Mehveş Evin
Muhalefet ve pandemi yönetimi
Salgın tedbirlerinin gevşetilmesiyle birlikte ister istemez bir rehavet yaşanıyor. Ne de olsa toplumun bir kesimine (65 üstü ve 18 yaş altı) sokak, aylarca yasak kaldı. Benzer katılık ve uzunlukta bir uygulamaya başka bir yerde rastlamadım; nüfusun tamamına dönemsel olarak sokağa çıkmayı yasağı uygulayan Hindistan ve Tayland hariç.
Pek çok ülke, kısmi kısıtlamalar ve vatandaşa telkinler, yöresel karantinalar uyguladı. Almanya, Fransa, ABD gibi ülkelerde bu kadarı bile protesto edildi.
Türkiye’deki yasaklar tümüyle yanlış ve yersizdi diyemeyiz. Risk gruplarını izole etmenin, virüsün yayılma hızını ve ölümcüllüğünü yavaşlattığı ve sağlık sektörünün üzerindeki yükü dengelediğini söylemek mümkün.
Fakat tıpkı tencere kapağının açılması gibi, tedbirler kaldırıldıkça vakaların artması kaçınılmaz oldu. Son birkaç haftada yükselen grafik, özellikle Anadolu’da vakaların artması bunun sonucu. HDP’li üç vekilin pozitif çıkması, durumun vehametini ortaya koyuyor.
Yaygın bir eleştiriye göre "kendi önleminizi almakla mükellefsiniz" demekle, topu vatandaşa atmakla olmaz: Hem otelleri, restoranları, AVM’leri açacaksınız, hem evde kal diyeceksiniz, bu nasıl iş?
Öte yandan, toplumun devamlı "yasak" değneğiyle yönetilmesinin getirdiği bir davranışsal sorun da var: İznin de yasağın da otoriteden gelmesine alışınca, bireysel sorumluluk almayı da öğrenemiyoruz.
Üstelik yasakların musluk açıp kapar gibi ilan edilmesi, başka konularda da keyfiliğe dönüşmesi gibi devasa bir sorunla karşı karşıyayız.
SALGIN YÖNETİMİNE DAİR ALTERNATİF NEDEN YOK?
Muhalefet partileri, özellikle pandeminin ilk günlerinde haklı eleştiri ve öneriler getirdi. HDP, kardeş aile kampanyası ile yoksul ailelere ulaştı.
Ancak son zamanlarda muhalefetten koronavirüs salgınına dair bir bilgilendirme çalışmasına, yahut beklenti ve çözüm önerilerine rastlamadım. Demek ki muhalefet, iktidarın pandemi yönetiminden memnun.
Büyükşehirlerdeki yerel yönetimlerin haricinde siyasi partilerin, kendi bünyelerinde oluşturduğu bir pandemi kurulu yok. Türk Tabipleri Birliği (TTB) gibi köklü meslek odalarının kendi insiyatifleriyle düzenlediği paneller ve açıklamalar haricinde, tüm bilgi akışı, çözüm ve öneriler tek elden, yani iktidar tarafından yürütülüyor. Virüsün coğrafi, yaş ve cinsiyet dağılımına dair bilgiler ya sınırlı ya da yok. Testlerin nasıl yapıldığı, neden DSÖ standartlarına uymadığı meselesi bile unutuldu.
Diyeceksiniz ki muhalefetin derdi başından aşkın. Ancak COVID-19’un siyasetteki yansımalarını salt "ekonomik çöküş" üzerinden yorumlamakla bitmiyor iş.
İlla iktidarın yanlışını ortaya sermek için değil... Kendi seçmenine karşı sorumluluk icabı, bir alternatif veya görüş sunmak çok mu zor? Siyasette bildik oyunlara takılmak yerine daha bilimsel, eşitlikçi, sosyal yaklaşım için çaba harcamak, çok mu anlamsız?
ANADOLU’DA SOSYALLİK DE SOSYAL MESAFE DE FARKLI
Cizre ve Silopi’de geçen hafta vakalarda patlama yaşandı, en son Urfa ve Bitlis’te binalar karantinaya alındı.
Meselenin kültürel boyutu da var: Salgına genelde büyükşehir penceresinden bakıyoruz fakat Anadolu kentlerinde hayat farklı akıyor. Kalabalık, özellikle yoksul aileler birarada yaşamak ve aynı zamanda çalışmak zorunda.
Sosyal ilişkiler de farklı yürüyor. İstanbul’daki gibi sosyal mesafeli açıkhava mekanlarında değil. Asker uğurlamaları, "kız isteme", taziye gibi sosyal buluşmalarda vakaların arttığını gördük. Düğün yasaklarının kalkmasıyla neler yaşanacak, kim bilir.
Bilim insanları, salgının tahminlerin ötesinde süreceğine dair sinyaller veriyor. Bilim Kurulu üyesi Serap Şimşek Yavuz, okulların eylülde tekrar açılmasında "sıkıntı yaşanabilir" diyor. Temmuz ve Ağustos’ta vakaların artış hızına göre karar verilecek.
Dün itibariyle dünyadaki koronavirüs vaka sayısı 10 milyon 248 bini, toplam ölü sayısı ise 500 bini geçmişti. Türkiye’deyse vaka sayısı 200 bine yaklaşıyor, ölenlerin sayısı 5 bini aştı. Yoğun bakımdaki hasta sayısı ise 1000’e yaklaştı.
Yeni koronavirüsün hiç şakası yok ve öyle kolay kolay çekip gidecek gibi değil. Siyaset, pandemiyle yeniden şekillenirken artık farklı bir dünya ve ülke vizyonuna acilen ihtiyacımız var.