Ahmet Nesin
Nesin Vakfı'nın ailemize bomba gibi düştüğü gün!..
Nesin Vakfı'nın arsasının alınması ve kuruluşu benim İngiltere'ye gittiğim döneme denk geliyor. Sanırım benim için yazması en zor ama bir o kadar da keyif verici bölüm Nesin Vakfı'yla ilgili bölümler olacak. Bölümün başlığına bakıp da istemediğim anılar sanmayın, sadece o gün hepimiz için çok şaşırtıcı bir gündü. O gün derken kuruluşu ve nedenlerini söylemiyorum, benim 18 yaşıma bastığım yılı kastediyorum.
18 yaşıma basana kadar hepimizin Nesin Vakfı'ndan haberi var ve ailede en ufak bir itiraz yok. İtiraz yok ama olayın daha çok içinde değiliz, babam gibi gözümüzde canlandıramıyoruz. Babam için farklı, O Nesin Vakfı'nı anlatırken gözlerinin içi gülüyor, yüzüne değişik bir ifade geliyor. Annemle Ali daha şanslı, çünkü Ateş'le ben yurt dışındayız ve sadece mektuplardan haber alabiliyoruz. Daha sadece çadır var ve babam daktilo masasını çadıra kurmuş, yazılarını artık orada yazıyor.
Ve geldik 1975 yılına, artık Ali'de yurt dışında olduğundan annemle babam başbaşalar. Yaz tatili için hepimiz aynı anda Türkiye'ye geldik ama hepimizin aynı anda olması 2 kez oldu, ya tatiller denk gelmiyor yada başka yerlere gidiyoruz. Babam bütün aileyi topladı ve akşam hep beraber yemek yiyeceğiz. Ben sadece aile olacak zannederken yemekte avukat Orhan Apaydın ve yazar – ekonomist Aslan Başer Kafaoğlu ve aileleri de var. Orhan amca babamla beraber Nesin Vakfı sözleşmesini yazan kişi ve babamın da avukatı. Aslan amca da muhasebesini tutuyor. O yaz neden hepimizin aynı anda olduğunu çok gecikmeden anladık zaten.
Orhan amcayla babamın arasından su sızmıyor ama Orhan amca babamdan rahatsız. Rahatsızlığının nedeni politik yada başka bişey değil, duruşmalarda babam bütün savunmasını kendi yaptığından Orhan amca babama "Aziz bey, duruşmalarda bana gerek kalmıyor ki, neden geliyorum" diye gülerek serzenişte bulunuyor.
2-3 kadehten sonra babam aldı sazı eline ve başladı Nesin Vakfı'nı anlatmaya. Hayran hayran dinliyoruz, en azından benim gözümde daha bir canlanmaya başladı, ben de babam gibi oynaşan çocukları görmeye başladım hayalimde. Ve sonunda geldik en önemli noktaya, babam son vuruşu yaptı:
"Çocuklar, bu konuşmayı yapmak için Ahmet'in de 18 yaşını bitirmesini bekledim. Ben öldükten sonra bütün miras hakkımı Nesin Vakfı'na bırakmaya karar verdim. Bunun için size de miras olarak şu ve şu evleri bırakıyorum. Ablanız Oya'ya kadın olduğu için sizden 1 ev fazla bırakıyorum. Ben öldükten sonra da Nesin Vakfı'na sahip çıkmanızı istiyorum. Burası bir 'Aziz Nesin Vakfı' değil, 'Nesin Vakfı', yani ailemizin bir parçası. İtiraz edenler varsa şimdiden söylesin."
Tabi bu dediğim konuşma burada okuduğunuz gibi 1-2 dakika sürmedi, bana asırlar gibi geldi ama sanırım en az 1 saat sürdü. Evde derin bir sessizlik hakim, kimse kimsenin yüzüne bakamıyor, ortada ölmemiş bir babam var ve öldükten sonra neler olacağını tartışıyoruz, daha doğrusu tartışmıyoruz, babam anlatıyor ve biz dinliyoruz.
