyini oluşturdu ki Özbekistan ve Türkmenistan izleyici statüsündeler.
SSCB çözülmeden önce pantürklük gerçekçilik arz etmeyen bir proje idi. Ama SSCB çözüldükten hemen sonra Türkiye Orta Asya’ya hızlı bir atılım yaparak bu bölgeyi kendi ilgi alanına çevirdi. Şimdi bunun merkezi İstanbul’da bulunmaktadır. Bu örgütleme Rusya'ya karşı Orta Asya’da gittikçe daha fazla alternatif ve tesirli olmaktadır. Bunun amacı Orta Asya ülkelerini Rusya dışında bir ekonomik ve politik işbirliği içerisinde tutmaktır. Tabii ki bu Orta Asya’daki "Türk dünyası" projesi, bu bölgede bulunan ülkeler arasındaki çelişkilerden dolayı bozulabilir de. Bölge Trans Kuzey Asya projeleri için çok zengin kaynak ve ulaşım hatlarına sahip olmasına rağmen birçok sosyal ve ekonomik sorunlarla boğuşuyor. Orta Asya’nın esas sorunu kendi içindeki nüfus dinamiklerden kaynaklanıyor. Örnek olarak istikrarlı Kazakistan’dan söz edebiliriz. Buranın nüfusu son yarım asırda bir buçuk kat çoğaldı, Özbekistan ve Tacikistan’ın ise üç kat çoğaldı. Bölgedeki diğer bir çelişki ise su sorunudur. Orta Asya’nın büyük kısmına kıtasal iklimden kaynaklı çok az yağmurun yağar. Bu doğal faktörden dolayı bölgedeki sorunların çoğu içme suyu kaynaklarına ulaşmakla ilgilidir. Suyun israflı kulanım sorununu Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’ın enerji kaynağı olarak kullanmsaı daha da ağırlaşıyor. Bu ülkelerde çok aktif olarak hidroelektrik santral inşası projeleri gelişiyor ki bu beraberinde suyu depolamayı getiriyor. Bu da tarım için kullanılan suların sınırlanmasına götürüyor. Orta Asya ülkelerini çatıştıran su sorunudur. Bunun çözümü için bu ülkeleri bir tartışma masasında toplayabilecek büyük yatırım ve güç gerekir. SSCB’nin çözülüşünden bu yana böyle bir güç ortaya çıkmamıştır.
Ve son olarak, Orta Asya’daki sorunu radikal çözebilecek büyük güç Çin’dir. Çin'in Yeni İpek Yolu'nu oluşturma politikası Orta Asya ülkelerinin çıkarlarını direkt olarak etkiliyor. Çin'in ana amacı Avrupa pazarına ulaşabilecek yol oluşturmadır ki bu Hint Okyanusu'ndan ve Süveyş Kanalı'ndan geçen deniz hattına ve Çin mallarının geçtiği Rusya’nın Trans-Sibirya yük hattına alternatif olacak. Çin'in Orta Asya’yı zenginleştirme gibi bir derdi bulunmamaktadır. Çin'in ilgisini çeken bölgedeki bazı ülkelerin kaynakları ve geçit hattı imkanıdır. Çin bölgeyi güzelleştirme niyetinde değil.
Tabii ki şu an Orta Asya’daki durum radikal bir değişimle daha da ağırlaştı. Dünyanın globalleşmesi ve çağdaş teknolojiler bu bölgeye Türkiye, Çin ve ABD gibi yeni oyuncuların müdahale etmesine fırsat sundu ki bu bölge eskiden bu yana Avrasya’nın "kutsal kalbi" ve yaklaşık üç asırdır sadece Rusya’nın etki alanı idi.
Şimdi ise Rusya hemen hemen XIX yüzyılın ortalarına geri atılmış ki o dönemde Rusya ve Britanya imparatorlukları "Büyük oyun" çerçevesinde Avrasya’nın kontrolünü paylaştı ve sonra Orta Asya önce Rusya’ya sonra SSCB’ye dahil oldu.
Tabii ki bizim yüzyıl daha pragmatiktir ve daha cimridir. Bugün o dönemler gibi büyük altyapıların inşası için insanların toplu olarak götürülmesini veya komşu ülkeler arasındaki "kardeş yardımlaşmasını" bekleyemeyiz. Ama yine de Orta Asya’daki bu durumu olumlu yönde değiştirebilecek olan yeni politika, ancak din ve etnik paydalarla değil, ortak fayda ekseninde olabilir.