Bizim aile ikiye ayrılır, bir grup saniyesinde ağlar, ki ben onların birincisiyim, babam ve Ateş benim gibidir, Ali, annem ve Oya zor ağlar. Babamla ben en beteri, en saçma Ayşecik filmlerinde bile gözlerimiz sulanır. Ve sonunda olan oldu, ben yada Ateş tutamadı kendisini, başladık ağlamaya, ama nasıl bir ağlamak, içkinin tesiriyle de sesimizi yükselttik, avaz avaz bağırıyoruz, "Baba bu nasıl bir aile yemeği, ölmüş gibi miras paylaşımı mı yapılır..."
Tabi bu dediğim konuşma ve böğürme de yazdığım gibi tek satırla olmadı, babamın evini terk etme kararı aldık, bütün kardeşler ağlaya ağlaya ablamın evine gittik. Evlerin arası 500 metre olduğundan fazla rezil olmadık yollarda ama evde de bize rakı verdiğinden dolayı daha da beter olduk. 1-2 saat sonra annemle babam bizi görmeye geldi ama en azından Ateş'le ben daha beter yamulduğumuzdan kızgınlığımız devam ediyor.
Babam hem kızgın, hem de mutlu. Mutlu çünkü kimse mirasa takıntılı değil, sadece duygusal olarak kendisini bu şekilde dinlemekten rahatsız. Sonunda babam baktı ki biz laf dinlemiyoruz, söylene söylene bizi ablamda bırakıp gitti. Evet, tatile gelmiştik ve eve bomba düşmüştü, ayrı kalmak bizi zaten yavaş yavaş alt üst etmeye başlamıştı ve kafamızda babamın hasta olup olmadığını kuruyorduk.
Neyse, sabah kalktık, hepimiz yavaş yavaş kendisine geldi ve 4 kardeş babam gittik ve dediklerini kabul ettiğimiz sözleşmeyi imzalayacağımızı söyledik. Aynı gün mü, yoksa daha sonra mı bilmiyorum, 4 kardeş notere gittik ve babamızın miras hakkından vazgeçtiğimizi bildiren yazıyı imzaladık.
İşte o günden itibaren hepimizin bir "Nesin Vakfı" oldu, hepimizin "Nesin Vakfı"nda çok ciddi payı var, payından kastım mirastan vazgeçmek değil, inşaatından tutun da müdürlüğüne kadar, ablam Oya hariç hepimiz dönem dönem çalıştık. Oya'nın olmamasının nedeni çocuklarıyla ilgilenmesiydi ve zaten babamdan kısa bir süre sonra da kaybettik kendisini.
Artık "Nesin Vakfı" bir kurum oldu, bunu Ali becerdi, babamdan sonra işi çok zordu, çünkü babam zaten kendisi bir kurum gibiydi ama "Nesin Vakfı"nın kurumsallaşması gerekiyordu ve Ali bunu çok iyi yönetti. Babamın düşleri vardı ve onlar yavaş yavaş yerine geliyor, artık o düşler sadece Nesin'lerin değil, orada okuyan ve yetişmişlerin de düşü, oraya destek olanların da düşü. Orada ilk okuyan çocuklar kardeşim olacak yaştaydılar, sonra çocuklarım yaşında olanlar gelmeye başladı, şimdi de torunum olacak yaşında olanlar okuyor, her mezuniyette ailemden birisi daha mezun olmuş gibi hissediyorum. Büyük ama çok büyük bir aileyiz artık.
18 yaşıma bastığım yıl "Nesin Vakfı" bomba gibi düştü ailemizin ortasına ve artık hepimizin ayrılmaz bir parçası olarak yaşıyor. Babamın yanında ilk cıgara içmeye orada başladım, haftaya da bazı komikliklerimizi yazacağım.